bugün

Mor salkımlı dallarını yıllanmış paslı bahçe demirlerinden aşağı yardım eli beklercesine uzatmış ağaç. Ait olduğu sınırlar artık harabeye dönmüş camları kırık bir eve ait. Açık pencerelerden içerinin boş karanlığı, eskimiş perdeyle teslim bayrağını çekmiş yorgun anıların yasını tutuyor. Bahçe de evin can yoldaşı olmuş, terkedilişine seyirci kalamamış ki, uzayan otlarla sevdiğinin hüznünü örtmek istemiş. Yeşillikler ve papatyalarla süslenen mezar üstleri gibi bir avuntu sunmuş.

Eskiyen ölümlü evin tekrar tekrar dirilen mor salkımlı ağacı. Sahiplerini kaybetmekle her şeyden vazgeçmemiş, çiçekleriyle her bahar 'işte ben hala buradayım, bekliyorum. O eski günler geri gelmez biliyorum, oysa bir zamanlar etrafta koşuşturan çocuk ve köpek beni sevmişti, güzel sahibim benim çiçeklerimi koklar, bahçedeki masasında hayaller kurardı. Şimdi neden bütün anılarımdan vazgeçeyim, benim ümidim her bahar yeşerir. Belki şu eski eve bakarken rüzgar eser ve çiçeklerim çatısına dökülür, pencereden beni seyreden o narin solgun yüzlü çocuğu yine görürüm. Ah şu yağan yağmurlar evin içini ıslatmasa, kışın yorgun uykusundan uyanan biçare evim zamanla daha fazla yıpranmasa..

Eski Ev
ilk günden, hatırlarım etrafını saçağın,
Bir asma kuşatırdı körpe filizleriyle.
Kokularla cezbedip küçük, çapkın kuşları,
Buğulu taneleri uzardı pencereye.

O baldan salkımları bize yaklaştırırdı
Uzatarak annemiz bembeyaz ellerini.
Biz, onun çocukları geri verirdik tekrar
Kuşlara üzümleri, emilmiş dallarını.

Seneler aktı gitti, artık ne kuş, ne anne
Biçâre yaşlı asma sarardı ve çürüdü.
Kapıyı, duvarları vahşi otlar bürüdü,
Ve ben, ben ağlıyorum, o günlerin peşinde.*
görsel

japonya'da 150 yaşında bir mor salkım ağacı.

edit: resim eklememiş, format uygun olmadığı için. düzelttim.
Salkımlarının kızartılarak yendiği bir video görmüştüm. Muhtemelen sadece yağ tadı geliyordur ama merak etmedim değil.
atın beni o ağacın altına...