bugün

dünden bugüne araştırmacıları araştırmaktan helak eden sorun...
kemalizm olmayan bir ideolojidir. mustafa kemal atatürk ardında hiç bir ideoloji bırakmamıştır.

ancak şu bir gerçektir ki kemalizm yaftasının vurulduğu başkomutan bu savaşı kazanmıştır.

öyleyse kaç kemalist kaç mason ya da kaç şakirt vardı bir önemi yoktur.

önemli olan birlik olarak modern bir türkiye cumhuriyeti kurmuş olmaları ve bu hareketin başında da " benim tek sistemim akılcılıktır." diyen mustafa kemal atatürk'ün yer almasıdır.

yani bebek ruhicim isterse 1000 isterse 1 kemalist olsun gördüğün gibi bir ülke kurmaya yeter.

ek: hala bazı akıl özürlüler atatürk sadece kara komutanıydı demekte. lan bir düşün zaten donanma yok hepsini geçtim tbmm'yi kuran başkanlık eden kişi kendisi ayrıca başkomutan da kendisi.

(bkz: tarih özürlü olmak)
hani biz hainiz ya, o bakımdan akılları kurcalayan sorundur...
kemalist yoktu sadece bir 'kemal' vardı. o da sadece bir kara komutanıydı. kemalist tarihin örttüğü gerçeklere göre, kurtuluş savaşında islam topraklarının her bir yerinden gelen müslümanlar vardı. çanakkalede savaşanlar islam topraklarını muhafaza etmek için savaştılar, ancak ileride bu savaşlarının sonucunda laik bir devlet kurulacağını bilselerdi ya da öngörselerdi, eminim ki dışarıdaki düşmanlardan ziyade içerideki düşmanlarla savaşırlardı. kemalizm, düşman fiziken topraklardan çekildikten ya da atıldıktan sonra ortaya çıktı. tabi kökeni eskiye dayansa da o dönemde fiziken zuhur etti. necip fazılın da dediği gibi kurtarılan kızın ırzına geçtiler. düşmanlar fiziken bu topraklardan çekildi, ancak onların kültürel/siyasal/ekonomik/dini temsilciliğini yapanlar bu toprakları işgal ettiler. bunun adına da kurtuluş dediler. bir de güzel bir tarih yazdılar ki, insanlar geçmişte olanları bilmesin. zaten okuma kültüründen de uzaklaştırıldıkları için kemalizm insanlar arasında hep 'iyi' imajında kalacaktı. kısmen de böyle oldu. ancak bizler kuran okuyan, kuranı anlamaya ve yaşamaya çalışan müslümanlar olarak, kemalist tarihi sadece kemalistlerden dinleyecek değildik. zira tarihi kazananlar yazdığı için, kemalistlerin yeni bir 'tarih' yazmış olması muhtemeldi. okuyunca da gördük ki, bugün kemalist sistemin anlattığından çok farklı bir tarih vardır. sonuç olarak kurtuluş savaşında kemalizm kazandı, ancak insanlık kaybetti.
çoktu, diye verilmesi gereken önerme!...
hepsi kuvvay-i inzibayenin değil kuvvay-i millye'nin yanında oldular halkı ahlide edip adıvar-mustafa kemal gibi aydınönderler krutardı miltingler yaparak
aynı halide edip adıvar'ın ''biz toprak üstünde şerefsiz yaşamaktansa , toprak altında yaşamayı şeref sayarız'' sözü gibi!.. onlar ilk önce kuvay-i millye birliklerine katıldı!..
bu vatan'ı kurtarmak için!...
kemalizmin, kurtuluş savaşı sonrası ortaya çıktığını bilmeyen kişilerin sordukları soru.
temelinden yanlış bir sorudur. Sanırım peygamber efendimizin hangi mezhepten olduğunu düşünmek gibi bir saçmalık...

O yıllar, henüz kemalizm diye bir ideoloji yoktu. Dolayısıyla sorunuzun yanıtı belli... Ancak yanıtınızı derinden etkileyecek, sizi bu suale yönlendiren acı gerçekle yüzleştirmek isterim....

O yıllara ilişkin tek gerçek, padişah efendilerinin idama mahkum ettiği bir adamın peşinden ülkeleri için seve seve gitmiş yüzbinlerce insan olduğu gerçeğidir...

Sen ey şakirt, ne kadar çamur atarsan at, bu gerçek boğazında hep bir yumru olarak kalacaktır...
kemalin askerlerine kemalistler denirdi o dönem..

o yüzden savaşı yapanların tümüdür.
savaşa destek verenlerin alayıdır.
olmayan sorundur.

"cafeer koş bez getir, birileri sıçıyor."
nazım hikmet kurtuluş savaşındaki kemalist sayısını veriyor;

izmirli ali onbaşı (kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi baktı manga efradına birer birer:

sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer. üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı. beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp urfa'ya girdiği akşam.

altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam, memlekette toprağını ve tek öküzünü ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için ona 'deli erzurumlu' derdiler.

yedinci mehmet oğlu osman'dı. çanakkale'de, i̇nönü'nde, sakarya'da yaralandı ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir, yine de dimdik ayakta kalabilir. sekizinci ibrahim korkmayacaktı bu kadar bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar. ve izmirli ali onbaşı biliyordu ki: tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar.

saat beşe on var.

kırk dakka sonra şafak sökecek. 'korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak' tınaztepe'ye karşı kömürtepe güneyinde. on beşinci piyade fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci, uzunu, darülmuallimin mezunu nureddin eşfak, mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor:

— bizim istiklâl marşı'nda aksıyan bir taraf var, bilmem ki, nasıl anlatsam, akif, inanmış adam, fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum. meselâ, bakın 'gelecektir sana vadettiği günler hakkın. 'hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. onu biz, kendimiz vadettik kendimize. bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair. 'kim bilir belki yarın...'

saat beşe beş var.

dağlar aydınlanıyor. bir yerlerde bir şeyler yanıyor. gün ağardı ağaracak. kokusu tütmeğe başladı: anadolu toprağı uyanıyor. ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp ve pırıltılar görüp ve çok uzak çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada, şahlanıp ölesi geliyordu insanın. topçu evvel mülâzimi hasan'ın yaşı yirmi birdi. kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa. baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa. şimdi bir hamlede o kadar büyük. öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını ağlanacak kadar küçük buluyordu.

yüzbaşı sordu:

— saat kaç?
— beş.
— yarım saat sonra demek...

98956 tüfek ve şoför ahmet'in üç numrolu kamyonetinden yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar, bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için ölebilmek kabiliyetleriyle birinci ve ikinci ordu'lar baskına hazırdılar.

alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık, siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına. nureddin eşfak baktı saatına:

— beş otuz... ve başladı topçu ateşiyle ve fecirle birlikte büyük taarruz..
kürtten fazla olduğuna emin olduğum soru.
(bkz: kemalistlerin ezik olması/#14173722)
herkesin atlarına, dedelerine sorarak doğru cevaba ulaşacağı sorudur.
başka bir sorunu daha gündeme getiren sorun... nazım baba, kemalistleri açıkladığına göre, bunlar konuşulmaz ama, neyse yine de sorunun dile getirilmesi, hasır altı edilmesinden daha makbuldür:

pekala, kemalistler her savaşa çıktıklarında hilafete ve saltanata bağlılık yeminleri mi ederler? meclis'i açarken kur'an ve buhari hatmi indirilip, kurbanlar kesilip cumalar mı kılınır daima?

başka sorum yok. öperim.
akıllara şöyle bir cümleye ilham verecek önerme:"kemalist mi kemalist ne arar la savaşta"
ya da orhan veli'nin deyişiyle:"kimimiz öldük, kimimiz NUTUK söyledik."
güncel Önemli Başlıklar