bugün

dinin veya inancın kökeni incelendiğinde ortaya çıkan ikili. insanoğlu korktuğu şeyi kutsallaştırmıştır. bilmediği şeyden korkan insanlar güneşi, ayı, yıldırımı, yıldızları bu şekilde ilahlaştırmışlardır. başlarına gelen kötü olaylara sebep bulmaya çalışırken (sel, yangın, yanardağ patlaması, deprem, güneş tutulması vb.) yaşadıkları ve önleyemedikleri bu doğa olaylarını tanrıların kendilerini cezalandırması olarak algılamışlar ve çözüm olarak onların kendilerine olan bu tepkilerini dindirmek için kurban vererek, adaklar sunarak kendilerince çözüm bulmaya çalışmışlardır.
yaşadıkları doğa olaylarının sebeplerini öğrendikçe tapınılan şey somuttan yavaş yavaş soyuta kaymış ama tanrıdan korkmaya da devam etmişlerdir.
et ve tırnak gibi bir şey.
Din: Umut ve korkunun çocuğu; cahil olana bilinemeyenin doğasının açıklaması.

Ambrose Bierce
Bir insanın ahlaki davranışları anlayışa, eğitime ve sosyal bağlara dayanmalıdır; hiçbir dini temel gerekmez. insan, eğer ölümden sonra ceza korkusuyla ve ödül umuduyla kontrol altına alınmak zorundaysa, şüphesiz kötü bir yoldadır.

Albert Einstein
herhalde, dinin olmadığı yerde korkunun da olmayacağı varsayımından doğmuş bir düşünce...

iyi de çocuğum, o zaman dinden niye korkuyorsun? niye habire dini küçültmek için savaşıyorsun da, korkularını insanlara sıçratmaya çalışıyorsun?

küçük çocuklarsınız hepiniz; dinin ne olduğunu gerçekten anlayacak kadar büyümediniz daha... küçük şeylerle avunuyorsunuz; işin kökünü görmediniz daha...

görseydiniz dindar olurdunuz demiyorum ha; sadece böyle saçma başlıklar açmazdınız diyorum...
Din, temel olarak korkuya dayanır, bilinmeye karşı duyulan korku, yenilgi korkusu, ölüm korkusu. Korku her acımasızlığın anasıdır ve o yüzden acımasızlık ve dinin el ele gitmesine şaşılmamalı. Benim din hakkındaki görüşüm Lucretius'la aynı. Onu korkudan doğan bir hastalık ve insan ırkına büyük bir mutsuzluk kaynağı olarak görüyorum.

Bertrand Russell
dinin kökeninde korku olabilir ama bu din gereksizdir gibi bir önermeye yol açmaz. bence din toplumlar için olmazsa olmazlardandır.
din ve korku ikilisi sadece bu başlıkla ilgili bir durum değil, başlığı açtığım için üstüme alındım. burada yazılanlar * * * antropolojik çalışmaların ürünüdür.
şimdi yazdıklarım ise tamamen beyin cimnastiği baabındadır.
eğer insanoğlunun kökenini adem'le havva'ya dayandırırsak da bu korkunun emarelerini görebiliriz.
nedeni şu, cennetten kovulup dünyaya gönderildiklerinde muhtemelen çok büyük bir travma yaşamış olmalılar. (neticede ilk insan da olsalar onlar da insan) bilmiyorum böyle bir inceleme var mı ama yoksa psikologlar için iyi bir inceleme konusu olabilecek bir konu olduğunu düşünüyorum.
cennetten kovulan ve allah'ın gücünü sonuna kadar hisseden bu kişilerin yaşadığı çaresizlik ve korku nasıl tarif edilebilir. en basit benzetme yoluyla, ıssız bir adaya düşmüş iki kişinin başına gelen şey değil midir bu durum? tabi ki korkacaklar ve panik yaşayacaklar, hiç bilmedikleri ve görmedikleri yeni bir dünya ile karşı karşıyalar. çocuklarına allah'ı nasıl anlatmalarını beklemeliyiz. "bakın hata yaparsanız başınıza şunlar şunlar gelir" diye anlatacaklardır.
tekrar başa dönersek. tasavvufta söylendiği gibi allah'ı sevmek ve yaygın inanç da olduğu gibi allah'tan korkmak. hangisi kolay. korkmadan sevmek ulaşılması gereken bir engel ve hedef değil midir?