bugün

world outside your window

kırlangıç'a
damlıyorum terzinin makasından
süsler diken karanlığa bakamadan

unutamadığım renk kalır aklımda
camdan her baktığımda düşen kuş

baktığım yerin yanmasında bir sır
gibi gizleniyor çocukluğum yüzünde
ben: sudan molekül çalmaya çalışan

yüksek bir yerden
geçiyor otomobiller: siyah oluyor mor
valelere sürtünüyor tenim

gözlerimin izdüşümü bu çığlıklı sonbahar
bakıyor bakıyor, bakıyor hiddet ve world

bir boş vaktimizde sevişelim diyor
bir vidaya saplanırcasına bir tornavida
saplanıyor babyface'im kasıklarına
gömülüyor dudaklarım organının ağı'na
geçiyorum katedrallerden köprülerden
merdivenlerde bakıyor eldivenlerine *
küçücük bir erkekhanımefendi: hüznüm
blues çalıyor.mor oluyor siyah
bir şahmeran büyüyor makatımda
ne biçim dansediyoruz
bir profesörün elleri kanıyor

bakıyorum ama görmüyorum artık seni
bakıyorum ama görmüyorum artık
nerdesin, nerde olursan oraya geleceğim
öpeceğim izin verdiğin en gizli yerinden
en mesut yerinden içeri gireceğim
avuçlarımda sokakların tozu ve iksiri
ilk sirki bir de dünyanın, ve dünyanın bütün hacmi
kurcalarken en müstesna hislerimi
sarılıp belinden çekeceğim seni kendime
sarılıp belinden çekeceğim kendimi sana
bakacağım en kurnaz bakışlarımla ağzına
ağzın ilaçla uyutulmuş bir saf külkedisi
gibi yığılacak ağzımın yumuşacık gölyatağına

bitmeseydi, bitmeseydi bu öykücük
şimdi tanıştığım her yeni sözcük
hatırlatmasaydı bana o yağmuru
o yağmurun altında bıçakladığım öcüye

nasıl yazık olmuş

ne olmuşsa olmuş diye söylenerekten
uzaklaşan vapurları düşün
güvertelerinde bateri çalan yaramaz yalnızlık

dışarda başka şeyler var

içersi çok rutubetli bir yanlışlığı barındırır

alkol yetiştiriyorum hatıralarımda
baktığım yerin yanmasında bir sır
gibi gizleniyor hasretim resminde
ben: külden gelecek yapan heykeltıraş
bir martıdan kırlangıç sıyıran,
biliyorsun,
bazı bamanlarda dışarda başka şeyler vardır

n'olur

içersi sürekli çok rutubetli bir yanlışlığı barındırır
yara

kör noktalar vardır her aşkta
insan doğar ölmez o suçla
orada o küçük çoçukla kalan
ağlar hayatın sonsuzluğuna

kim tutar ki elini bir daha
içini kanatan bir rüya olur bu yara
bir masalın sonunda ölüme
aşkını anlatan bir kadın olur bu defa

hiç konuşmaz bazen gül susar
yaprak titrer acıyla düş yanar
orada o güzel uykuda hüzün
büyür büyünün sonsuzluğu
iskenderin küçüğü büyüğü mü olurmuş!?
(bkz: dostum kopyalamışsın ama tam yapışmamış)
google da aranıp bulunabilecek şiirlerdir.*
yaraltı faliyetleri

demek terkettin beni_
aferin.al sana bir madalya.

bir savaş diye başladığın bu aşktan
muzaffer çıktın yalnızlığa.

yine mandalina koklamak
yine sevdalarda
yeni görevler almayı beklemek düştü bana.

ihanet,rütbesini yükseltmez insanın
sırtını daha kolay döner sadece
sevgililerinin intiharlarına.

demek terkettin beni_
aferin.al sana seyyah bir manolya.
k.i̇skender

i̇stediğin gibi yaptım;artık kalbim yok!

artık kalbim yok ağladığımda sana
düşündüğümde seni artık kalbim yok
seni anlatırken birilerine,atmıyor kalbim
atmıyor kalbim seni gördüğümde rüyalarımda
i̇stediğin gibi yaptım;artık kalbim yok!
küçük bir velede verdim onu,oyuncak niyetine
fırlattım attım doyursun karnını diye bir sokak köpeğine
suda sektirdim bir kiremit parçası gibi
ve bekledim batmasını
bekledim batmasını yanan bir gemi
nasıl ağlayarak denize dökülürse

i̇stediğin gibi yaptım;artık kalbim yok!
artık kalbim yok baktığımda eski resimlere
özlediğimde seni
arta kalmış bir kalbim yok!
yazılı yapılan sözlü

yanıtsız kalabilir mi ten
iyi niyetle sorulmuş bir soruyken aşk

sorusuz kalabilir mi aşk
kötü niyetle sunulmuş bir yanıtken ten

cevap veriyorum:
ten nedir aşk varken? !
yükselendeğerler

bitirilmiş bir gövdenin akşamüstü müziği!
yüzümü sokuyorum suya, bitkilere ve şevke
memnun oldum diye sesleniyor çürük bir mürdüm eriği!

gücümle birleşiyoruz kaşlarımız alınmış:
gerçekleştirilmesi imkansız bir savaş taktiği
gibi duruyor sol elleri sol ellerimde!

şu ağaçta sallanan ölüyü görüyor musun diyor o anki körün biri
zafiyet iksiri

heykelde rol alan bir ağaç
gibi havada asılı durur sarkaç!
kalp ile mermerin mesafesi daralmış
kusur, hükme mühim bir mühür
ölüm, aşka dair ihtiyaç!

hayatta bir yer edinmek lazım
eğer, ıstıraba doğru esiyorsa sahte
hüzünlerden kalkan zahiri kainat!
ah bu simsiyah sirayetin saldırısına
dur demek lazım tabip! dur demek lazım
etteki meleğe, kayıptaki tedavüle!
çünkü,
laf, keder israfı
veda, insana dair ihtiyaç!

kanda biriktim!
kanda soğudum!
artık cehenneme el lezım
artık cehenneme el lazım tabip!
çünkü
ateş, söndüğü geceye mahsus
ruh, maddede bir yantesir
ihanet, korkunç sevdalara mahlas
zahiri ayna

'bize gönderilmeleri yetecekti'
- onu burada bulmamaya çalış; şal
liköründe
üstüme giydiğindi.
ve genç erkekti haçı getiren
tanımadıkları ama örtündükleri,
haçlı yaşlı kadın da götürecek
bir elinde bir tepsi örümcek
bir elinde bir tepsi örümcek
zından güncesi

tahtına çık kalbim!
orada sen mutlusun!

köpürmüş ağzıyla gece
çatallanmış körpe sesiyle gece
indi inecek
indi inecek şimdi surlara ve zalim kalbim gerçeğe!
damarlarım da kanasın
damarlarım da karışsın taşıdığı kana ve kanlı aynaya,
canlı cinlere cansız peri kanadı takacaksın
eyleme, portakal kabuklarına ve kanlı aynaya baka baka!

duvar diplerine biriken toz gibi
ömür kırıntıları birikmiş asaletine!

giden trendesin, gelen trendesin veremli, tifolu, aids'li
kah cellatsın urganı gözyaşlarınla yağlayan
kah şarampolsün
aşkların sevgililere kapalı gizli görüşmelerinde,
buhardasın, kalıptasın, çatlasın kafatasın!
dağılsın artık, güzellikler içre itinalı sözüm

dışarda istanbul var kalbim!
orada sen, en incelikli ölüsün!
zihinboşluğu

bir porno dergiyi karıştırırken
rüzgarın darmadağın ettiği
şehirlerarası mezarlıklarda

dedim ki partizanca
bu fırtına, boşalmak üzere olan
dağların sıklaşan soluğu'dur

çünkü üstümde incecik bir gömlekle geçecek kış
zürafa

birhan keskin'e..

telaşlı bir kış yağmuru gibi
içim vıcık vıcık serçe..
zannediyorum sadece!

bir dahaki sefere ölü doğarım..
annem üç gün ağlar..
kendi kırığımda kemikleşirim..

indirilen şalter misali, kapanır gözlerim
ucube

ey devlet, beni de ötekileştir!
çünkü ötelenen, merkeze göre menzile daha yakındır.
ey devlet, beni de başkalaştır!
çünkü başkalaşan, sana benzemeyi bırakmıştır.
ey devlet, beni de yabancılaştır!
çünkü yabancılaşan, neden sevilmediğini anlayacak kadar düşünmeye başlamıştır.
ey devlet, beni de farklılaştır!
çünkü farklılaşan, rasyonel evrimin yolcusudur.
ey devlet, beni de dışla!
çünkü dışlanan, içerden çıkmış ve yeni şeylerle karşılaşmanın heyecanına kapılmıştır.

ey devlet, beni de 'ucube' say!
çünkü ucubeleştirilen, hep hareket halindedir.
Bir ah muhsin ünlü, bir ismet özel, bir cahit zarifoğlu, bir ergin günçe, bir izzet yaşar, bir cihat duman değildir.
oldu teşekkürler skeçlerinde kararsız şevket in şiirleri gibidir. götü başı belli olmayan sırf marjinallik adına sıçmaktır.

https://www.youtube.com/watch?v=WgmMOyNIuAU
işte böyle.
Gemi
çatlamış bir alın kemiği
gibi duruyor limanda gri gemi,

yağmur, hüviyetini kaybetmiş potansiyel suçlu
rüzgarın kimsesi yok tabiattan başka
zanlıyım, kendimce haklıyım, bu kış ellerime
eksi sonsuz uçlu
upuzun kapalı müzelerin
hep bir çığlıkla hareketlenecek heykellerinin
mermer bronz karışımı
soğuk beyaz karışımı
aldatıcı, gözbebeksiz bakışları bulaştı, evet, harika,
sis çoktan ulaştı denizin sinirlerini bozan
geç dalgasının korku tabirlerine,

baudelaire aldım yanıma okurum diye
felsefe ağaç olsaydı hangi meyveyi verirdi ve
onu anlarım belki, onunla avunurum, hevesiyle;
şimdilik
gecenin esrara
sevgilinin ihanete aç teşekkül mertebesinde
belki gemide, belki sessizliğin güvertesinde
bir takım adamlar gülüşüyor
bir takım adamlar yalan yanlış örgütleniyor
halka ait bir manayı hayasızca aralarında bölüşüyor
hayır, yere düşmüş yalnız bir biletin önünde;

aslında tedirgin ve sıkılganlar
aslında cahil ve saldırganlar
herkes kadar bir gemiye binip gitmekle
şiddetin kendisiyle uzlaşmakla
uzaklaşmakla
uzaklaşmanın hayat paydasıyla çatışmaktalar
evet,
çocukken aynı sınavda çözemedikleri tek soruyla
o tek sorunun cevabıyla boğuşmaktaklar: onca
ağırlığına rağmen neden batmaz bir gemi
her gemi batmak için son bir yolcu mu bekler
son yolcunun darmadağın beyni, kalbi mi
indirecektir şalteri; gemi
öyle mi çekilecektir içeri, hayır, örneğin, gerisin geri,
toprağın da olsa kaldırma kuvveti
öyle kolay gömülemezdi hiçbir ölü, hiçbir hüzün neferi;
toprak
iterdi, tutardı, çırpınırdı
istemezdi gövdesine bir şeyin ansızın girmesini;

gemi
çatlamış bir alın kemiği
gibi duruyor limanda gri;
toprak da duruyor
zaman da, adamlar da. önemli bir aşk şahaseri
edasıyla çözülüyorum iskeletimden
etlerimle uçuşuyoruz yapışmak üzere
bir başka iskeletten ufka açılan
yeni
varoluştan oluşmuş hallerden hallere seviyeli;

belki de çok oldu gemi limandan ayrılalı ve gideli;
başlamış bir yolculuğun arkasından karada yazılan seyir defteri
tarih mi demeli buna, günce mi daha doğru, bellek mi,
hoş, ben ellerimi hep yıpranmış çımalara benzetirim
parmaklarım salkım salkım çımadan sarkar sarkar sarkar
kaç gemiyi bağlamak için limana fırlatılmış ellerim
çımacılar mı hain, eldivenler mi kaygan, deneyler mi uğultulu,
ufukta kaybolmaya yüz tutmuş bu büyük yüzen sedyeye
kimi zaman mabet de demeli, nazar da demeli, büyü de demeli

çatlamış bir alın kemiği
gibi kafatasında beyne doğru ilerliyor gemi;
ya çok bildik aynı bir sima var dümende, kazan dairesinde, radarda
ya da
kıyıdayız, hayallar kurarken ölüme dair, erdeme dair; anlıyoruz:
terk edildik,
diğerlerini kurtarırken telaşla o,
tufanda biz geride bırakılanlar, anlıyoruz,

meğer Nuh, asla sevmemiş hiçbirimizi !
(bkz: ergen fişleme başlığı)