yaşınız küçükken böyle hissetmenize yol açacak bir şey yaşamışsanız oldukça yıpratmıştır sizi. olay şöyle gelişti efendim:

henüz 8-9 yaşlarındaydım. okulun bitmesine son 1-2 ders kalmıştı ve ders müzik veya beden eğitimi gibi diğer derslere göre önem arz etmeyen derslerdendi. öğretmenimiz "haydi, bugün bir etkinlik yapalım. hepimiz bildiğimiz bir fıkrayı anlatacağız, tamam mı?" diyince sınıf olarak "ee-veeettt!" dedik. öğretmen:
-evet, ilk olarak kim fıkra anlatacak bakalım?
ben atılıp:
+ ben anlatabilir miyim?
- eveeet, arkadaşınız meb geliyor tahtaya.
ben tahtaya çıkıp fıkramı anlattım:

--spoiler--
bir gün bir adam nasreddin hoca'ya gelip "hocam, evim çok dar. ne yapabilirim? bana bir çözüm bul." demiş. nasreddin hoca da adama "evinde akşam ziyafet ver, bütün komşularını çağır." demiş. adam buna anlam verememiş ve hocanın dediğini yapmak için evine geri dönüp tüm komşularını çağırmış. herkes doluşmuş. zaten dar olan ev, artık adım atılmayacak halde kalabalıklaşmış. adam çok zorlansa da ziyafeti vermiş. ziyafeti verdikten sonra komşular boşaltmış evi. işte bu andan sonra adamın evi sanki yayla gibi geniş gelmiş adamın gözüne. adam demiş ki 'oh be, ne güzel genişledi evim!" diye sevine sevine nasreddin hoca'nın evinin yolunu tutmuş. nasreddin hoca'yı görünce adam ona "hocam, allah razı olsun. evim bayağı bir genişledi." demiş.
--spoiler--

bitirmiştim fıkramı ama hiç kimsenin yüzünde bir kas kıpırtısı bile yoktu. ben ısrarla bakıyordum bütün öğrencilerin suratına ama hayır, biri bile gülmüyordu. öğretmene baktım ben de. o da:

-eveeet, arkadaşımızın fıkrası bitti. şimdi sıradaki fıkrayı kim anlatacak, diye sınıfa soru sordu ve bana teşekkür etti sadece, o bile gülmemişti.

ya bu fıkra hiç komik değildi ya da kimse bir şey anlamamıştı.