bugün

her insanın hiç zorlanmadan yapıtğı hadisedir. oysa ölüm o kadar yakındırki gözünü kapatırsınız ve bir daha hiç açamazsınız. ölümün size yakın olduğunu ancak "yakınım" dediğiniz bir insanın ölümünde hissedersiniz. bu his de -ne kötüdür ki- ancak üç ay sizinle birlikte yaşar.
"hiç ölmeyecek gibi bu bu dünya için yarın ölecekmişsin gibi ahiret için çalış " sözünü akla getirir.
parayi bitmeyecekmis gibi harcamaya benzer bu. cok kisa omurlu olmaktir gercektende.
Ağlak bünyelerin sıklıkla sarıldığı, düz duvara tırmandıran, baktı mı dağları delen, enginlere sığmayıp taşan fakir ama bir o kadar da gurursuzların dayanma damarı.

Kendinize gelin lan. Ölüm ölüm diye elinden lolipopu alınmış yeniyetme veletler gibi zırlamak da neyin nesidir ya? Sağlıklı ya da sağlıksız her zırtapoz ölecek işte. Hiç ölmeyecek gibi yaşayıp ölmek, ölmeden mezara gömülmek gibi sığ, basit deyimsilerle daha mı karizmatik-sağduyulu insan kısvesini sahipleniyorsunuz. Ağzından ölüm lafını düşürmeyip, romantik şarkılar dinleyip, yastığı kucağına alıp ağlayan sulu gözlü alternative garipler gibi takılmanın ne alemi var. bu tür insanlardan hiç haz etmem. Karşı caddesinde biri arabanın altında kalıp can verse, aman abi görgü tanığı yapıp ümüğümü sıkarlar vesselam diye perdeleri çekip, aralıktan olayın şaşaasını, acısını yalancı gözlerle takip ederler böyleleri. Toptan şekilciliktir bu. Ölümden korkup ondan en uzak noktaya kaçmaya çalışmak gibi. merak etmeyin ve şunu kafanıza iyice sokun. Hepiniz bir gün öleceksiniz, en azından bir hayat duruşunuz olsun ölümden korkmadan ve öyle yaşayarak.
dream as if you'll live forever, live as if you'll die today. *
(bkz: yarın ölecek gibi yaşamak)
insanoğlunun en uzman olduğu konudur. hayata sanki hiç noktalanmayacak gibi sımsıkı tutunmak ve tüm enerjisini dünya hayatı için harcamak. biz insanoğlunun ölümü nasıl da göz ardı ettiğini ortaya çıkarıyor. iki gün önce akşam namazını kılmak için cebeci camii bahçesinde oturmuş ezanın okunmasını bekliyordum. nuryüzlü bir amca selam verdi ve yanıma oturdu. biraz havadan sudan konuştuktan sonra bana "ne zaman ölmek isterdin evlat?" diye sordu. ben de "en azından şimdi değil amca" diyerek güldüm. aslında garip bir soru gibi gelmişti çünkü soruyu soran yaşını başına almış argo tabirle "bir ayağı çukurda" olan biriydi. ama sonra düşündüm niye bana böyle bir soru sorması garip olsun ki? daha birkaç gün önce yaşlı anası dururken oğul muhsin yazıcıoğlu ölmedi mi? yani kim ölüme daha yakın sorusu "aslında hepimiz eşit mesafedeyiz" cevabıyla sonuçlandı. sonra bir camiinin içerisina baktım, bir de karşısındaki internet kafeye. tahmin ettiğininiz gibi camii yaşlılardan, kafe is gençlerden oluşuyordu. çünkü hepimiz aynı şeyi yapıyorduk ölüme, onlarla "eşit mesafede" olduğumuzu bir türlü hatırlamıyorduk.