bugün

Yıllar önce istanbul'da bir düşünce kuruluşunun düzenlediği Tayland'ın sivil anayasa hazırlama deneyimiyle ilgili bir toplantıyı hatırladım dün bu yazıyı yazmaya oturduğumda.
Toplantının ikinci bölümünde tartışmacılardan biri için diğer tartışmacılar 'Siz zaten Jakobensiniz' dediler, bir nevi hakaret manasında. Kendisine 'Jakoben'denen tartışmacı imalı hakareti duymazdan geldi ve 'Evet' dedi, 'Ben Jakoben'im, devrime inanırım. Sizler de liberal demokratlarsınız, evrime inanırsınız. Aramızdaki fark bu.'
Gerçekte tepeden inmeci jakobenlerle liberal demokratlar arasındaki temel fark bu kadarcık değil ama yine de 'devrim'-'evrim' meselesi gerçekten önemli.
'Demokratik devrim' kendi içinde çelişen bir kavram mesela. Bir şey demokratikse, devrim yoluyla değil, toplumun ağır ağır ve mücadelelerle evrilmesi sonucu demokratik olabilir.
Demokrasi devrim yoluyla gelmez!
Her neyse, istanbul'daki o toplantıdan epey bir zaman sonra, sanırım 1999'da, üniversitede başörtüsüne özgürlüğü sağlamanın hukuken mümkün olup olmadığını tartışırken, 'Jakoben Liberaller' diye diye bir tabir kullandım.
Zaman zaman bana da 'liberal' deniyor, sesimi çıkarmıyorum, bence kötü bir şey değil 'liberal' olarak anılmak ama benim liberal olmamın önünde bir temel engel var: Ben çok sabırsız ve aceleciyim.
Mesela Türkiye'de gerçek bir demokrasi yaşanmasını ölmezden önce görmek istiyorum. Mesela bugün 4 yaşındaki oğlumun benim, benden önceki ve sonraki nesillerin yaşadığı aşağılık kompleksini, Batı'da olan şeylere imrenme halini hiç yaşamamasını istiyorum.
Ve biliyorum daha saymakla bitiremeyeceğim bu isteklerimin gerçekleşme ihtimali sıfıra yakın. En azından Türkiye'nin gerçek bir demokrasi olduğunu ben göremeyeceğim, oğlumun görüp göremeyeceği de belli değil.
Zaman zaman arkadaşlarla sohbet ederken bazı haksızlıklara sinirlenip, 'Amacı tam demokrasiyi getirmek olan bir silahlı örgüt mü kursak acaba' diye dalga geçiyoruz.
'Devrimci demokrat' gibi Türkiye'ye özgü insan tipleri bu ülkenin bereketsiz topraklarının zorlamasıyla çıkıyor işte.
Türkiye bugün yaşadığımız türden açmazlara sık sık giriyor. Kırk katır mı, kırk satır mı?
iktidardaki parti hakkında açılan kapatma davasına bakın. Aslında bu dava tam bir ifade özgürlüğü davası. Daha önce yazdım, sizin veya benim söylememin suç oluşturmadığı sözleri AKP'liler söylediği için partiye kapatma davası açıldı. Böyle bir tuhaf durumu hayal dahi edemem sanıyordum ama baksanıza Türkiye'nin gerçeği bu.
AKP doğal olarak haksızlığa uğradığını düşünüyor, kendisine bu haksızlığı reva görenlerin kapatma kararı almaktan da çekinmeyeceklerini düşünüyor. Bu aşamada korkular ve endişeler aklın, mantığın ve bazen de sağduyunun yerini aldığı için 'Mahkeme başka savcı başka' diyemiyorsunuz, AKP ve taraftarları bu iki kurumu tek görme, 'düşman kamp' olarak görme eğiliminde.
Madem 'düşman' böyle bir karar aldı, o zaman ben de Anayasa'yı değiştirir, parti kapatmayı zorlaştırır, hatta kendi davamı da düşürürüm, diye düşünmeye başlıyor AKP. Ve diyor ki, 'Ya beni destekliyorsunuz ve demokratsınız ya da darbecisiniz.'
Bir kez daha 'Jakoben liberal' ortaya çıkıyor, bir kez daha tuhaf yol ayrımlarından birine geliyoruz.
* *