bugün

Burjuvazi devletinin kendisine ait kıldığı ve emeğini sömürdüğü küçük-burjuvaziye(çiftçi- memur - esnaf) , " sen artık politika ile ilgilenme, vergini ver, oyunu kullan ve sesini çıkarma biz de seni koruyalım. " anlamına gelen vatan-millet-sakarya mottolu kitleleri apolitik ve lümpen yapmanın, onları kurucu ve devrimci vasıflarından uzaklaştırmanın altın kuralıdır. Siyasal açıdan oy verme işlemi ile sınırlı kalan milliyetçilikleri, kapitalizm ve emperyalizmin yerel oligarşilerine karşı sessiz bir apolitik bir tavır olarak neticede işi yabancı düşmanlığı ve etnisite kavgaları ile kendisini göstermektedir. En entellektüel milliyetçilik ise kendisini anti-emperyalist kapitalizm olarak ileri sürmektedir ancak bu da yapısal bir bozukluğa işaret etmektedir. Böylece kitleler milliyetçi apolitik tavır içinde sürü haline getirilerek burjuvazi(sermaye sınıfının) istekleri doğrultusunda, sermaye değirmenine un taşıyan katırlar misali emekçi-devrimci güçler karşısında ara bir sınıf(orta sınıf) olarak bir emniyet subabı haline getirilmektedir. Kısmen faşizmin gücü de küçük-burjuvazi içinde hakim kılınan milliyetçi ve bonus olarak dinci(cemaatçi) yapıdan gelir.

ilk başta gördüğüme inanamamıştım ancak şimdi anlıyorum:
(bkz: ödp nin aslında abd ci olduğu gerçeği)
Entellektüel faşistin milliyetçilik anlayışı onu " kendi özünü inkar ederken " başkalarında olmayanı vurgulamaya itiyor.
Ülkü ocaklarında ya da alperen evlerinde Nihal Atsız'ın kitaplarında kapitalist anti-emperyalizm böyle buyuruyor sanırım.