bugün

''gün gelir de içinizde ders çalışma isteği belirirse, oturun ve geçmesini bekleyin...'' demişse de pek de ünlü olmayan düşünür, bazen insan öyle ya da böyle ders çalışmak zorunda kalır. ders çalışmak öyle bir şeydir ki, kimisi yumurta kapıya dayanmadan çalışamazken bazıları için bir yaşam biçim halini almıştır veya öyle olduğunu sanarlar... işte bizim kızcağızlar bu sanıcı cinsten zahiri tezahürlerden ibaretlerdir...

yetiştirilmesi gereken birçok not, çalışılması, akabinde geçilmesi gereken bir ders ve eve gidilemeyecek kadar az zaman vardır elinizde. mecburen kütüphaneye gidersiniz. hani normal zamanlarda aklınıza bile gelmeyen yere... siz yokken parsellenmiş masaların üstündeki boku püsürü kenara atıp bir masaya oturursunuz. montu bir sandalyeye çantayı diğerine atıp notları masanın üstüne yığarsınız. ilk not ele alınır alınmaz, uzaklardan bir ses gelir ansızın;

''Tak tak tak tak tak tak...''

o ses sanki beyninizi deler. sinir hücrelerini kaynak makinesi ile eritir gibi bir etki yapar. beyninizde filler cinsel temaslarda bulunmaktadır! kafanız çalkalanır. sınav stresinin vermiş olduğu hiddetle etrafa bu sesin kaynağını bulmak için bakınırsınız. hiç şaşmaz!!! O gelmiştir! saçlarının dip boyası zamanı geçmiş, ''nerden bulmuş lan bunu?'' diye kendinize sormadan edemediğiniz eteği veya içine nasıl girdiği asla anlaşılamayacak kot pantolonu ve açılmış yakası bağrı ile yaklaşmaktadır bizim kızcağız! o gün özellikle giymiştir o topuklu çizmesini veya ayakkabısını! offf ulan offff dersiniz! gözleriniz pompalı bir tüfek arar, bulamazsınız... sinirlenir, bir şey yapamazsınız! kaderinize küsüp oturması için beklersiniz ve şanslıysanız birkaç dakika sonra oturur, ses de kesilir.
ama şuna eminim ki bu kızcağızların bir tarafında bit vardır! kanıtlı ispatlı! asla 10 dakikadan fazla oturmaz!

''Tak tak tak tak tak tak...''

yine başlar! su almaya gider, kahve almaya gider, canı sıkılır, bok olur, püsür olur kalkar... asla oturmaz! zaten amacı da ders çalışmak falan değildirya neyse o başka mesele.

demem o ki, allahınızı severseniz ders çalışacağınız günlerde giymeyin şu mereti.
bakarsın, belki bir gün yanımda pompalı tüfeğimi de getiririm...
ne dersiniz? hoş olmaz mı? * *
daha kötüsü sınava en konsantre olduğunuz anda tak tuk sesleriyle dikkatinizi dağıtan sınavın ilk 15 dakikasında boş kağıt veren kımıl zararlısı kızdır.
sınav salonunda çay içip 5 saat tıngırdata tıngırdata onu karıştıran salon görevlisiyle aynı sudan içip aynı havayı solumuş kızdır.
erkek versiyonu ise gacırdayan bot giyen tiptir.
sülüman:
-abi bişe dicem de o sensin
ee aksini idaa etmedik ya
-ya of abi ya senden zeki değilim ki göt etsem seni şimdi yine sen kazandın başlamışım hayali arkadaşlığa.
(bkz: silent library)
kutuhanede oldugu icin kimseyi rahatsiz etmeyecegi de bir gercektir (bkz: kandirildik)
HEM KÜTÜPHANEYE UĞRAMASI SON ANDA GERÇEKLEŞEN TOPUKLU AYAKKABILI KIZ, HEM DE O ANDA KÜTÜPHANEDE BULUNANLAR iÇiN SON DERECE RAHATSIZ EDiCi BiR DURUMDUR. GiYEN NE KADAR AZ ADIM ATSAM O KADAR iYi DERKEN ARADIĞI ŞEYi BULAMAZ, BULUNAN BU KIZ NE ZAMAN BURAYI TERK EDiCEK DiYE HAYIFLANIRKEN ÇALIŞAMAZ, BU iKiLi iŞKENCE TOPUKLU AYAKKABILININ MEKANI TERK ETMESiYLE SON BULUR NEYSE Ki.
(bkz: houston we have a problem)

tanım: herkesin kitap okuma şevkini kaçıran kızcağızdır.
(bkz: 8 30 daki derse makyaj icin 6 da kalkan kiz) modeline uygun bir tip olabilir.
"o topuğu alırım götüne sokarım" denmesi gereken ve acilen kütüphaneden uzaklaştırılması gereken salaktır.
nereye geldiğinin ve ne yapması gerektiğinin ya farkında değildir yada bilmeyendir.
(bkz: sessiz ol)
doğal metronom.
bolca küfür yiyen kızdır. kütüphanelerin kapısında koskocaman sessiz olun deniliyor. bu sessizlik sadece konuşamamak değil her türlü gürültü unsurunu kütüphane ortamından uzak tutmayı gerektirir. o topuklu ayakkabıların şovunun yapılacağı yer kütüphane değildir.
aynı anda farklı insanlardan en çok küfürü yeme konusunda stadyum sporları hakemlerinden sonra ilk 10 a oynar.