bugün

Müslümanların gizli ibadet ettikleri dönemde arkadaşları ile birlikte Mekke dışına ibadet etmek için giden, ibadet etmeleri müşrikler tarafından rahatsız edilince bir deve kemiğini alarak müşriklerin birinin kafasına vurarak islam'da ilk kan döken sahabe olmuştur. Aynı zamanda düşmana savaşta ilk oku atan sahabe ünvanını taşıyan ve cennetle müjdelenen sahabedir...

(bkz: aşere i mübeşşere)
cennetle müjdelenen 10 kişiden biridir. *

"Müslüman olmadan önce rüyamda kendimi hiç bir şeyi göremediğim karanlık bir yerde gördüm. Bu arada ay doğdu ve ben onun aydınlığına tabi oldum. Benden önce bu aya kimlerin uymuş olduğuna bakıyordum. Onlar, Zeyd b. Harise, Ali b. Ebî Talib ve Ebû Bekir'di. Onlara ne kadar zamandan beri burada olduklarını sorduğumda, onlar; "Bir saat kadardır" dediler. Araştırdığımda öğrendim ki, Rasûlüllah (s.a.s) gizlice islâm'a davette bulunmaktadır. Ona Ecyad tepesi taraflarında rastladım. ikindi namazını kılıyordu. Orada islâmı kabul ettim. Benden önce bu kimselerden başkası imân etmemişti"

Sa'd'ın müslüman olduğunu öğrenen annesi, buna çok üzülmüş ve oğlunu atalarının dinine döndürebilmek için çareler aramaya başlamıştı. Sa'd'a, eğer girdiği dinden dönmezse, yemeyip içmeyeceğine dair yemin etmişti. Sa'd, annesine, bunu yapmamasını, çünkü dininden dönmeyeceğini söyledi. Yeminini uygulamaya koyan annesi, bir zaman sonra açlık ve susuzluktan bayılmıştı. Ayıldığında Sa'd ona; "Senin bin tane canın olsa ve bunları bir bir versen, ben yine de dinimden dönmeyeceğim" demişti. Onun kararlılığını gören annesi yemininden vazgeçmişti (Üsdül-Ğabe, aynı yer). Sa'd (r.a) annesine çok düşkündü ve ona bir zarar gelmesini asla kabul edemezdi. Ancak imanla alakalı bir konuda Rabbine isyan edip başkalarının heva ve heveslerine de tabi olamazdı. Sa'd (r.a) ve benzerlerinin karşılaşacağı bu gibi durumları çözümlemek ve iman edenleri rahatlatmak için Allah Teâlâ şu âyet-i kerimeyi göndermişti: "Bununla beraber eğer, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşmak için seninle uğraşırlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dünya işlerinde onlara iyi davran..." (Lokman, 31 / 15).

(bkz: aşere i mübeşşere)
yanlış hatırlamıyorsam peygamber efendimizin anam babam sana feda olsun dediği tek sahabi.
*
müslüman olduğu için işkence gören sahabelerden birisidir. cennetle müjdelenen 10 sahabeden birisidir. peygamber efendimizin kendisi hakkında epeyce iltifatı vardır.
Sa d b. Ebî Vakkas Malik b. Vuheyb b. Abdi Menaf b. Zühre. Babası Malik b. Vuheyb dir. Malik in künyesi Ebî Vakkas olup, Sa d bu künyeye nisbetle ibn Ebî Vakkas olarak çağrılırdı. Rasûlüllah (s.a.s) in annesi Zuhreoğullarından olduğu için, anne tarafından da nesebi Rasûlüllah (s.a.s) ile birleşmektedir. Sa d'ın annesi Hamene binti Süfyan b. Ümeyye dir. Sa d (r.a), ilk iman edenlerden biridir. Kendisinden yapılan rivayetlere göre o islâmı üçüncü kabul eden kimsedir. Ancak, Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekr, Hz. Ali ve Zeyd b. Harise den sonra müslüman olmuşsa beşinci müslüman olmuş oluyor. Sa d (r.a), müslüman olduğu gün henüz namazın farz kılınmamış olduğunu ve o zaman on yedi yaşında bulunduğunu söylemektedir (ibn Sa d, Tabakâtül-Kübrâ, Beyrut (t.y), III, 139).

Sa d (r.a) islâma girişine sebep olan olayı şöyle anlatır: Müslüman olmadan önce rüyamda kendimi hiç bir şeyi göremediğim karanlık bir yerde gördüm. Bu arada ay doğdu ve ben onun aydınlığına tabi oldum. Benden önce bu aya kimlerin uymuş olduğuna bakıyordum. Onlar, Zeyd b. Harise, Ali b. Ebî Talib ve Ebû Bekir di. Onlara ne kadar zamandan beri burada olduklarını sorduğumda, onlar Bir saat kadardır dediler. Araştırdığımda öğrendim ki, Rasûlüllah (s.a.s) gizlice islâm a davette bulunmaktadır. Ona Ecyad tepesi taraflarında rastladım. ikindi namazını kılıyordu. Orada islâmı kabul ettim. Benden önce bu kimselerden başkası imân etmemişti (ibnül-Esir, Üsdül-Ğâbe, II, 368).

Sa d'ın müslüman olduğunu öğrenen annesi, buna çok üzülmüş ve oğlunu atalarının dinine döndürebilmek için çareler aramaya başlamıştı. Sa d'a, eğer girdiği dinden dönmezse, yemeyip içmeyeceğine dair yemin etmişti. Sa d, annesine, bunu yapmamasını, çünkü dininden dönmeyeceğini söyledi. Yeminini uygulamaya koyan annesi, bir zaman sonra açlık ve susuzluktan bayılmıştı. Ayıldığında Sa d ona; Senin bin tane canın olsa ve bunları bir bir versen, ben yine de dinimden dönmeyeceğim demişti. Onun kararlılığını gören annesi yemininden vazgeçmişti (Üsdül-Ğabe, aynı yer). Sa d (r.a) annesine çok düşkündü ve ona bir zarar gelmesini asla kabul edemezdi. Ancak imanla alakalı bir konuda Rabbine isyan edip başkalarının heva ve heveslerine de tabi olamazdı. Sa d (r.a) ve benzerlerinin karşılaşacağı bu gibi durumları çözümlemek ve iman edenleri rahatlatmak için Allah Teâlâ şu âyet-i kerimeyi göndermişti: Bununla beraber eğer, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşmak için seninle uğraşırlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dünya işlerinde onlara iyi davran (Lokman, 31 / 15).

Sa d (r.a), Medine ye hicrete kadar Mekke de kalmıştır. Dolayısıyla müşrikler tarafından uğradıkları bütün saldırı ve işkencelere diğer müslümanlarla birlikte Mekke dönemi boyunca muhatab olduğu muhakkaktır. Mekke de müslümanlar, Mekke zorbalarının saldırılarından emin olmak için ibadetlerini gizli ve tenha yerlerde ifa ediyorlardı. Bir gün Sa d (r.a) arkadaşlarıyla birlikte ibadet ederlerken müşriklerden bir grup onlara sataşarak islâmla alay etmişler ve onlara saldırmışlardı. Sa d eline geçirdiği bir deve sırt kemiğini alıp müşriklere karşılık vermiş ve onlardan birini yaralayarak kanlar içerisinde bırakmıştı. işte islâm da Allah için ilk akıtılan kan budur (Üsdül-Ğâbe, II, 367).

Sa d (r.a) kardeşi Ümeyr (r.a) ile Medine ye hicret ettiği zaman, kan davası yüzünden Mekke den kaçıp buraya yerleşmiş olan diğer kardeşleri Utbe nin evinde kalmaya başlamışlardı. Muahat olayında Rasûlüllah (s.a.s), Sa d'ı Mus ab b. Umeyr ile kardeş ilân etmişti. Başka bir rivayete göre de kardeş ilân edildiği kimse Sa d b. Mu az dır (ibn Sa d, a.g.e., III, 139-140).

Medine ye hicretle birlikte islâm devlet olmuş ve kendini tehdit eden güçlere karşı askerî faaliyetler başlamıştı. Bu çerçevede Mekke kervanlarına yönelik askerî birlikler (seriyye) sevkediliyordu. ilk seriyye, Hicretin yedinci ayında Mekke kervanının yolunu kesmek için otuz kişiden oluşan Hz. Hamza komutasındaki seriyyedir. Sa d (r.a) da bu ilk askerî birliğe katılanlardandır (ibn Sad, aynı yer) Bir ay sonra Ubeyde b. Haris komutasında gönderilen seriyye Kureyş kervanıyla karşılaştığında ilk oku Sad b. Ebi Vakkas (r.a) atarak çatışmayı başlatmıştı. Mekke de Allah yolunda ilk kan akıtan kimse olma şerefi Sa d (r.a) a ait olduğu gibi, yine Allah yolunda ilk ok atma şerefi de böylece ona nasip olmuştur. Sa d (r.a) şöyle demektedir:Araplardan Allah yolunda ilk ok atan kimse benim (ibn Sa d, aynı yer).

Aynı yılın Zilkade ayında Rasûlüllah (s.a.s), Sa d b. Ebi Vakkas ı yirmi kişilik bir askerî birliğe komutan tayin ederek el-Harrar mevkiine göndermişti. Bu seriyyenin gayesi de Mekkelilere ait kervanı vurmaktı. Ancak kervan bir gün önceden bu yerden hareket etmiş olduğu için, bir çatışma çıkmamıştı. Rasûlüllah (s.a.s), sadece seriyyeler göndermekle yetinmiyor, bizzat ordusunun başına geçerek seferler düzenliyordu. Bunlardan biri olan ve II. Hicrî yılın Rebiu l-Evvel ayında gerçekleştirilen Buvat gazvesinde, ordu sancağını Sa d taşımaktaydı (Taberi, Tarih, Beyrut 1967, II, 407). Peşinden tehlikeli bir görevle Mekke ile Taif arasındaki Nahle mevkiine keşif maksadıyla gönderilen Abdullah b. Cahş seriyyesine katılan Sa d b. Ebi Vakkas (r.a)ın bütün cihad faaliyetlerine aktif bir şekilde iştirak ettiği görülmektedir.

Bedir savaşında müşrik süvari birliğinin komutanı olan Sa id b. el-As ı öldürüp kılıcını Rasûlüllah (s.a.s) e getirmişti. O, Zülkife adındaki bu kılıcı ganimetlerin dağıtılışında Sa d'a vermişti.

Uhud savaşında, müşriklerin üstünlüğü ele geçirdiği ve müslümanların paniğe kapılarak dağıldığı esnada Rasûlüllah (s.a.s) in yanından ayrılmayıp gövdelerini siper ederek onu korumaya çalışan bir kaç kişiden birisi Sa d b. Ebi Vakkas (r.a) idi. O, cesaretinden hiç bir şey kaybetmeden ok atmaya devam ediyordu. Sa d (r.a) ok atmakta mahirdi ve hedefini şaşırmıyordu. Rasûlüllah (s.a.s) ona ok veriyor ve şöyle diyordu: At Sa d Anam babam sana feda olsun (Müslim, Fezâilü s-Sahabe, 5; ibn Sa d, a.g.e., III,141; ibnül-Esîr, el-Kâmil,)i t-Tarih, Beyrut 1979, II, 155). Rasûlüllah (s.a.s), övgü, rıza ve hoşnutluğu ifade eden bu kelimeleri, ana ve babasını bir arada zikrederek başka hiç kimse için kullanmamıştır (ibn Sa d, aynı yer).

Sa d (r.a)ın Uhud günü gördüğü hizmet ve gösterdiği kahramanlık gerçekten çok büyüktü. Onun bu günde tek başına bin ok attığı rivayet edilmektedir (Üsdül-Ğâbe, II, 367).

O, Hendek, Hudeybiye, Hayber, Mekke nin fethi ve diğer gazvelerin tamamına katılmıştır (ibn Sa d, a.g.e., 111, 142).

Rasûlüllah (s.a.s)in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir (r.a) a bey at eden Sa d (r.a), Hz. Ömer döneminde aktif olarak devlet idaresinde görevler almıştır. Bu dönemde onun en önemli görevlerinden birisi, asrın emperyalist süper güçlerinden birisi olan iran imparatorluğunu çökerten Kadisiye ordusunun kumandanlığıdır.

Bizansa yönelik askerî faaliyetler sürerken, iran topraklarına da seferler yapılıyordu. Hz. Ebû Bekir (r.a) döneminde iranlıların elinde olan Irak ın büyük bir bölümü fethedilmişti. Hz. Ömer (r.a) iş başına geçtiği zaman iran a karşı kapsamlı ve netice alıcı bir askerî sefer düzenlenmesi için çalışmalara başladı. Yapılan istişareler sonucunda Sa d b. Ebî Vakkas ın hazırlanan orduya komutan tayin edilmesi kararlaştırıldı. Havâzin kabilelerinden zekât toplamak için bu bölgede bulunan Sa d, Medine ye çağrılarak ordu ona teslim edildi. Sa d ordusuyla Irak a doğru yürüyüşe geçerek Kadisiye mevkiinde kârargah kurdu. iran şahı, müslümanlara karşı savaşmak üzere ünlü komutanı Rüstem i görevlendirmişti. Yapılan savaşı müslümanlar kazanmış ve iran toprakları islâm tebliğine açılmıştı. Sa d hasta olduğu için bizzat savaşa iştirak edememiş ve yüksekçe bir yerden, savaştın orduyu idare etmişti. Kadisiye ıaleri islâm ordularının kazandığı en parlak ve kesin zaferlerden biri olarak tarihe geçmiştir.

Daha sonra Sa d (r.a), Celula ya yönelmiş ve burasını fethetmişti (H 16). Celula nın fethi bölgede büyük bir ihtida hareketini de peşinden getirmişti. Daha sonra iran imparatorluk merkezi olan Medâin iki aylık bir kuşatmadan sonra düşmüş, büyük meblağlarda ganimet ele geçmiş ve Kisra III. Yezducerd buradan Hulvan a kaçmıştı. Sa d b. Ebi Vakkas, bir ordu göndererek sulh yoluyla burayı fethetmişti. Yezducerd ise isfahan bölgesine kaçarak orada tutunmaya çalışmıştır.

Sa d (r.a), Medâin e yerleşerek, fethedilen toprakların idarî yapısını oluşturmaya çalıştı. Medâin in havası, askerlerin sıhhatini olumsuz yönde etkilediği için, Hz. Ömer (r.a)ın onayı alınarak yerleşime ve ordunun askerî stratejisine uygun bir konumda olan Küfe, ordugâh şehir haline getirildi. Sa d bölge valisi olarak Kûfe de üç buçuk yıl kalmıştır. O, tekrar toparlanıp kaybettikleri yerleri geri almak için hazırlıklara girişen iranlıların hareketlerini takip ediyor ve gerekli askerî önlemleri almaya çalışıyordu. Ancak tam bu sıralarda Kûfe de bir topluluk, Hz. Sa d'ı ganimetleri adil dağıtmadığı ve gaza işlerinde gevşek davrandığı yolunda iddialarla Hz. Ömer (r.a)a şikayet etti. Ayrıca onun namaz kıldırış tarzını da beğenmiyorlardı. Hz. Ömer (r.a) meseleyi inceletmiş; yapılan şikayetlerin asılsız olduğunu anlamış olmakla birlikte, maslahatı gözeterek onu geri çağırmıştı (Asr-ı Saadet, I, 432 vd.).

Hz. Ömer (r.a), kendisinden sonra halife seçimini gerçekleştirmek için altı kişilik bir şûra oluşturmuştu. Sa d (r.a) da bunlar arasındaydı. Hz. Ömer (r.a) in vefatından sonra halife tayini için müzakereler başladığı zaman Sa d, Abdurrahman b. Avf lehine adaylıktan çekildiğini açıklamıştır.
Hz. Osman (r.a), halife seçildiği zaman; Ömer (r.a) in vasiyetine uyarak Sa
d 'ı Küfe valiliğine tayin etti. Ancak, bu seferki Küfe valiliği de fazla sürmemiştir. O, hazineden borç olarak almış olduğu bir miktar parayı geri ödemekte zorluk çekince, hazine emini Abdullah ibn Mes ud tarafından Halifeye şikayet edilmiş; bu şikayet üzerine Osman (r.a), onu Küfe valiliğinden azletmişti. Bunun üzerine Sa d (r.a) Medine yakınlarındaki Akik vadisinde bulunan çiftliğindeki evine yerleşmiş ve ziraatle uğraşmaya başlamıştır.

Sa d (r.a), Hz. Osman (r.a) ın şehid edilişiyle başlayan fitne ve ihtilaflardan tamamen uzak kalmaya gayret etmiştir. O, müslümanlar arasında kan dökülmesinden çok rahatsız oluyor ve taraflardan kendisine gelen teklifleri geri çeviriyordu. O, ümmetin üzerinde anlaştığı bir halife ortaya çıkıncaya kadar kendisine hiç bir şeyden bahsedilmemesini istemişti. Sa d (r.a), gruplar arasında verilen mücadelelerde kimin haklı kimin haksız olduğunun açıklığa kavuşturulmasının mümkün olmadığını bildiği ve haksız yere bir müslümanın kanını akıtmaktan çekindiği için böyle davranıyordu. O, kendisine gelenlere şöyle diyordu: Bana, iki gözü, dili ve iki dudağı olan ve şu kâfirdir, şu mü mindir diyen bir kılıç getirilinceye kadar asla kimseyle savaşmam (ibn Sa d, a.g.e., III,143; Üsdül-Ğâbe, II, 368).

Sa d (r.a), güçlü bir kişiliğe ve siyasî desteğe sahip olduğu halde, riyaset çekişmelerinin içine girmekten ömrünün son günlerine kadar kaçınmıştır. Oğlu Ömer ve kardeşinin oğlu Haşim gidip ona; Yüz bin kılış sahibi var ki, hepsi seni hilafet için en liyakatli adam tanıyor dediklerinde onun buna verdiği cevap şu olmuştu:
Bu sizin yüz bin kılıcınızdan daha kuvvetli tek bir kılıç, mü mine çekilince onu kesmeyen, kâfire karşı sıyrılınca onu kesen kılıçtır(Asrı Saadet, I, 436). Onun bu anlamlı sözleri, müslümanların birbirlerine zarar vermelerine karşı ne kadar hassas olduğunu ifade etmektedir.

Sa d (r.a), Hicrî 55 yılında ikâmet etmekte olduğu Medine nin dışındaki Akik vadisinde vefat etmiştir. Onun vefat tarihi hakkında, 54 ila 58 tarihleri arasında değişen farklı rivâyetler bulunmaktadır (Üsdül-Ğâbe, II, 369).

Sa d (r.a)ın cenazesi Medine ye on mil kadar uzaklıkta olan Akik vadisindeki evinden alınarak Medine ye getirilmiş ve Mescid-i Nebi de kılınan namazdan sonra, Bâkî mezarlığına defnedilmiştir (ibn Sa d, III,148). Cenaze namazını Emevilerin Medine valisi Mervan b. Hakem kıldırmıştır. Rasûlüllah (s.a.s) in zevceleri de namaza iştirak etmişlerdi (Üsdül-Ğâbe, aynı yer).

Sa d (r.a), vefat edeceğini anladığı zaman yünden mamül cübbesini getirtmiş ve ölünce onunla kefenlenmesini vasiyet etmişti. Bunun sebebi olarak, Bedir gününde müşriklerle karşılaştığı zaman onu giymekte olduğunu ve bundan dolayı bu cübbesini çok sevdiğini söylemiştir (Üsdül-Ğâbe, aynı yer). ibnül Esir in kaydettiği, Sa d (r.a)ın oğlu Âmir den nakledilen rivayete göre Sa d (r.a) Muhacirlerden en son vefat eden kimsedir (Üsdül-Ğâbe, aynı yer).

Sa d (r.a), Ashabın seçkinlerinden biri olup sağlığında Cennetle müjdelenen on kişi arasındadır. Yine tarihe şûrâ olayı olarak geçen ve Hz. Osman (r.a)ın halife seçilmesini gerçekleştiren Hz. Ömer (r.a) ın oluşturduğu altı kişilik şûrânın içinde bulunmaktaydı. O, ilk iman eden bir kaç kişiden biri olarak Mekke döneminin sıkıntılarına Rasûlüllah (s.a.s)in yanından ayrılmayarak göğüs germişti. Kıyamete kadar devam edecek olan cihad hareketi için, müslümanları taciz eden kâfirlere saldırarak ilk kanı akıtan odur. Yine Medine döneminin başlarında kâfirlere karşı ilk oku atan kimse olma şerefi de ona aittir. Sa d (r.a), Rasûlüllah (s.a.s) in bütün gazalarına, katılmış, Bedir de büyük yararlılıklar göstermiştir. Allah yolunda, islâm dışı nizamları yok etmek için canını feda etmeye her zaman hazır olduğunu pratik bir şekilde ortaya koymuştur. Uhud gününde müslümanlar dağıldığı zaman Rasûlüllah (s.a.s) i canlarını feda etme pahasına sonuna kadar korumaya çalışan bir kaç kişiden biri de odur. O, müşriklerin Rasûlüllah (s.a.s) i öldürmek için yaptıkları hamleleri, attığı oklarla sonuçsuz bırakmıştı. işte Rasûlüllah (s.a.s) bu kritik anda onun gösterdiği sebat ve yararlılıktan dolayı onu başka hiç bir kimseyi övmediği bir şekilde Ânam babam sana feda olsun, At (Müslim, Fezailu s-Sahabe, 5) diyerek övmüş ve bunu defalarca tekrarlamıştı. Ve yine onun için dua ederek şöyle demişti: Allahım! Sa d dua ettiği zaman onun duasını kabul et. Bu dua çerçevesinde Sa d (r.a)ın yaptığı bütün dualar gerçekleşmekteydi (Üsdül-Ğâbe, II, 366-369; ibn Sa d, III,139 vd.).

Sa d (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)i korumak ve ona gelebilecek zararları engellemek için sürekli gayret içerisinde bulunmaktaydı. Aişe (r.an) şöyle anlatmaktadır: Rasûlüllah (s.a.s) Medine ye gelişinde bir gece uyuyamadı ve; Keşke ashabımdan Salih bir zat bu gece beni korusa dedi. Biz bu durumda iken dışarıdan bir silah hışırtısı duyduk. Rasûlüllah (s.a.s) Kim o? dedi. Gelen zat Sa d b. Ebi Vakkas ım karşılığını verdi. Rasûlüllah (s.a.s), ona Neden buraya geldin? diye sorduğunda Sa d, şöyle cevap verdi: içime Rasûlüllah (s.a.s) hakkında bir korku düştü de onu korumak için geldim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s) ona dua etti ve sonra da uyudu (Müslim, Fedâilu s-Sahabe, 5). işte Rasûlüllah (s.a.s)in kendisi için duyduğu endişeyi Allah Teâlâ bu seçkin insanın kalbine ilham etmiş ve onu Rasûlünü korumak için harekete geçirmişti. Buradan, Sa d (r.a)in, islâm davasını yüceltmek ve düşman güçlerin ona karşı komplolarını engellemek için o kadar büyük bir özveriyle çatıştığı açıkça anlaşılmaktadır. Onun Rasûlüllah (s.a.s) e karşı duyduğu sevginin sınırsızlığı, Uhud da olduğu gibi daha sonraları da onu kendi nefsini feda ederek korumaya sevketmiştir.
Sad (r.a), hakkında âyet nazil olan sahabilerden biri olma şerefine de sahiptir. O,Benim hakkımda dört âyet nazil olmuştur (Müslim, Fedailu s-Sahabe, 5) demektedir. Bu âyetlerden bir tanesi, Mekkeli müşriklerin Rasûlüllah (s.a.s)den yanındaki, ona iman etmiş güçsüz kimseleri kovmasını istemeleri üzerine nazil olan, Allah rızasını dileyerek akşam sabah ona dua eden kimseleri kovma ayetidir (el-Enam, 6/52; Müslim, Fedailu s-Sahabe, 5; diğer âyetler şunlardır: el-Enfal, 8/1; Lokman, 31/15; el-Maide, 5/9).

Sa d (r.a), devrin putperest-müşrik süper güçlerinden biri olan iran imparatorluğunu çökerten ve böylece islâmın kitlelere tebliği önündeki büyük engellerden birisini ortadan kaldıran islâm tarihinin en önemli savaşlarından biri olan Kadisiye savaşının komutanıydı. O, kendisine verilen görevi hakkıyla yerine getirip, Kisranın saraylarını ve hazinelerini ele geçirmiş ve yapılacak fetih hareketlerine yeni bir boyut kazandırmıştı. Böyle güçlü bir askerî yeteneğe ve siyasî güce sahip olmasına rağmen; bu, onun sade ve zahidâne yaşayışına hiç bir tesirde bulunamamıştı. Her zaman, ümmetin gerçek temsilcileri olan idarecilerin verdiği görevleri hakkıyla yerine getirmeye çalışmış, bu görevlerden azledildiği zaman kalbinde hiç bir eziklik ve kırgınlık hissetmeden köşesine çekilmiştir. Şunu söylemek mümkündür ki; Sa d (r.a), islâm binasının sağlam temeller üzerine oturtulmasındaki temel taşlardan birisidir.

Sa d (r.a)dan çok sayıda hadis rivayet edilmiştir. Ondan, ibn Ömer, ibn Abbas, Cabir b. Semure, Sâib b. Yezid, Aişe (r.a), Said ibn Müseyyeb, Ebu Osman en-Nehdî, ibrahim b. Abdurrahman b. Avf, Kays b. Ebi Hazm ve diğerleri hadis rivayet etmişlerdir. Ayrıca, Amir, Mus ab, Muhammed, ibrahim ve Aişe de babaları olan Sa d (r.a)dan hadis rivayetinde bulunmuşlardır (Üsdül-Ğâbe, II, 369). O hadis rivayeti konusunda çok itimat edilenlerden birisidir. Rasûlüllah (s.a.s)e atfedilen hadisler hakkında çok titiz ve hassas davranan Hz. Ömer (r.a)ın oğluna söylediği; Oğlum, şa d, Rasûlûllah dan bir rivayette bulundu mu, artık o meseleyi bir başkasına sorma sözü onun bu konudaki güvenilirliğini açıkça ortaya koymaktadır (Asrı Saadet, I, 437-438). Sa d (r.a), orta boylu, güçlü, büyük kafalı, sert elli bir vücud yapısına sahip olup, sempatik bir kişiliği vardı (Asrı Saadet, I, 440; farklı bir rivayet için bk. Üsdü l-Ğâbe, II, 368).

Sa d (r.a), sekiz evlilik yapmış olup; bu evliliklerinde, on yedisi kız, on yedisi de erkek olmak üzere otuz dört çocuğa sahip olmuştu (Asr-ı Saadet, I, 441).
*
çok değerli bir sahabedir. gayet becerikli bir okçu olduğu ve bu yönüyle savaşlarda müslümanlara büyük yarar sağladığı rivayet edilir.
(bkz: hz sa d bin ebi vakkas)
allah c.c. ve islamiyet için ilk kan akıtan ve ilk oku atan kişi.

" dünyada iken cennetle müjdelenen sahabeler " dendir.

çok iyi ok atardı.

peygamber efendimiz (s.a.v.) ona bizzat kendi elleriyle ok verip " at ya sa'd ! anam babam sana feda olsun ! " şeklinde başka kimseye yapmadığı bir duada bulunmuştur.

kardeşi umeyr bin ebi vakkas ile hicret etmiştir. kan davası sebebiyle medine'de bulunan diğer kardeşleri utbe'nin yanına yerleşmişlerdi. fakat umeyr hazretleri bedir'de şehid olurken, utbe müşrik safındaydı.

halazadesi abdullah bin cahş uhud'da şehit olmuştu. onunla beraber ibretlik bir anıları vardır.

arzu edenler "http://www.imanehli.com/f...ra-duasi-t375.0.html"; kodlu linkten okuyabilir.

hz. ömer vefatından sonra yerine geçecek 6 adaydan biri olarak hz. sa'd ı da söylemiştir. meşhur 6 kişilik şuradandır.

peygamber efendimizin dayızadesidir. peygamber efendimiz bu konuda da onunla övünmüştür.

rivayetlere göre en son vefat eden muhacir sahabedir.

iran fatihidir. kadisiye savaşı kumandanıydı.
17 yaşında bir yıldız. *
RasulAllah'ın "anam babam sana feda olsun dediği" yiğit.
iranın'ın fatihi.
Eğer sen dininden dönmezsen hiçbir şey yemeyeceğim diyen annesine;
"Bin tane canın olsa ve hepsini teker teker versen ben bu dinden asla dönmem" diyen delikanlı.
Hak yolunda büyük sebat;
O ki Vakkas' ın oğlu Hazret-i SA'D...
Müşrikler'in tahrik ve alaylarına dayanamadığı bir gün eline geçirdiği bir kemik parçasıyla içlerinden birini yaralayan, bu sebeple islâm uğruna ilk kan akıtan kişi olarak anılan muhteşem sahabedir.
Cennetle müjdelenmis sahabe efendimiz.
peygamber efendimizin, "anam babam sana fedâ olsun" dediği tek sahabedir.

okçuların pirî ok atma üstâdıdır, hiçbir oku kaçırmamıştır.

okçular pîr olarak onu görürler, büyük savaşların hepsine katılmış, hatta diğer savaşan düşmanların komutanlarını bizzat öldürmüş, mübârek sahabedir.

cesareti, okçuluğu, sadakati ve imanı ile aşare-i mübeşşere (cennetle mücdelenen on sahabe). El-'aşaret-il mubeşşirûne bil cenneh.

attığın ok adedinin 1000 katınca selamlar olsun. sa d bin ebi vakkas r.a
oğlu hz. hüseyini şehit etmiştir.
hakkında anlatılanlara bakılırsa çok becerikli bir okçu imiş. allah ondan razı olsun.
aşeri-i mübeşşere den. (dünyadayken cennetle müjdelenen 10 sahabe'den birisidir) radiyallahuanh.

harb esnasında attığı okların her birinin hedefi vurması üzerine, allah rasulü'nün ''anam babam sana feda olsun ya sad, durma at'' iltifatına, duasına mazhar olmuştur.