bugün

haziranda bir başka öter bülbüller güzel köy mecralarında..nedendir bilinmez geceleri bütün sesleri geveze bir şarkıyla bastırırlar..
aynı zamanda, hani; bir köy vardır uzakta. uzak çok uzak dağların arasında bir vadide işte oracıkta ışık kümesiyle adeta ben de burdayım der. arabayla, dublesi olmayan ana yolda giderken; ulan dersin bu dağ başında olsam şimdi. yaz gecesinin derin sessizliğinde ılık bir mürekkep olsam ve köyün deresine karışıp aksam...neyse böyle sıkıcı tasvirlere lüzum yok bi' an önce derin mevzuya dalmak isterim..
işte böyle bir köye daha 19'da olan şehirli, şımarık mı şımarık, ne istiyse alınmış, burnu havada, kimseyi beğenmeyen ama şimdi allah için fıstık gibi bir kız gelmişti. hiç görüşmediği akrabalarını kızı tanısın istemişti. kızındaki hoppa tavrını, doğal toprak tavrıyla hatta tezek kokusuyla bi' nebze bastırmak ve ezmek de istemiyor değildi. zaten, üniversite sınavından yeni çıkmış ve rahatlamıştı. evet o çok düşünceli bi' babaydı. ama hesaplayamadığı bi! şey oldu. bu köydeki delikanlılar ilk denemelerini eşeklerle yapsalar da cinsellikte epey deneyimlilerdi. ama tabi ki karıya kıza hasret cayır cayır yanmaktalardı.o ayrı mesele..uzatmayayım ..kızımız da pek masum sayılmazdı. bekaret zarı hariç, her türlü fantastik renki öpüşmeleri, koklaşmaları, yalaşmaları, emişmeleri, sürtürmelerin pi sayısını 3 kabul ederek bölmüş çarpmış ve hep şuh sonuçlara ulaşmış çok tatlı bi' kızdı.
o gecenin gündüzünde, çeşme başında genç yakışıklı cevval bi' oğlan gözüne çarptı. gülümsediler birbirlerine. kız saçını başını oynadı, istemdışı işaret parmağını dudaklarına falan götürdü. çocuk da hemen anladı. bu kız ondan hoşlanmıştı!..şanslı piç!
sonra oğlan gittikten sonra, şehirli kız köydeki kuzenine sordu; bu kim? diye. o da: bizim hemen yanıbaşımızdaki bitişik evin oğlu. askere gidecek 3-4 gün sonra. dedi...
o gece çok sıcaktı.
köylü kuzen: istersen bu gece damda yat, orası serin olur, hıı?
şehirli kız: çok iyi olur.
dama yatak serdiler...yıldızlar çok parlaktı. gecenin yarısında yan bitişik damdan birinin ona baktığını farketti. az sonra aynı yere alışan göz karanlığ dağıttı. evet bu o çocuktu...bir an sessizlikten sonra, kız gel işareti yaptı.
çocuk geldi öylece yatağın başında dikildi. kıpırtısızdı. kız ise ona bakıyordu aşağıdan..
mutluydu, rahattı, özgürdü. öss sınavı da iyi geçmişti. bu rahatlık ,temiz hava ve 10 gündür sevgilisinden ayrı olması iyice azgınlaştırmıştı onu...
elini elinden tutup yatağına çekti. incecik açık pembe pikenin içine girdiler. ay ışığı, bu pembe rengi pikeden süzüyor birbirlerini daha güzel gösteriyordu...
öpüştüler, seviştiler, yalaştılar, bastırdılar, tırnakladılar. baktılar olmayacak içlerindeki çağıl çağıl akan derenin sonu şelalede huzur bulacak; işte orada birbirlerine geçerek kilitlendiler.
kız tiz bir ahhh sesi çıkardı. oğlan yayvan bir ohhh sesiyle karşılık verdi.
3 damla kan köy evinin damının toprağına karıştı.
sabahın ilk ışıklarında genç oğlan damdan kendi damlarına kedi gibi atladı.
hadi hayırlısı!..
(bkz: sıfat tamlaması) *
(bkz: türk filmi)
(bkz: 80 öncesi türk filmleri)
+kanka yer lazım
-bizim köydeki evin damı boş
+olur olur.*
(bkz: fantezi)
(bkz: fanteziye gel)
(bkz: fantezide sınır tanımamak)
Uzunlukları 30-35 cm’lik kuyrukları birlikte 85-95 cm, ağırlıkları 7-11 kg arasında değişir. Altın çakalın (C. aureus) sırtı karaya, karnı beyaza çalar ve öbür bölümleri kirli sarıdır. Kara sırtlı çakalın (C. mesomelas) sırtı kara, postu pas kızılıdır. Boz renkteki çizgili çakalın (C. adustus) iki yanında belirsiz çizgiler vardır, kuyruğunun ucu da beyazdır. Canis cinsinin bütün öbür üyeleri gibi çakallarda akşamları ulurlar. insanlar çakalın ulumasını genellikle sırtlanınkinden daha ürkütücü bulurlar. Çakallar, kuyruk dibindeki bir bezin salgısı nedeniyle etraflarına pis bir koku yayar.

konu neydi yanlış entry mi girdim