bugün

platon'un idealar kuramıdır.
şöyle ki. semavi din denilen üç din, ritüellerini ortadoğu pagan dinlerinden ve ortadoğu kabile dinlerinden almışlardır. mesela amin kelimesi mısırlılarda en büyük tanrı kabul edilen ''amon'' dan gelmektedir.

teorik kökene dönmek istersek. idealar kuramı basitçe dünya'nın sadece görülen bir dünya olduğunu, görülse-duyulsa bile kavranamayacağını, şeylerin aslını anlamak için kavranan dünyaya yönelmek gerektiğini söyler. kavranan dünya da idealar dünyası demektir. örnek olarak bir masayı ele alalım. bir masayı gördüğümüz an tanırız. her ne kadar rengi, motifleri, hammaddesi değişse de masa masadır. burada görülen dünyanın şeylerinin kesin bir tanımının yapılamayacağı ortaya çıkıyor. yani gelip masaya, ''dört ayağın bir dikdörtgen düzlemi tuttuğu tahtadan yapılan nesne'' dersek o zaman dört ayağı olmayan masaya masa diyemeyiz, veya tahtadan yapılmayan, veya düzlemi dkdörtgen olmayan... işte bu çıkmazda idea kuramı yetişir yardıma. idea kuramı ve platon der ki: ''biz masanın ideasını zaten biliyoruz, aklımızda bir masa var. ve masaları bu sayede tanıyoruz. aklımızdaki masa hiç değişmez ve herkeste ortaktır. bu nedenden ötürü ayağı kırık bir masaya da masa diyebiliyoruz.'' dışarıdan bakınca oldukça mantıklıdır ama gerçek dünyadan bizi koparan bu düşünce, özellikle devlet işlerinde ''kanıtlamaya gerek yok inandırmak yeterli'' pratiğini dolaylı olarak devreye sokmuştur.

ve zaten bu başka bir konu. idea kuramı ruh düşüncesini sistemleştirmiştir. her insanın bir ruhu, her maddenin bir ruhu var demiştir. bu cümle özellikle islamiyetin cennet tasvirlerinin kökü olmuştur. mesela islam cenneti tasvir edilirken, her insanın ruhu otuz üç yaşındaki hali gibidir, nitekim cennet ve cehennemde de bu yaşta olacağız der. yani burda anlatılmak istenen ruhun hiç değişmediğidir.

birde platonun düşüncelerini biraz daha irdelediğimizde, mutlak iyiliğin tek gerçek olduğunu savunduğunu farkederiz. işte bu mutlak iyi tanımını ''devlet'' adlı eserinde platon, güneşe benzetmiş ve tanrısallaştırmıştır. ama kesinlikle sabit bir şekilden bahsetmemiş bu da semavi dinlerin tanrı modeline örnek olmuştur. güneşe benzetmesi akılları karıştırmasın, sadece güneşin özelliklerine benzetmiştir. nitekim devlet kitabında güneşin gerçek dünyayı ''idealar dünyasını'' aydınlattığı ve ona direkt olarak bakamayacağımızı vurgular. platon'un felsefesinde güneş bu konumda kalırken, semavi dinlerin pratiksel köklerini attığı düşünülen ibrahim peygamber ilk başlarda güneşe tapmıştır.

şöyle bir toplamak gerekirse, idealar kuramından semavi dinlere aktarılan düşünceleri şöyle sıralayabiliriz:

1- ruhun değişmediği ve ölmediği.
2- dünyanın bir illüzyondan ibaret olduğu ve gerçek dünyanın ruhlar(idealar) dünyası olduğu.
3- tanrının kesin bir şeklinin olmayacağı, onun orada duran değil her şeyi kapsayan ve görülmez olduğu.

teorik kökenler bunlardır. uygulamaların nereden alındığı ise başka bir araştırma konusudur. onu da başka bir entry'de ayrıntılı olarak anlatmak isterim.

saygılar sevgiler.