bugün

sol da planlı üretim vardır ve israfı engellemek esastır. liberalizm de ise parası olanın elleri s.ki de dassağındadır.
amerika'da liberalizm soldur, daha ötesi sosyalizm ve komünizmdir.

çünkü tıpkı daha sol ideolojiler gibi, temelinde kapitalizm yeniliğe açıktır. farklı düşünceleri benimser. muhafazakar tarafa karşıdır, çünkü insanların özgür iradelerini bağlayan düşünceler, liberalizmin karşısıdadır.

amerika'da demokratlar liberal, cumhuriyetçiler ise muhafazakar tarafı temsil etmektedir.

öte yandan, liberalizm batıda, daha doğrusu avrupa'da sağ tarafı temsil eder. nedendir bilinmez. merkezden çıkışından sonra kullanılan ülkelerde aşırı bağnazlığın ve vahşiliğin sembolüdür.
liberalizm kelime anlamıyla özgürlük demektir. bu kelime her türlü özgürlüğü kapsar. ekonomik, siyasi, kültürel vs. aklınıza gelen tüm alanlarda özgürlüğü savunur.

dünya tarihine baktığımız zaman daha çok ekonomi konusunda uygulama alanı bulmuş gibi görünse de küllen yalandır. neden mi? çünkü liberalizmde herkes eşit haklara, eşit fırsatlara sahiptir. devlet tarafsızdır. piyasaya giriş çıkış serbesttir. halbuki gerçek hayatta öyle mi? devlet burjuva sınıfının yanında. kimse eşit rekabet şartlarına sahip değil. dünyada birkaç tekel(monopol) var, onlar karar verir piyasanın işleyişine. bu monopolller de bilindiği üzere büyük ölçüde yahudilerin elinde. piyasa derken çok kasıntı düşünmeyin. mesela bakkal piyasasını ele alalım. mahalle aralarında bakkal kalmadı. her yer market oldu, tekel(monopol) oldu.

kağıt üzerindeki liberalizm ve gerçek hayatta uygulanan vahşi kapitalizm arasındaki keskin farkları belirttikten sonra liberalizm ve sosyalizm arasındaki farklara bakacak olursak liberalizmin nerede durduğuna ilişkin bir şeyler söyleyebiliriz. bir mahallede 15 bakkal varsa o mahallede liberal ekonomi vardır. 1 tane market varsa o da sosyalist ekonomidir(devletin bakkalıysa). eğer bu bakkal devletin bakkalı değil de bir aile veya gruba, şahsa aitse sömürgeci kapitalist ekonomi vardır, malını istediği fiyattan satar. rakibi yoktur. sosyalizmdeki devletçiliği ve öldürülen milyonlarca insanı göz önünde bulundurursak sosyalizmin sol olmadığını söyleyebiliriz. eğer teori tartışacaksak sol olan sistem kesinlikle sosyalizmdir. solculuk her şeye müdahaleyi içerir, özellikle ekonomik alana.. liberalizmde müdahale hiç yoktur, çünkü liberalizmde doğalcılık vardır, sosyalizmde müthiş bir müdahale. lakin, gerçek hayata dönecek olursak sağ ve sol kavramları arasında pek fark yoktur. dünya konjonktüründe var olan ülkelere bakalım. iki kutuplu bir dünya varmış gibi. aslında iki kutup da düzenin bir parçası. ikisi de faşist. neden mi? büyük büyük tekeller yönetiyor dünyayı. sınıflı bir topluma yol açıyor bu da. sosyalizmde ise kocaman bir devlet var. istediğini yapar. aşırı güçlü. muhalefet edemezsin. sosyalist bir rejimde, sözlükte böyle başlıklar açamazsın. adamı domaltırlar.

o zaman toparlayalım. liberalizm kağıt üzerinde ve uygulamada müdahaleci olmayan bir sistemdir. sosyalizm ise kağıt üzerinde sol ama uygulamada diktatörlükten başka bir şey değildir.

liberalizmde sınıflar yoktur. devlet az müdahale eder her şeye. eşit fırsatlar vardır. herkes eşit haklara sahiptir. gerisi insanların kendi becerisidir. herkes kendi hayatına eşit fırsatlar zemininde yön verir. sosyalizmde ise devlet, babadır. bürokrasi ülkeyi mahveder. özgürlüğün ö'sü yoktur. o halde liberalizm daha devrimci bir sistem iken, sosyalizm totaliter rejimin daniskasıdır. ha bu arada, liberalizm bir sistem iken sosyalizm bir rejimdir. sistemler insanlar tarafından spontane gelişen şartlarda, yani doğaçlama oluşur. hadi bi el at bilader şu sistemi oluşturalım diye oluşturulmaz. sistemi oluşturan şeyler spontane gelişir. oysa rejim bizzat birileri tarafından dikte edilip tüm insanları o rejimde yaşamaya zorlamak ve inat edenleri öldürmek yok etmek felsefesine dayanır. hemen hemen tüm rejimler totalitarizme ihtiyaç duymuşlardır. bunu da unutmamak lazım.

son olarak, liberalizm özgürlükçüdür. sırf bu yüzden bile sol olmayı hak eder; lakin günümüzde solculuk müdahaleyi ve ayrıştırmayı içerdiği için liberalizm sol olamaz. olaya özgürlük boyutundan bakarsak liberalizm sol olmayı elbette hak eder. dediğim gibi, liberalizm bir rejim değil, bir sistem olduğundan sağ veya sol olamaz. çünkü sağ veya sol olan sistemler değil, rejimlerdir.
sağ liberal olabileceği kadar sol liberal de olabileceği, yani liberalizmin içine dahil olduğu ideolojiyi kendi felsefesi ile yorumlaması ve esnetmesi ile hallolabilecek bir meseledir.
türkiye'nin genel politik kültürü 1970'lere çakılıp kaldığı için her şey eşek gibi, sike sike, zorunlu olarak, evrenin mutlak bir kanunu olarak ikiye ayrılır: sağ veya sol. geriye kalan her bir şey yavşaklıktır, yalandır, yabancılara memleketi satmaktır, falan feşmekan. neden? millet her bir işin özüne odaklandığından mı: hayır, kolaycı tahta kafa oldukları için. liberal islamcı, muhafazakar sosyalist dendiği vakit bilmiş bilmiş "olmaz öyle şeyler, kelime oyunu yapılmış" tarzında üste çıkmaya, liberalizmin tarihini ve ilkelerini bilmeden her boku olduğu gibi bunu da kendi dar dünya anlayışsızlığına sokuşturmaya, tıkıştırmaya gayret etmeleri eşyanın tabiatı gereğidir.

kemikleşmiş ve markalaşmış hiç bir akım tutup da liberalizm ile arasında bir bağ kurmak istemeyeceği için ortada bıralacağı malum. "liberalizmin türkiye'deki gelişim tarihi" diye bir soru ile karşılaşsa lafı bir şekilde "yabancıların türkiye üzerindeki çıkarları" konusuna getiriverirler. hani aslında mesele liberalizmin ne olup olmadığı da değildir: sağ mı yoksa sol mu olduğudur. her şey işte bu kadar siyah/beyaz ve basittir bu dingillerin ülkesinde...
liberalizmin tarihine bakarsak, liberalizmin tarihe sol siyasî yelpazede var olan bir ideoloji olarak çıktığı, ardından yükselen sosyalizm karşısında hakimiyetini sürdürmek için sağa çekildiği söylenebilir. gerçekten liberalizm, katolikliğe karşı yükselen bireyci protestanlığın karşılığı olarak, bireyci ve serbest toplum/ekonomi modelini savunan bir siyasal akım hüviyetinde ilk çıkışını yapmıştır. bununla birlikte, amerikan liberalleri avrupalılara göre çok daha solda iken, kıta avrupasında liberal partiler daha çok muhafazakârlarla işbirliği içerisindedir. bunun nedenini amerika'daki iki merkez partisinin (ahlakî anlamda gelenekçi ve bireysel ekonomik özgürlükler açısından liberal, yani sağda olan cumhuriyetçiler ile gelenekleri pek tınlamayan ve bireysel özgürlükleri güçlendirme emelinde olan demokratlar. aynı zamanda cumhuriyetçiler, eyaletlere daha fazla yetki verip merkezî yönetimi zayıflatmak isterken, demokratlar birleşik devletleri üniter bir yapıya yaklaştırmakta kararlıdırlar) ideolojik farklılıklarının çok fazla olmaması hususunda aramak gerekir. amerika'da seçimlerde güçlü bir sosyalist partinin bulunmaması nedeniyle, amerikan liberalleri sosyalistlerin yerine solu marke etmiş ve sosyal devlet anlayışını savunmak zorunda kalmıştır, muhafazakârlar da bu sefer refah devleti anlayışını eleştirerek tam serbest piyasa ekonomisini müdafaa etmiştir. iki kanadın da kapitalizmle problemi yoktur. örneğin demokrat partinin adayı olarak başkan olan obama'nın sağlık reformu açıkça kapitalist sigorta şirketlerinin yüksek kâr marjlarına dokunmamış ama sosyal devlet anlayışını geliştirmiştir. amerikan muhafazakârları buna karşı çıkıyorlar.

avrupa'da ise tam tersidir. avrupa'da çok partili parlamenter rejimlere girmekte zorlanmayan merkez sol veya sosyalist partiler; kamulaştırma, ekomomiye aşırı devlet müdahalesi gibi politikalar güdünce veya bunları destekleyince, liberaller avrupa'da sağa kayarak sosyalistlere karşı muhafazakâr partilerle buluşmuştur. buradan yeni sağ, liberal muhafazakârlık, muhafazakâr liberalizm (son ikisi birbirinden oldukça farklı şeylerdir) gibi siyasal spektrumundan sağından doğan kombine ideolojiler ortaya çıkmıştır. avrupa'da klasik liberaller (radikal liberalizm) refah devleti uygulamalarına (vergi indirimi, ücretsiz sağlık reformu, işsizlik yardımı vesaire) karşı iken çağdaş liberaller ve muhafazakâr liberallerle beraber, yine sağ cenahtan gelişen çeşitli muhafazakârlık tipleri (paternalist, romantik ve gelenekçi) ortakalaşa refah devletini savunmuştur. kıssadan hisse, umumiyetle liberalizm amerika'da biraz daha solken, avrupa'da bildiğiniz sağdır.

tarihsel sürece geri dönersek, ticaretle güçlenen burjuvaların aristokrat hakimiyetine isyan ettiği fransız devriminden sonra yönetimi ele geçirdiği aşikar. aslında 17. yüzyıldan itibaren avrupalılar merkantilizm uygulayarak burjuvalarını güçlendirdiler ve böylece devletleri ekonomik olarak güçlendi. bu korumacı yaklaşımla gittikçe büyüyen orta sınıf, aristokratlara fransa'da baş kaldırdığında, yönetimi ele geçirerek ekonomi politikalarını belirlemeye başladı ve o günden beri de hakim konumda. dolayısıyla 'sürdürücü' olması hasebiyle sağ bir ideolojidir. ancak siyasî alanda savunduğu fikir özgürlüğü, açık toplum, anayasacılık, devleti küçültme temennisi, fırsat eşitliği, bireysel özgürlük gibi alanlarda kısmen muhafazakâr sağdan ayrılarak merkeze yerleşir. merkez sağ dediğimiz siyasal pozisyon, aslında muhafazakâr duruşun ekonomik liberalizmle harmanlanması ve bu iki kesimin temsilcilerinin parti içi mücadelesinden çıkan görüşün parti politikası olarak yansıması üzerinden işler. merkez sağ ideolojik olarak katı olmaması nedeniyle avrupa liberallerinin muhafazakârlarla işbirliği yaptığı, iki tarafın da birbirini denetlediği, yani, liberallerin örneğin politik olarak devletin kürtaja, eşcinselliğe karışmasına engel olmaya çalıştığı; muhafazakârların da ekonomide devlet müdahalesini liberallere kabul ettirmeye çabaladığı bir alandır. mesela akp'nin son dönemde merkez sağdan sağa kayışı, politik anlamda müdahaleci olmasından ileri gelir.

bir sürü gereksiz detaya girsem de özet olarak liberalizm amerika'da biraz daha sol bir hüviyettedir, avrupa'da tam anlamıyla sağ iken, dünya üzerine ilk gelişi otoriteye meydan okuma suretinde olduğundan geçmişte devrimci sol, şuan reformcu sol (sosyalizm) ve devrimci sol (komünizm) karşıtı olduğundan açıkça sağ bir ideoloji haline gelmiştir.
fikri özgürlükte sol, ekonomik özgürlükte sağdır.

öylede orospu bir şey işte...
liberalin sağı - solu olmaz, adı üstünde özgürlükçüdür.