bugün

hiçbir şeyden haberdar olmayan, bilgi yoksunu halkı en savunmasız yerlerinden yakalayıp, kafalarına istedikleri şeyleri çocukluktan itibaren sokmaya çalışan, iran sevdalısı insanlara engel olmak.
şeriatı savunanlara karşı şeriat getirmeyin diye bağırmak. bırakın herkes hayatından memnun, herkes özgürce yaşıyor hayatını birkaç küçük kesim hariç(ermeniler, rumlar, müslümanlar) bırakın da herkes bu ülke içinde istediği gibi yaşasın. birilerinin damarlarında dolaşan ve kuvvetli zamanlarındaki kana dokunmayın bırakın böyle kalsın. zorlamayın da şeriat gelmesin..
(bkz: kelle almak)
gerçek bir demokrasi yaratmak, halkın demokrasisini. şeriat ancak güç aldığı halkla-burada kullanılan halk kelimesi her sınıftan kişiyi kapsamaktadır,ilk kullanılan halk ise işçileri, köylüleri, aydınları temsil etmektedir- olan ilişkisi kesilirse bu gerçekleşecektir. bunun için acil olarak demokrasinin savunulması gerekiyor.
zaten gelemez bu engel "içimizdeki asil kanda mevcuttur" büyük bir insanın bizlere dediği gibi. biz "cumhuriyetin yılmaz bekçileri" olduğumuz sürece şeriatı getirmek isteyenler ancak avuçlarını yalarlar.
atatürk'ün bıraktığı değerleri sosyal bünyeye en iyi şekilde öğretmek. bu şekilde aydınlanacak ve böylece hem o değerlere sahip cıkacaktır hemde geliştiricektir.
aslnda sorun şeriat'ın gelmesi değil, pastadaki payın -yanı cebe indirilen paranın- yeşil değil de bilmem ne renk sermayeye gitmesidir...

şöyle koltuğumuza yaslanıp düşündüğümüzde geçmişteki liderlerin amaçlarına bakıp kimin ne istediğini az biraz anlayabiliriz...

atatürk'ten sonra hiçbir lider ülkenin bağımsız bir demokrasi ve laiklik içinde yüzyıllarca boyu yaşamasını istememiştir...

her birisi kendi menfaat ve çıkarları doğrultusunda hareket etmiş ve buna uygun tüm kanun ve kararları almıştır...

hiçbir lider güzel ülkemin bölünmez bütünlüğü için çalışmamış hep kendi akrabalarının zengin olması için çalışmıştır... ve böylede olmuştur, tüm ihaleleri, devletin en iyi para kazandıran kaynaklarını hep liderlerin akrabaları kullanmıştır...

gözlerimizi ne zaman dört açarız bilemiyorum ama bu ülke, stratejik olarak dünyanın en önemli yerine sahip olmasına rağmen hala liderlerin ideolojileri ile çatışmaktadir...

ne zaman öz kayaklarımızı kullanmaya başlarız işte o zaman ideolojilerden arınıp gerçek demokrasi ile yönetilen bir ülke oluruz...

siz inanıyorumusunuz atatürk'ten sonra bu ülkenin demokrasi ve laiklik ile yönetildiğine...

açıkcası ben inanmıyorum ve inanmam için de hiçbir neden yok çünkü ortada buna inandıracak lider yok...

"yaşasın ülke üzerinden kazandığımız paralar" diyen liderlerin yönettiği bir ülkede hala kendi kendimizi yiyoruz ya helal olsun bize...
kimse kimsenin düşüncelerini masa başında değiştiremez.

ancak eğitim ile yeni nesillerin görmeleri, duymaları, anlamaları ve en önemlisi düşünmeleri sağlanarak önüne geçilebilir bence.