bugün

oturursunuz zar zor. tıklım tıklımdır otobüs. bir müddet oturarak gittikten sonra durağa yaklaştığınızı hissedince hemen hareketleneyim de yanımdaki yol versin kalkıp kapıya yanaşayım, inerken "bi saniye bi saniye" nidaları atmayayım diye düşünürsünüz. şoföre "ağır oool!" tarzı bi komut gitmemesi içindir bütün çabanız.

ama o da ne? yanınızdaki insan kılıklı gulyabani sizin hareketlenmenize tınmaz bile. sağa sola dönersiniz, cep telefonunu cebinize koyarsınız, saatinize bakarsınız ama yok. kılı kıpırdamaz adamın. en sonunda yavaşça "izin verir misiniz?" dersiniz adama. hemen bu soruyu bekliyormuşçasına çevirir kafasını size doğru ve o müthiş cümleyi kurar: "ben de inicem."

ulan sen de ineceksin de, bu ne soğukkanlılık? insan görünümlü yılan mısın bre mel'un? otobüste adım atacak yer yok, beni sola itip yanımdaki camdan dışarı mı atlayacaksın otobüs hareket halindeyken? van damme mısın olm? kalk iki terpen de işimize bakalım yahu.
düğmeye bastığı andan itibaren otobüsteki başrol kahramanıdır.
kapasitesinin 3 katı miktarında insan taşıyan otobüste birkaç saniye içinde kapıya kadar gitmesinin, musanın kızıldenizi yarması ayarında bir mucize gerektirdiğini idrak edemeyen yurdum insanıdır. o yüzden durağa vardığı anda inmeye çalışır. sonuçta ya herkesi fordlayarak kapıya ulaşana kadar otobüsü bekletir ve öyle inerler veya kaderlerine küsüp bir sonraki durağa devam ederler.
Körüklü otobüsün en arka koltuğunda oturmakta iken şöföre ''inncamm baann'' * diye bağırılmasıdır. Ege Üniversitesi'nin 525 numaralı o muhteşem otobüsünde bizzat tanık olduğum olaydır.