bugün
- uzağı göremeyen insan16
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım15
- bir şarkı sözü der ki11
- anın görüntüsü22
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz15
- evlilik19
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız10
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel17
- kekeme olan biri doktor olurmu9
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- ali erbaş12
- bik bik moderatör olsun19
- icardi19058
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi13
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- kent lokantası niye bedava değil demek24
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır21
- istanbul suriyenin başkentidir12
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı46
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın8
- türkiyede çok abartılan arabalar18
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- almanya8
- boşuna yaşıyorum hissi17
- icardi1905 silik olsun kampanyası31
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler8
- sözlük kızlarının don renkleri19
- kanınıza rengini verir misiniz15
- aristoteles'in orta yolu10
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri15
- patiswiss14
- integralin müfredettan kaldırılması12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak16
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı18
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı10
- arkadaşlar biri var18
- karınıza range rover alır mısınız8
- escort fiyatlarının güncellenmesi12
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi17
- nervio'ya aşık olmak10
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı14
- futbolcu ismiyle nick almak14
saat 19.00 da başlayıp az önce biten, Eren Başbuğ'un düzenlemesiyle, Çağdaş Gençlik Senfoni Orkestrası'nın verdiği Six Degrees and Inner Turbulence konserine imza atmış öğrencilere sahip fakültedir. *
2004 yılında büyük hayallerle adımımı attığım okul.
hep lise 2. sınıfta demiştim kendi kendime, ben burda okumalıyım, çünkü istediğim meslek gereği sıçrama tahtası olarak kullanabileceğim tek okul burası.
bu düşüncelerle baktım hep bu okula uzun süre. beğendiler, gel dediler, burs vericez dediler, hakkaten verdiler. ve böylece başladım işte eğitimime. müzik bilgisi 3 sene aldığı piyano dersine dayalı olan, kendi çapında besteler yapan ben amacıma ulaşmıştım, başarmıştım. "müzik geçmişin çok az, 6 sene okuyacaksın" dediler, "hay hay" dedik, okuruz dedik ve nitekim okuyoruz da...
ilk sene nasıl geçti anlamadım zaten. şaşkın bir koşuşturmaca, adaptasyon derken bitti birden. ikinci sene yeni bir adam geldi okula eski mezunlardan. gözlüklü, hafif toplu bir adam. "artık hocan bu olacak senin dediler", oldu.
seçme şansı bırakmadılar diye sinirlendim. sonra düşündüm iyidir ya dedim. nasıl fenerbahçe kendini kanıtlamak isteyen bir takım ve kendini kanıtlamak isteyen bir hocayla çalışıyor, ben de kendimi kanıtlamak istiyorum ve kendini kanıtlamaya ihtiyacı olan bir hocaya ihtiyacım var dedim ve sinirlenmedim. nitekim başarlı da oldum o sene. hem de çok başarılı. insanlar hem beni, hem hocamı parmakla gösterdiler. mutluydum, kendimi kanıtlamıştım ve beklentiler yükselmişti.
sonra hocam bölüm başkanı oldu. hem bireysel ders hocam, hem danışmanım, hem de bölüm başkanı olmuştu artık. bir şeyler değişmeye başladı. artık hocam toplantılara giriyor, idari işler yüzünden beni ihmal ediyordu. benimle ilgilenirmiş gibi yapıyor, suratım asık olduğu için bir sorun var mı diyordu. hiçbir şeyden utanmayan ben utanmıştım "sorun sizsiniz" demeye. o sene öyle geçti. başarı düzeyim mi? eh, iyiydim ama beklentileri karşılayamadığım düşünülüyordu.
derken bu sene başladı. aynı tas aynı hamam gidiyordu her şey. yine hocam senenin başında benimle ilgilenir gibi yapmış, sonra da yine umursamamıştı. sonra ben de umursamaz tavra bürününce hemen üstüme sıçramış ve işler geçici olarak rayına girmişti, ta ki o dekan yardımcısı sıfatını da edinene kadar.
tabi dekan yardımcısı olmak büyük bir şeydi! arabası değişmişti ve söylentilere göre karısı da bu okulda işe başlayacaktı.
başarıya aç hoca basamakları hızla tırmanmış ve baya sağlam bir mevki sahibi olmuştu. öğrencilerini harcayarak dahi olsa yapmıştı bunu.
ha her hoca böyle mi? hayır asla! hepsi karaktersiz değil. akıl hocalığı yapan, bir torun gibi sevip, kendi kanındanmış gibi üzerimize düşen yaşlı hocalarımız da oldu. ikisi hariç diğerlerini yaşlarını bahane edip kapının önüne koydular.
eğitim mi? denilene göre türkiye'nin en iyisi. ama türkiye'nin en iyisinin bile sorunları çok fazla.
peki ya ben? ben geçen sene yine önceki sefer yaptığım gibi 2 yıl önceden kararımı verdim. yine "burda okumalıyım" dediğim bir okul var. ikinci bir sıçrama tahtası olarak kullanabileceğim bir okul.
peki ya içindeki öğrenciler? belli bi kısmı neden orda olduğunu bilmiyor belki ama ben çok insan tanıdım o binanın içinde. abiler, ablalar, akıl hocalarından tutun, beni örnek alan ufaklıklara kadar. kardeşi olmayan ben bu okulda abi olma sorumluluğunu aldım ve öğrendim nasıl bir şey olduğunu.
bir tanım daha entry biterken:
kısmetse de 2008 yazından itibaren mezun olmayacak olmama rağmen hiçbir resmi ilişkimin kalmayacağı okul.
hep lise 2. sınıfta demiştim kendi kendime, ben burda okumalıyım, çünkü istediğim meslek gereği sıçrama tahtası olarak kullanabileceğim tek okul burası.
bu düşüncelerle baktım hep bu okula uzun süre. beğendiler, gel dediler, burs vericez dediler, hakkaten verdiler. ve böylece başladım işte eğitimime. müzik bilgisi 3 sene aldığı piyano dersine dayalı olan, kendi çapında besteler yapan ben amacıma ulaşmıştım, başarmıştım. "müzik geçmişin çok az, 6 sene okuyacaksın" dediler, "hay hay" dedik, okuruz dedik ve nitekim okuyoruz da...
ilk sene nasıl geçti anlamadım zaten. şaşkın bir koşuşturmaca, adaptasyon derken bitti birden. ikinci sene yeni bir adam geldi okula eski mezunlardan. gözlüklü, hafif toplu bir adam. "artık hocan bu olacak senin dediler", oldu.
seçme şansı bırakmadılar diye sinirlendim. sonra düşündüm iyidir ya dedim. nasıl fenerbahçe kendini kanıtlamak isteyen bir takım ve kendini kanıtlamak isteyen bir hocayla çalışıyor, ben de kendimi kanıtlamak istiyorum ve kendini kanıtlamaya ihtiyacı olan bir hocaya ihtiyacım var dedim ve sinirlenmedim. nitekim başarlı da oldum o sene. hem de çok başarılı. insanlar hem beni, hem hocamı parmakla gösterdiler. mutluydum, kendimi kanıtlamıştım ve beklentiler yükselmişti.
sonra hocam bölüm başkanı oldu. hem bireysel ders hocam, hem danışmanım, hem de bölüm başkanı olmuştu artık. bir şeyler değişmeye başladı. artık hocam toplantılara giriyor, idari işler yüzünden beni ihmal ediyordu. benimle ilgilenirmiş gibi yapıyor, suratım asık olduğu için bir sorun var mı diyordu. hiçbir şeyden utanmayan ben utanmıştım "sorun sizsiniz" demeye. o sene öyle geçti. başarı düzeyim mi? eh, iyiydim ama beklentileri karşılayamadığım düşünülüyordu.
derken bu sene başladı. aynı tas aynı hamam gidiyordu her şey. yine hocam senenin başında benimle ilgilenir gibi yapmış, sonra da yine umursamamıştı. sonra ben de umursamaz tavra bürününce hemen üstüme sıçramış ve işler geçici olarak rayına girmişti, ta ki o dekan yardımcısı sıfatını da edinene kadar.
tabi dekan yardımcısı olmak büyük bir şeydi! arabası değişmişti ve söylentilere göre karısı da bu okulda işe başlayacaktı.
başarıya aç hoca basamakları hızla tırmanmış ve baya sağlam bir mevki sahibi olmuştu. öğrencilerini harcayarak dahi olsa yapmıştı bunu.
ha her hoca böyle mi? hayır asla! hepsi karaktersiz değil. akıl hocalığı yapan, bir torun gibi sevip, kendi kanındanmış gibi üzerimize düşen yaşlı hocalarımız da oldu. ikisi hariç diğerlerini yaşlarını bahane edip kapının önüne koydular.
eğitim mi? denilene göre türkiye'nin en iyisi. ama türkiye'nin en iyisinin bile sorunları çok fazla.
peki ya ben? ben geçen sene yine önceki sefer yaptığım gibi 2 yıl önceden kararımı verdim. yine "burda okumalıyım" dediğim bir okul var. ikinci bir sıçrama tahtası olarak kullanabileceğim bir okul.
peki ya içindeki öğrenciler? belli bi kısmı neden orda olduğunu bilmiyor belki ama ben çok insan tanıdım o binanın içinde. abiler, ablalar, akıl hocalarından tutun, beni örnek alan ufaklıklara kadar. kardeşi olmayan ben bu okulda abi olma sorumluluğunu aldım ve öğrendim nasıl bir şey olduğunu.
bir tanım daha entry biterken:
kısmetse de 2008 yazından itibaren mezun olmayacak olmama rağmen hiçbir resmi ilişkimin kalmayacağı okul.
ing. faculty of music and performance arts
bilkent müzik ve sahne sanatları fakültesinin kısacık hale getirilmiş adı. ingilizcesi fmpa olarak geçer okulla ilgili broşürlerde. dışardan süper bi yer gibi görünmekle beraber içeri girdiğinizde, hele orda öğrenci olduğunuzda nası bi yere düştüğünüzü anlarsınız. türlü türlü entrikaların döndüğü, herkesin şu sıralar sigara odalarının başına gelenler nedeniyle dekana ana avrat sövdüğü* okulun mevcudu az olduğu için herkesin herhangi bir kişinin don markasına kadar herşeyini bildiği bir okuldur. lise ve ortaokulu da orda okumuş olanlar sıyırma derecesine gelmişken, benim gibi liseyi başka bir okulda bitirip üniversiteyi orada okuyanlar ise olanları bazen gülerek, bazen de hayret ederek izlemektedir. tabii müthiş kafa insanların yanı sıra* fazlasıyla antipatik karakterleri de içinde bulunduran bir okuldur. netice itibariyle okulumdur,severim de söverim de. ama daha çok severim yani pek güzeldir.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar