bugün

kişilerin kendilerini hangi kimliğe dahil edeceklerini bilememesi, kimliğin çeşitli nedenlerden dolayı kayıp olması, buhran yaşamak, kimlik karmaşası.
bireyin özellikle ergenlik döneminde kendi kimliğini oluşturmak için verdiği mücadeledir.
kişinin mensup olduğu ırk konusunda çelişkiler yaşamasıdır.
her ergenlik çağına giren genç, kimliğini seçene dek bu bunalımı yaşayacaktır. kimlik bunalımının ergenlik çağından sonra devam etmesi ciddi psikolojik sorunlara ve bağımlılıklara sebep olabilir. aidiyet ve sürü psikolojisi insanoğlunun doğasında vardır ve insanın buna ihtiyacı da vardır. sadece ırk kavramını ve dini kavramları içermez, tuttuğunuz takımdan, yaşam biçiminizi şekillendiren herşeye, cinsiyetinizden, tercihlerinizin çoğunluğa uyup uymamasına kadar geniş bir yelpazede irdelenmelidir.
Kimlik kargaşası ve kimlik bunalımı farklı şeylerdir. Eğer ergenlikte ortaya çıkan çalkantılı durum ve sorunlar varsa ya da herhangi bir kimlik şeçmiş ve seçtiği kimlik kendi içerisinde çatışmalara ve sorunlara yer açıyorsa bu duruma kimlik bunalımı denir. Kimlik karmaşası ise ergenin, henüz bir kimlik seçimi yapmamış herhangi bir kimlik oluşturmamasıdır.
görsel
kimlik karmaşası kesinlikle değildir. kimlik bunalımı iyi bir şeydir çünkü ergenler kimlik arayışı icindedir, kimlik karmaşası kişimim kendisini bulamadığını gösterir yani bu oldukça kötü bir şeydir.
bizim coğrafyanın bitmek bilmeyen sorunudur.

kimlik bunalımını en basitinden metro çıkışlarından "propaganda gazeteleri" ellerinde naralar atan üniversite gençlerinin suratlarına baktığınızda görebilirsiniz.

gerçi şimdi havalar soğuk, götleri donar. gelsin ilkbahar ayları, gevşesin gönül yayları görmeye başlarsınız kendilerini...

bir gün hiç unutmuyorum, yanlarından geçip giderken tam olarak şu cümleyi duydum; "yurdumuz, emperyalizmin pençesinde, yarı-feodal, yarı-sömürge bir ülkedir".

o herkesin bayıldığı, benim de nedense hiç sevmediğim deyimle, böyle derdi devrimci arkadaşlar. onlardan miras kalmış anlaşılan...

peki, böyle mi gerçekten?

Amerikan emperyalizminin bıçağına boynumuzu uzatmıştık kurbanlık koyun gibi, evet ama yukarıdaki sloganı atanların, "bağımsız türkiye" diyenlerin bu özlemleri kağıt üzerinde geçerliydi, bütün bütüne de başka ve rakip bir emperyalizme, rus emperyalizmine pek o kadar da karşı görünmüyorlardı. maocuların hakkını yemeyeyim hadi, onlar hariç! onlar da, bağnaz şaşkınlıklarından ve köylü kabızlıklarından, rus "sosyal emperyalizmine" karşı Amerika'yla müttefik olmak gerektiğini savunacak kadar saçmalarlardı eskiden...

yarı-feodal bir ülke miydi türkiye? evet, doğuda bazı "feodal kalıntılar" vardı ama dolu dizgin kapitilizme geçmeye çabalayan, batı sistemine eklemlenmeye uğraşan ülkede bu "tahlil" kaç bin çocuğun başını yedi kim bilir? vakti zamanında hesabı öylesine aymazca yapmışlardı ki bazıları, bir bölüğü, ordunun bir kesimini, "zinde kuvvetleri" bir darbeye kışkırtıp kendilerini işkence evlerinde buldular. bir başka kısmı, "artık devrim olur muhakkak" kafasıyla gidip dağlarda kurşunlandılar; o günden sonra da kapitalizm atağa kalktı ve o güne kadar da hiç erişemediği ölçüde güçlendi.

peki, yarı-sömürge bir ülke miydi türkiye?

zurnanın zırt dediği yer burası!

bir şair, durup durup şöyle dermiş; "türkiye, ganalı kabile toplumu değildir".

türk aydınları ve daha yüksek oranda da yarı-aydınları, iki arada bir derede kalmışlardı. neydi türkiye? yarı-sömürge gariban bir ülkecik mi, yoksa, artık kullanıla kullanıla cılkı çıkmış deyimiyle "üç kıtaya yayılmış bir imparatorluk kurup altı yüz yıl da yönetmiş" büyük bir memleket mi?

bu soruya verdiğin yanıta göre, ya solcu sayılırdın eskiden, ya sağcı.

sağcılar "şanlı geçmişimizle" şişiniyor, solcular Türkiye'yi ezik, zavallı, feleksiz bir toprak parçacığı olarak görüp göstermekte diretiyorlardı.

bu kişilik parçalanmasıyla, bu "kültürel şizofreniyle" bugünlere kadar geldik dayandık.

dünya gitgide karışıp, diken üstünde yaşarken halklar, bu soruyla yüzleşme zamanımız geldi;

nedir türkiye? kimiz biz?

körfez krizine, ırak sorununa, Kuveyt mesesine, cihatçı teröre, savaşı hiç bitmeyen ortadoğu'ya, Suriye'ye bakış açısı, takınılacak tavır yada eski meselelere takınılmış tavır, bu sorunun yanıtında yatıyor.

daha da önemlisi, pek az sayıda aydının şöyle bir sezinleyip tam da dillendiremediği, çoğunun da aklının ucundan bile geçmeyen açmaz şu, yanıtın bulunması gereken soru;

türkiye, Osmanlı imparatorluğu'nu kurup yöneten merkez devlet midir, türkler yönetici zümrenin torunları mı, yoksa bu ülke imparatorluğun bir sürü eyaletinden herhangi biri mi?

onlarca yıldır kimlik bunalımındayız, bunalımdan çıkmamızın ipucu bu yanıttadır.

sol, Türkiye'nin de en az diğer bölgeler kadar mazlum olduğunu söylüyor. hatta, onlardan daha da gariban olduğunu düşünüp, Türkiye'ye siyasi model olarak eski minik vilayetlerin yeni yönetim biçimlerini, mesela eski Arnavutluk'u örnek almaya çalışanları çıkmıştı.

sağ da, ısrarla, altı yüz yıllık geçmişin işine gelen görkemli yanını öne alıp, çözülmenin ve bozgunun faturasını hep "dış mihraklara" çıkarma çabasında oldu.

Anadolu halkının sezgisi sağdan yana ağır bastığından, ilk özgür seçimde sağ iktidarı aldı ve bir daha da bırakmadı.

sol, kendi kendine avunup, sızlanıp durdu, daha da duracağa benziyor.

oysa, belki de hiç kimse "sağ" ve "sol" kavramlarının burada Barı'da işlediği gibi işlemediğini düşünmüyor. Osmanlı mirasına sahip çıkarak da solcu, ağzından allah lafı çıkarsa sağcı sayılıyorsun, hele Azerbaycan dersen düpedüz faşist! "ben türküm" dediğin zaman da gelsin ağız dolusu hakaret!

oysa ne olduğunu düşünüp tartışmaya gerek yok. elin oğlu sana öyle bir öğretiyor ki. imparatorluğun merkezinden mi kıyısından mı geldiğini, pasaportunu gördüğü zaman domuz görmüşe dönen balkan ülkeleri polisinin karşısında anlıyorsun mesela. hadi desene buralar vakti zamanın bizimdi...

daha da kafanıza dank etmediyse, gidin sorun bakalım "ben batı uygarlığından yanayım, sizin bildiğiniz barbar türklerden değilim" diye, vizesiz sokacakları mı?

aslını inkar eden çingenedir. tarihini inkar eden toplum da, değil millet, çingene çergisi bile oluşturamaz.

bu afrin işine bir de bu açıdan bakın derim.

ola ki "kimlik bunalımdaysanız" çıkmanızda yarar sağlar!
Ergenlik döneminde bireyin kimlik arayışı sonucunda bir kimliğe bağlanmaması durumu.

Kısaca 'ben kimim' sorusuna cevap bulamamak.

Toplumda yer edinemez vs sonuçları var.
Sorgulayınca gececek bunlar.

Bu problemin kaynağı toplum dayatması. Bırakın abi onu bunu, kendiniz olun,bireyselliğinizi tamamlamaya calışın. Hoş bu dediklerim türk toplumunda ne kadar yapılabilir tartışılır..
la şu memlekette hala ancak müslümansan türk olabilrsin

diyen tipler var. al götür bunlara dna testi yaptır

içlerinden sadece % 10 u türk çıksın, gel ne söylersen söyle, kabul.
Genel olarak toplumda haketmediği pozisyonlarda, mevkilerde, makamlarda olan insancıkların yaşadığı sorunsaldır.

(bkz: ben sizin ağanızım ben ne dersem o olur)
Ergenlerin bir kendilik geliştirme süreçlerinde “ben kimim?” sorusu ile karşı karşıya kalmalarının ardından gelen yoğun bir karar alma sürecidir.