bugün

postmodern romantikle ilişiğe girmekten daha büyük bir hata varsa o da postmodern romantik sevgiliden ayrılmaktır. ya da ayrılmaya çalışmaktır. öyle diyeyim ben sana.

yaşanılan her andan kendisine bir drama yaratmasını beceren, iki üç fransız kökenli kelimeyi bir araya getirerek insana ağzının ortasına üst üste 6 tokat atılmış hissi veren yeni sürüm postmodern romantikler bence ne ilişki kurmasını ne yürütmesini ne de yeri geldiğinde o ilişkiyi bitirmesini becerebilirler.

çünkü esasında adamın ilişki yaşadığı yine kendisidir. etrafındaki herkes onun için araçtır. varsa yoksa kendi iç dünyasıdır. kendi hisleridir. yok sabah yolda giderken dokunduğu kedidir. yok akşamına dışarda yağan yağmura karşı simit yerken dişine takılan susamdır. o susamdan hareketle yaptığı yaşamsal tespitlerdir. adamın osuruğunun kokusu bile o an senin düşüncenden daha hayati önem taşır onun için. ertesi gün gireceğin sınav, postmodern sevgilinin aldığı duş kadar manalı değildir. hayat sadece ona hayattır. sahne onundur. başrol odur. kalanlar dublördür. sistem bu kadar açık ve net. hiç değişmez.

hasılı heriften ayrılmaya çalışırken de onun senaryosuna küçük de olsa müdahale ettiğin için muhabbet iyice mala bağlar. replikler unutulur. senaryo dışına çıkılır.

+ sezer artık ayrılalım dayanamıyorum ben.
- hepimiz birbirimizden ayrı değil miyiz zaten?
+ onu demiyorum. aramızdaki ilişkiyi diyorum.
- sen benle bir arının kola bardağıyla kurduğu ilişki kadar ilişki kurdun aslında.
+ çok gamsızsın. beni hiç dinlemiyosun. sürekli lafımı kesi..
- biliyo musun insanoğlunun sözleri, söylendikten sonra uzayda bir yere kaydoluyormuş.. düşünsene tarih yeniden biçimlenir bu kutsal ve radikal kayıt deposuyla.
+ şimdi konuyu saptırmazsak..
- böğürtlen çayındaki tadı kaşarlı makaronda bulamıyorum.
+ efendim?
- tamam ayrılalım. her neyse. hayat bi merdiven.

şimdi orda ayrılan sensindir esasında. ama yine öyle bi yere getirir ki sen kendini sümüklüböcek gibi hissetmekten öteye geçemezsin. alttan alta suçlanırsın. ama tüm suçlamalar "hümanizm" adı altında önüne geldiği için ses çıkaramazsın.

yok, kendisi kesinlikle ayrılmak istemiyorsa zaten ayrılamazsın tam olarak.
"ayrıldık tamam" der 3 gün sonra "sevgilim" diye mesaj atar.
"lan biz sevgili değiliz ne diyosun" dersin.. "iki kişi bir an bile gözbebeklerini seviştirmişse o iki kişi ebediyen sevgilidir" der.
"olm ne sevişmesi saçma sapan konuşma allaınsen" dersin.. "senle ben.. küçük çocukların öpüştürmeye çalıştığı barbie ve ken gibi.." der.

aradan bir yıl geçer "ben seni özledim su çiçeğim" falan der. hayatın sillesini sağlam yediği için duygusal olarak her daim keş gezen elemanlardır bunlar.

ayrılık sonrası süreci de sakat geçirirler. ekseriyeti sizi başkalarına kötüler. duyarsın hesap sorarsın, niye böyle dedin diye sorarsın.. paralel evrenden girer toplum ahlakından çıkar. aristo dan örnek verir sokrates le karşılaştırır. en sonunda düşünceleriyle empati kurup aslında bunu senin istediğini asıl suçlunun sen olduğunu iddia eder.

istisnaları kaideden hariç tutarak.. şu söylenebilir: bunlar sayesinde artık karaktersizliğin adı psikoloji bozukluğu olmuştur. tutarsızlık postmodernizme bağlanmıştır. sen de kalkıp gıkını çıkaramazsın. öyle bir düzen. önüne geleni düzen.

velhasıl kelam, zor iştir. böylelerinden uzak durun derim. ha oldu da uzak duramadınız.. sakın ayrılmayın. bırakın o ayrılsın.