bugün

Kamyoncu çocuğu olmak, diğer çocuklara nazaran biraz daha hasretli, bekleyişli geçen bir süreçtir. Gece yarısı kapı tıkırtısıyla uyanmak, kaza haberlerinde yüreğinizin hop etmesi gibi durumlar da böyle bir çocuğa özgü durumdur. Küçüklükten beri idolünüz olan babanızı direksiyonda kocaman makineyi parmağında çevirirken görmek de; ayrıca böbürlenme sebebidir. Mahalleye babanız kamyonla girdiğinde; mahalle çocuklarının arasından sıyrılıp babanıza doğru koşmanın keyfi pahabiçilemez. Tabii sonuçta kamyoncu olduğu için eli de ağırdır, keza bir keresinde edirne-hafsa'da hararet yapan aracın suyunu kontrol ederken ben de yaklaşıp su kapağını açmamla birlikte fışkıran kaynar su babamın kolunu fena haşlamıştı. onun acısıyla yediğim tokat da cabası. E oğlunun babası. 70lik rakı içmişten beter olmuştum. Kamyoncu oğlu olmak böyle birşey işte. Ama babamın tek içinde kalan uktesi; beni de kamyoncu yapmaktı. Gittik grafik tasarımcı olduk. Ne alaka ise.

Vesselam.
babanın gözlerinin içine bakmaktı her yola gidişinde benide getir der gibi, Bir akşam sana söz verirse sabah senide getiricem diye o gece uyuyamamaktı heyecandan, hep hayal etmekti o dev makinayı kullanacagınız günü, kralını ögrenmekti şoförlüğün çocukluktan. Babamın bana bıraktıgı en iyi miras yollardaki tecrübesidir. (Yaşıyor babam)