bugün

siyah ve beyaz.

sanat için sanat eğilimi sanatçılarla onları saran toplumsal çevre arasındaki çaresiz bir uyuşmazlıktan doğar ve güçlenir. bu uyuşmazlık, sanatçının çevresinin üstüne yükselmesine yardım ettiği ölçüde, artistlik yaratılışlara mutlu bir etki yapar. bununla birlikte içinde yaşadıkları toplumsal çevrenin örf ve adetlerindeki bayağılığın kendilerini isyana sevk ettiği romantikler, parnasyenler ve realistler, hiçte bu örf ve adetleri doğuran toplumsal ilişkilere baş kaldırmıyorlardı, aksine bunlar burjuvayı lanetlemekle birlikte, burjuva düzenine –önceleri içgüdüsel olarak,sonraları tam bir bilinçle- bağlı kalıyorlardı. yeni avrupa toplumunun burjuva yapısına karşı yönelen özgürlük hareketi geliştikçe sanat için sanatın fransalı tarafları da, o nispette bilinçli olarak burjuva toplumuna bağlanmakta ve eserlerinde ifade ettikleri oranda daha az kayıtsız kalabilmekteydiler.ne var ki, sanat için sanat yandaşlarının toplum hayatını baştan başa yenileştirmeye çaba gösteren yeni akıma gözlerini kapamaları, onların fikirlerini hatalı, dar ve tekdüze bir hale getiriyordu. bu yüzden, eserlerinin içerik değeri azaldı. sonuçta fransız realizmi için bu durum, giderek bazı dekadan akımlara ve daha ince naturalist ekolden geçmiş bazı yazarlarda bir mistizm eğilimine yol açtı.

proleterya taraftarı burjuva ideologları arasında pek az sanatçıya rastlıyoruz. böyle olmasının nedeni, ancak düşündüren kimselerin ''tarihsel hareketin tümü hakkında teorik bir anlayışa'' yükselmesidir. oysa ki, çağdaş sanatçılar, örneğin rönesansın büyük ustalarına nazaran çok az düşünüyorlar. çağımızın büyük kurtarıcı fikirlerine nüfuz etmek, gerçek bir sanatçının yeteneğini denetler, destekler. yeter ki bu fikirler, onun eti, kanı olsun ve bu fikirleri hakikaten sanatkarca ifade edebilsin. bu sanatçının aynı zamanda bugünkü burjuva ideologlarının artistlik modernizmini doğru olarak değerlendirmeyi bilmesi gerekir. egemen sınıf bugun oyle bir durumda bulunuyor ki, bu durumda ileriye gitmek onun için aşağıya inmek demektir. sanatçının da toplumun elinden tutabilmesi, gerçek ''beni'' ortaya çıkarması için adımlarını topluma uyum sağlayacak şekilde ayarlaması elzemdir.

c.mauclaire in:''bir sanat hareketi var sanılıyor; oysa aslında tablolar borsasında olan bir harekettir. bu ve bu arada tanınmamış dahiler üzeride spekilasyon yapılmaktadır.'' yorumundan da anlaşılacağı üzere, henüz tanınmamış dahiler üzerinde yapılan bu spekulasyonun, başka hususlarla birlikte çağdaş ressamların çoğunun nefislerini tatmin ettikleri o hummalı değişimi istemelerinden kaynaklanır. çünkü eski onları tatmin etmez. modern sanatçıların çoğu için bunun tek sebebi, toplumu eskiye hayranlık duyduğu sürece dehaların tanınmadan yeryüzünden silinip gideceği düşüncesidir. onları eskiye karşı ayaklanmaya iten neden, yeni bir ayaklanma, yeni bir fikir aşkı değil; hep o biricik gerçeğin aziz ''benin'' aşkıdır. nevar ki bu aşk sanat için bir ilham kaynağı olamaz. her şeyi, hatta ''belveder apollonu'' nu bile çıkar bakımından değerlendirmeye iter onu. sanat için sanatın para için sanat haline gelmesi bu yüzden kaçınılmazdır. işte c.mauclaire’i ilgilendiren bütün sorun bu durumun nedenlerini belirlemek aslında:

''bir zamanlar orta çağda olduğu gibi, ancak üretimin tüketime oranla gereksiz yani fazla kısmı mübadele ediliyordu. sonra bir zamanlar, gereksiz kısım değil, bütün ürünler, bütün endüstriyel mevcutlar ticarete intikal etti. üretimin tümü değişime tabi oldu. nihayet öyle bir zaman geldi ki, insanların daha önce elden çıkarılamaz sandıkları her şey değişim, trampa halini aldı, elden çıkarılabilir oldu. o zaman o ana kadar verilip alınmakla birlikte asla mübadele edilmeyen verilmekle birlikte asla satılmayan, kazanılmakla birlikte asla satılmayan şeyler bile-erdem, aşk, fikir, bilim, vicdan, v.s- hasılı her şey ticarete dönüştü. bu genel çürüme, yani bütünsel satılmışlık dönemi sosyo-ekonomik diliyle söylemek gerekirse, ticari bir değer haline gelen maddi ve manevi her şeyin pazara çıkarıldığı devirdir.''

her şeyin parayla satın alınabildiği bir devirde sanatın da öyle olmasına şaşılabilir mi? şöyle ki sanat için sanat oldukça tatsız ürünler çıkarmak zorunda kaldı.
bujuvanın dekadans(çöküş) devrine özgü aşırı bireycilik, sanatçının bütün hakiki ilham kaynaklarını tıkamıştı. bu aşırı bireycilik, sanatçıyı toplum hayatında olup bitenlere mutlak suretle yabancılaştırdı ve onu, hiçbir çekiciliği olmayan birtakım kişisel tecrübelere ve marazi bir fantastiğin friksiyonlarını tekrarlamaya mahkum etti. bütün bunların sonucu olarak, güzellikle uzak yakın hiçbir ilişkisi bulunmayan ve üstelik ancak idealist bilgi teorisinin bir takım sofizmlerle tahrif edilmesi suretiyle savunulabilecek besbelli bir saçmalık teşkil eden bir şey ortaya çıkıyor.

ideolojik içerikten yoksun bir sanat eseri düşünülemez. buna, gelişi güzel bir fikrin bir sanat eserine temel vazifesi görmeyeceğini ve ancak insanlar arasındaki yakınlaştırmayı kolaylaştıran, teşvik eden bir fikrin sanatçıya hakiki bir ilham kaynağı olabileceğini düşünmek gerekir. bu yakınlaşmanın sınırlarını belirleyen sanatçının kendisi değil, mensup olduğu toplumsal antitenin kültür düzeyidir. sınıflara bölünmüş bir toplumda ise bu sınırlar, hem bu sınırların birbirleriyle olan ilişkilerini, hem de bu sınıflardan her birinin belirli bir andaki gelişme derecesine bağlıdır. burjuvazi, soylularla elitlerin boyunduruğundan kurtulmak için savaşmaktayken, yani bizzat devrimci bir sınıfken, bütün çalışan kitle bütünlük oluşturacak şekilde burjuvazinin peşinden gidiyordu. burjuvanın görüşlerini paylaşan sanatçıların eserleri tarafından kolaylaştırılan ve teşvik edilen insanlararası yakınlaşmanın imkanları nispeten çok genişti. ama burjuvanın çıkarları bir arada çalışan kitlenin çıkarlarıyla artık uyuşmaz olunca ve özellikle proleteryanın çıkarlarıyla çatışmaya başlayınca, bu imkanlar minimum seviyeye indi, daraldı.

empresyonistler, eserlerinin ideolojik içeriğine karşı çok kayıtsızlardı. içlerinden birisi: '' ana tema ışıktır.'' diyerek bütün empresyonistlerin paylaştığı düşünceyi ortaya koydu. oysa ışık sadece sadece bir duyumdur; henüz bir duygu bir düşünce değildir . dikkatini duyumlar sahasının sınırları içinde toplayan bir ressam, duygu ve düşünceye kayıtsız kalır. bu ressam güzel bir peyzaj yapabilir. neticede empresyonistler olağanüstü manzara resimleri yaptılar. lakin resim sanatının tamamı peyzajdan ibaret degildir. leonardo da vinci nin son akşam yemeği ni akla getirip bu ünlü freskteki başlıca temanın ışık olup olmadığını düşünelim:

bilindiği üzere bu freskin konusu isa ile havarilerinin hayat hikayelerine ait oldukça dramatik bir karedir. isa nın havarilerine: '' aranızdan biri bana ihanet edecek.'' dediği andır.leonardo da vinci ye düşen iş bu korkunç açıklamadan kendisi de derin bir üzüntü duyan isa nın küçük topluluklarına bir hainin sızmasına ihtimal vermeyen havarilerin ruh halini tasvir etmekti.şayet sanatçı, tabloda başlıca temanın ışık olması gerektiğini düşünseydi bu durumu resmetmeyi aklından geçirmeyecekti ya da her şeye rağmen bu freski yapsaydı, ozaman bunun sanat bakımından uyandırdığı büyük ilgi, isa ile havarileri nin ruh hallerinde toplanacak yerde bunların bir araya geldikleri salonun duvarları, önünde oturdukları masa, hatta vücutlarının teni, ışığın çeşitli efektleri üzerinde dağılacaktı. böylece biz kesin bir iç dramla değil de örneğin birisi salonun duvarına, öbürü halıya, bir üçüncüsü yahuda’nın eğri burnuna dördüncüsü isa’nın yanağına...en uygun yerleştirilmiş bir sıra ışık lekeleriyle karşılasacaktık.böylelikle freskin yarattığı izlenim çok daha etkisiz olacak ve leonardo da vincinin eseri büyük değerinden çok şey kaybedecekti.

bu anlamda yanlış bir fikir, bir sanatçının eserine temel olarak alındığında beraberinde öyle çelişkiler getirir ki eserin estetik değerinin bundan etkilenmemesine imkan yoktur.knut hamsun krallığın eşiğinde piyesinde bunu çok net görürüz. piyesin kahramanı ivar kareno adında yetenekleri sınırlı, son derece iddialı bir gençtir.ivar kareno, kendisini ''kuş gibi özgür fikirli'' bir insan olarak tanımlar. bu kuş gibi özgür fikirli düşünür, proleterya ya karşı direnmeyi ve ondan nefret edecek toplumlar yaratmayı hedefler. yepyeni bir kahraman olarak karşımıza çıkar. literatürde eşine pek az rastlanan kahraman fakat proleterya ya karsı direnmeyi ögütleyen bir ideologtur aynı zamanda. bir burjuva idologudur besbelli ivar kareno, kendisini çok büyük bir devrimci sanar . hamsun da onu oyle canlandırmış zaten. ivar kareno , sırf proleterya dan nefret ettiği için başına gelmedik kalmaz. kareno içinde bulunduğu toplumdan her türlü eziyeti görür. knut hamsun, piyesin temeline gerçeğe mutlak suretle aykırı bir fikir koymuştur. bunun sonucunda eserin estetik ve etik yapısında fikir temelli çelişkiler görülür. yine curel in aslan sofrası adlı piyesinde eserine koyduğu fikrin piyeste çok ayrı yönlerde gittiğini söylemek gerekir. yanlış bir fikir –bizce öyle-kişilerin piskolojisine olumsuz bir biçimde yansıyacağından söz konusu sanat eserinin değerini mutlaka düşürür. curel in piyesinin kahramanı olan jean de sancy nin ruh halindeki olumsuzluk önce esere, ordan topluma o nispette olumsuz ve aykırı yansır.

genel yargı, bu fikirlerin olumsuz ve yanlış olması sanatçı ve toplum arasındaki uyumsuzluğun en somut göstergesidir. görüldüğü üzere sanatçı-sanat ve toplum çoğu zaman çatışma halindedir. öyle olmasaydı, bugün dünyanın en iyi sanat eleştimenlerinden birisi olan john berger, 1972 yılında londra da -yani kendi ülkesinde- yayımladığı kitaplar yüzünden fransaya göç etmek zorunda kalmazdı. yine, aralarında sürekli bir uyuşmazlık vardır ama birbirlerinden asla ayrı düşünülemezler. curel in yada hamsun un piyeslerindeki kahramanlar esasen yine toplumun içinden birileridir.empresyonist ressamların yaptığı olağanüstü manzara tabloları doğanın, bir anlamda toplumun taklididir. kısacası sanat ve toplumsal yaşam aynı yörüngenin üzerindedir. daima çatışma yada anlaşma olgusuyla dönen bir yörüngedir bu. her ikisi de hiç dinmeyecek bir savaş ve anlaşmanın merkezindedir.ve bu biteviye devam edecektir.
ne turk insanini nede buradaki yazarlari alaka etmeyecegini girisiz kalarak anlayacagimiz entellektuel tartisma konusu.
cunku bizim milletimiz magazinden sikayet edip surekli izleyenlerden kurulu.