bugün

ikinci sınıf dolaylarında başıma gelen hadisedir.

takdir edersiniz ki ikinci sınıftan beşinci sınıfa kadarki dönem bir erkek çocuğunun en denyo olduğu dönemdir. zaten küçük olan beyin sadece kantinden sürekli alınan ciklet, sulugöz bok püsüre çalıştığındandır bu herhalde. bu yüzden o yaşlardaki bir erkek çocuğunun herhangi bir oyunu anormal derecede önemsemesi gayet normaldir.

neyse, oyunumuz doksanlarda çocuk olma şerefine nail olmuş herkesin sevdiği yerden yüksektir. kahramanlar ise ben ve okulumuzun binasının dış cephesinde bulunan, ne boka yaradığı belli olmayan bir merdivenin korkuluğu..

işte ikinci veya üçüncü sınıf şimdi tam hatırlamıyorum. o sene sınıfımızda, her teneffüste feryat figan bahçeye koşup son geleni ebe yapmak suretiyle yerden yüksek oynamak moda olmuştu. bahsettiğim merdiven de en gözde yerden yüksek mekanımız. daha sonradan hiç bir sporda başarılı olamayacağını anlayan ben de her zaman ilk ebe olurdum. sonra artık bala göte birini yakalarsam iki buçuk saniyeliğine falan ebelikten kurtulurdum.

bir gün yine ebeydim. ebeliği vermemden takriben on * saniye sonra tekrar ebe olmuştum. bu yüzden de sinirden afedersiniz götümü kesecektim. bana göre merdivene yakın olan arkadaşlarımdan birine yöneldim. öyle azimli koşuyordum ki usain bolt dünya rekoru kırarken böyle azimli koşmamıştır. dedim ya denyoluk. ucunda ölüm olsa yakalayacağım o namerdi. koştum, koştum; arkadaş merdivene çıktı mal gibi yine koştum. o an ayağım bir tanımlanamayan duran cisme takıldı ve iki ayağım birden yerden kesildi. malum, kinetik enerjimden ötürü * yere düşmedim; düşemedim. aynı hızla kafamı korkuluğa bir vurdum ki.. artık ben korkuluğa girdim diyemiyorum, korkuluk bana girmiş.

uyandığımda korkuluktan yaklaşık 1,5 - 2 boy uzaklıkta oturuyordum. oynayanlar bilir, call of duty de yanında bomba patlayınca bir efekt vardır. bilmeyenler de er ryan ı kurtarmaktaki normandiya çıkartması sahnesini hayal etsinler, aynı efekt. boğuk bir ses duyuyordum. etrafımda insanlar yavaş çekimde bana doğru koşuyorlar. bir arkadaşımı yarım yamalak görüyorum. adını hala unutmadım, çağlar. bağıra bağıra kafamı işaret ediyordu. işaret ettiği yere elimi uzattım, sıcak bir sıvı. şöyle bir elime baktım, kırmızı da bir şey. o an tekrar bayılmışım.

yeniden uyandığımda dört arkadaşım üyelerimden tutmuş ilkokul hocam, afet hocamın yanına götürüyorlardı beni. hocam beni gördü; olanca soğukkanlılığı ile telefona yöneldi ve direkt annemi aradı. annem okulum eve elli metre kadar bir mesafede olduğundan gerçek anlamda koşa koşa yanıma geldi. bir dakika sonra da müdürünün arabasını ödünç almış babam. beni kıpraştırmadan bir polikliniğe götürdüler ve hikaye de burda bitti.

o gün tutturduğum loto; kafatasında çatlak, altı dikiş ve saçlarımın arasındaki daimi yara iziydi.

ha bu olaydan sonra denyolar denyosu ben duruldum mu? hayır. kafamda dikişlerle maç mı yapmadım, kafa golü atmaya çalışırken dikişleri mi patlatmadım.

son bir cümle bulamadım, kusura bakmayın.

edit: imla
fm oynarken başıma gelmiştir . beni sevinçten ayağa kaldıran golden sonra kafamı çarptığım rafın sivri köşesi sevinçten ağlama olayını tam anlamıyla gerçekleştirmemi başarmıştır *
pes te kaçıralan gol pozisyonundan sonra yaşanabilirliği olabilecek bir durum.
abiyle* street fighter oynarken de yaşanabilecek hadisedir.