bugün

bireyin sözlükle olan, zamana bağlı ilişkisi nazarıyla sözlüğü algılayış biçimindeki değişikliklerdir bu bakış açısını şekillendirenler. bu mevzudaki ve benim de bahsetmek istediğim en önemli sorun ise, insanın bu perspektifi her daim kendine göre yorması ve bencilliği... kronolojik olarak gitmek istiyorum bu değişken durumların üzerine;

* okur olmak: arkadaş, eş-dost ya da televizyon, gazete gibi organlarla sözlükten haberdar olunmuştur önce. "nedir ne değildir?" ayağına siteye giriş yapılır ilk kez. "ıım şu başlık, şu ilgi alanım, lan be bu adamı seviyorum..." falan filan... durdurulamaz bir "lan keşke ben de yazsam yaa! nasıl olur ki acaba?" isteği, arzusu... verilecek bir yazarlık sıfatına verilemeyecek şeyin akla gelmedi durumlar... bu yazıyı okuyacak okurların da varlığının farkındayken, boktan bir dönem olduğunu söylemek istiyorum bunun. heveslenmeyin fazla kardeşlerim, geçecek.

* çaylaklık süreci: bu dönemi, hem sözlük jargonuyla kullanılan entry girememe(girilse bile görülmemesi), moderatör onayı bekleme, hem de sözlüğe acemi olunan ilk yazarlık dönemlerini kapsayacak şekilde ele alıyorum. bu vakitlere de, kim ne derse desin, başlık açmaya korkmak ve/veya uygun bir başlığa eli yüzü düzgün, bilgi dolu, ufacık tefecik turşucuk entry ler girme hevesi denk geliyor. yapılan geyiklere yorum getirememek, yazarlar hakkında hiçbir intibası dahi olmamak, ilgi çekici bir anket konusu bulma çabaları ve sayısız konu üzerine "niye öyle ki?" sorusunu sormak da yine bu dönemin önemli semptomları.

* baya bir yazarım lan ben artık dönemi: ahaha komik bu! o ilk sözlüğe duyulan yabancılık hissinin üstten atılmasıyla giriliyor bu devre de.(ünlü düştü!) kişiden kişiye değişmekle beraber, okur olunan zamandan yaklaşık birkaç ay sonrası denilebilir herhalde. az biraz tanınmaya/tanımaya başlamak... kişinin gözünde bir master tezi kadar ehemmiyette lakin sözlük ahalisinden yeterli ilgi ve beğeniyi göremeyen, birçoğu sikindirik olan tespitler, dahası, kendine göre yaran bakınızlar, ayar alışverişleri filan... "lan oğlum ne güzel de yazdım işte!" sitemleri vesaire, diğerleri kendi dalgasına bakarken... bozulan "ben" butonu var bi' de. çoğu adına hayal kırıklığı özetle.

* kaşarlanma evresi: bilhassa, spesifik olarak uludağ sözlük'ten bahsettiğimiz için en güzel vakitler burada geçiyor bence. ne o oy oy diye yalvarma dönemleri, ne "başlığıma biri bakmış mı, oylanmış mıyım hiç?" kaygıları, ne nick altı ne de karma düşüncesi... bu evrede tek amaç eğlenmek, nasıl olursa olsun. bazısı aynı başlık altında aynı gün içinde onlarca entry girerek, bazısı nick altı döşemecisi olarak, kimisi de "troll" diye tabir edilen sikkafalar olarak... herkesin eğlence anlayışı farklı netice itibariyle. velhasıl, bu evreye gelmiş her yazarın da sözlükten ayrı bir keyif aldığı aşikar bir hadisedir. daha öncesinde sözlüğü ciddiye aldığına da üzülebilir biraz ama, zaman artık eğlence zamanıdır! g.tünedir, koydur!

kısacası, paragraflardan da anlaşılacağı üzere ana hatlarıyla bir yazarın baştan itibaren geçireceği dönemler bunlar. fark edileceği gibi, son paragrafa yaklaştıkça "koy götüne" durumu daha da hissedilir bir hale geldi. ammavelakin, herkesin de aynı zaman içinde bu dönemlerin aynısının içerisinde bulunmadığını göze önünde bulundurarak yine de daha dikkatli bir yazarlık yapılması gerektiğini düşünüyorum. haliyle, çaylakken "hepimiz çaylağız", kaşarlanmış bir yazarken de "hepimiz kaşarız" yanılgısına bazen düşebiliyoruz ama yine de bu gerçeği akıldan çıkarmayarak ona göre de davranmak gerek sanki.
*dur iki hatun kaldırayım da gece boş takılmayım evresi: artık pişmiş yazarımız onca sene çektiği dertlerin meyvesini yemeye başlamıştır. hangi konuda neyi düşündüğünü anladığı hatunların iç dünyalarının sunulduğu sözlük semalarında haklarındaki her şeyi yalayıp yuttuğu için ikişer ikişer hatun kaldırır ve tüm gece onları yalar. böyle yazarların yazdığı iki entry mesaj ışığını yüzlerce kez yakar, tabi o mesajların içinde adres, telefon numarası, msn gibi her türden kişisel bilgi mevcuttur.
sağcı: sağdan bakar.

solcu: soldan bakar.