bugün

şimdi burdasın. gülüyorsun. kalbim buz pistine ilk defa çıkmış çocuk gibi düşmeye meyilli. ama ayakta kalmak için de nerden geldiğini bilmediği bir özverisi var içinde. zaman zaman "keşke olmasaydı" dedirtecek kadar acı bedeller ödetmiş bir çaresizlik benimkisi.. herkesde aynı mıdır bilmiyorum, sen gülünce ölmekten ödüm patlıyor, öyle durup dururken ortadan kaybolmaktan.. onca şeyin peşinden koşup, yığınla deneyim eklemişken deftere, kahkahalarla gülüp, minnetle şükretmişken yaşadıklarıma, mutluluktan gözlerimden yaşlar fışkırırken, herşey, herşey yerin dibine giriyor utancından, sen bana aynen bu şekilde güldüğün zaman. bir mucizenin ortasında aklımı sorguluyorum. ben hiç mi sevmemiştim bir çiçeği, ağacı kuşu, anneannemin pamuktan ellerini, günbatımının alaca ışıklarını, bir kadının terlemiş göğüslerini, hiç mi koşup koşup yorulmamıştım aşkın ardından, bir yokuştan diğerine inerken hiç mi durup dinlenmemiştim..ve hatta ben sanki bir hanımeli dalını indirip de yere kokusunda sarhoş olmamıştım hayatım boyunca hiç. şimdi bütün ezberimi bozuyor, maddenin düzensizliğine ve atomun parçalanabilirliğine götürüyor beni varlığın. hayat bunca yıldır önümde sihay beyaz akıp gidiyormuş ve ben sadece gördüğünü sanan bir körmüşüm. doğduğumdan beri bir köpek gibi yaşamış olmaktan utanmam mı lazım, şimdi renklenen bu hayata sıkı sıkıya sarılmam mı lazım, gidersen eskiden sihay beyaz olan dünyamın bu sefer kapkaranlık olacağını düşünüp ürkmem mi lazım kararsızım. sen şimdi burdasın. gülüyorsun. belli ki henüz kavga etmeye başlamamışız. daha birbirimize engel olduğumuzu düşünmeye başlayacak kadar eskitmemişiz aşkı. ikimiz de birbirimizi aldatmayı deneyecek kadar çaresizce özgüven eksikliğine girmemiş, "hayatımın kalanını bununla mı geçireceğim" diye sorgulayacak kadar öteye gitmemişiz şu an oturduğumuz banktan. sen bana "sorumsuz" ben sana "anlayışsız" daha bir kere bile dememişiz belli. gülüşün bana anlamsız gelmeye başlamamış henüz, daha benden nefret ettiğin zamanlara yol sürmemişiz. elimizdeki tek değerli şey sevgimiz iken, egolarımızı savurup durmamışız evimizde duvardan duvara, "benim değerli olan" repliğini söylemeye üşenip duruşuyla oynayan aktörler gibi.

şimdi burda değilsin. bana dünyamıza en uzak yıldız kümesi kadar uzaktasın, daha yakın değil. ışığın ve sesin sonsuza kadar uzayda saklandığını okumuştum bir yerlerden, ya da içince filozof kesilen bir arkadaşım anlatmıştı hatırlamıyorum, o gün o bankta oturken bana gülümsediğin o anı sonsuza ötelemek isterdim. ne vakit anlamını yitirse birkaç bin ışık yılı daha uzağa fırlatmak. o anı sonsuza kadar hep yeniden yaşamak. tıpkı bu fotoğraftaki gibi..
(bkz: fotoğraf makinasının icadına sebep olan replikler)
sevgili gülerken cep telefonuna kaydedip, ileri geri sarma yaparak bir nebze gerçekleştirilebilecek istek.
çocukken bayramı hasretle bekleyip iple çekip o sabah uyanmak istememek gibi. hiç bitmesin denilenlerden. beklemenin daha güzel olma hali.
insanın içinin eridiği, zamanın durmasını istediği ama beceremeyip bunun yerine sevgilisini her daim gülümsetmeye yemin etme anındaki istektir.
(#1816396)
sevgili binbir türlü gülebilir ve yüzbin kat değişik iz bırakabilir bünyede. bu yüzden sonsuza ötelemek harbi bir göt isteyebilir. dikkat etmek lazım.