bugün

Aynı zamanda "Dünyalı" olduğumuzu anımsayan Türk azdır aramızda. O nedenle de, bir türlü yeterince değerlendiremeyiz "Dünyalı" oluşumuzu. Ya biz "Dünya"nın, ya "Dünya" bizim dışımızdaymış gibi, bakarız başka yerlerde olup biten şeylere...
***
Gerçi Tevfik Fikret, geçen yüzyıldaki ütopyacı Fransız sosyalistlerinden kaynaklanan bir hümanizmanın etkisi altında:
"Toprak vatanım, nev-i beşer milletim, insan
insan olur ancak bunu izanla, inandım."
demiştir ama, bu dizeler pek tutulmamış, okul kitaplarına da girmemişti.
Behçet Kemal'in:
"Türk'ün güneşleriyle dünya ufku ağardı
Türk olmasa tarihe yazılacak ne vardı"
dizeleri daha çok benimsenmişti...
***
Ancak zaman zaman yine de Türk olduğumuz kadar, ister istemez "Dünyalı" da olduğumuzu anımsamakta ve çağımızda olup bitenleri benimseyerek izlemekte yararlar var.
Örneğin Valeri Rioumine'i tanıyor musunuz? Yabancı bir derginin de belirttiği gibi, Moskova Olimpiyatları'nda altı madalya almış bir şampiyon değil... Ama en az, yüzmede 1500 metre serbest rekorlarını kıran Vladimir Salnikov kadar önemli...
Ne var ki, adı sadece bilimsel yayınlarda çıkıyor... Çünkü halen "Saliuot VI" uzay gemisinin içinde, ekimde noktalanacak olan yeni bir rekoru kırmaya uğraşıyor... Başarabilirse altışar aylık iki etapta, "uzayda bir yıl süreyle kalmış kozmonot" unvanını alacak.
***
Amerikalıların Ay'a inmelerinden sonra, uzayın fethi konusu, eski ilgisini yitirmiş görünmede...
Oysa durum tam tersine...
10 yıla varmadan Amerikalılarla Sovyetler, uzayda kuracakları fabrikaları çalıştırmaya başlayacaklar.
Uzay, yeryüzünde gerçekleştirilemeyen bazı yeni atılımlara büyük olanaklar sağlıyor. Şöyle ki:
1- Yerde bir türlü birleşemeyen su ile zeytinyağı, uzayda çok kolay birleşiyor.
***
2- Yüz kilometre yüksekliği aşınca, yerde birleşemeyen madenler de birleşebiliyor ve yeryüzüne dönünce de, bütünleşmelerini koruyorlar.
Örneğin alüminyum ile tungstenin yerde birleşme olanağı yoktur. Birinin dansitesi "2.6", ötekinin dansitesi "19"dur. Ama bu iki maden, uzayda kolayca birleşebiliyor... Alüminyum ile tungstenin karışımı ise hem çok hafif, hem de çok yüksek derecedeki ısılara dayanıklı.
Arabalarla uçaklarda bu madenlerin karışımı kullanıldığı zaman, karışımının hafifliğinden ötürü, enerji harcaması azalıyor.
***
3- Modern endüstri, elektronik alanında da yeni maddelere gerek duymada. Uzmanlar yerde yapılan kristallerden hoşnut değiller. Uzayda ise aynı kristaller, yerdekinden yedi kat daha üstün kalitede yapılabiliyor.
***
4- 2000'li yıllarda uzayda sağlanacak dört yüz değişik madensel karışım, endüstride büyük bir devrim yaratacak.
***
5- insan vücudunda pıhtılaşmayan tek protein olan "ünokinas"ı da, uzayda yapmak çok daha kolay. Bu madde enfarktüslere, filibitlere, çeşitli damar tıkanıklıklarına çok iyi gelmekte.
Bu maddenin halen gramı 1500 dolar. Yani 120 bin Türk lirası... Batı'nın yıllık "ünokinas" gereksinmesi, yedi yüz bin gram... 1990'da bu miktar iki katına çıkacak...
Şimdiden Amerikan firmaları, uzayda "ünokinas" üretecek bir fabrikanın planları üstünde çalışmaya başlamışlar.
***
6- Ancak uzayda kurulacak endüstri de, kendine özgü bazı değişiklikler istiyor. Uzayda her eylem, bir karşı eylemi doğurmada; örneğin bir topa vurduğunuz zaman, aynı hızla top da size vurmuşçasına, geriye gidiyorsunuz. O nedenle uzayda kullanılacak aygıtların tek elle kullanılacak biçimde yapılması gerekiyor. Uzmanlar uzayda, bir elleriyle tutunup, ancak bir elleriyle çalışabiliyorlar çünkü...
***
Gerçi Türk olarak, Türkiye'de olup bitenlerden pek hoşnut değiliz, ama aynı zamanda "Dünyalı" olarak, dünyada olup bitenlerden pekâlâ kıvançlanabiliriz...
Her şey de tümden tersine gitmiyor. 21. yüzyıl, şimdiden düşlenemeyecek bir yüz yıl olacak...
Yüzyılları da gözlerde büyütmemek gerek. Bugün doğmuş birinin torunu öldüğü zaman, takvimler 22. yüzyılı göstermeye başlayacak...
Dedenin doğumuyla, torunun ölümü arasında genellikle 125 yıl dolaylarında bir zaman geçiyor... Nedir ki...
***
Bazı süreçleri hesaba vurunca apışıp kalıyor insan... Doğru dürüst yaşamak için, onca ıkınıp sıkınıp yırtınıyoruz ya... Oysa yaşadığımız günlerin sayısı, 25 bini ya aşıyor, ya aşmıyor...
Çek yazarı ünlü Kundera da oturmuş, bir erkeğin bir yaşam içindeki orgazm süresinin toplamını hesaplamış...
Uzmanlara göre erkeklerde orgazm anı, ortalama üç saniye sürüyormuş...
Böylece altmış yaşındaki bir erkeğin, bir yaşam boyu tattığı orgazmların toplam süresi, ancak kırk beş dakikaymış...
Evlenmeler, boşanmalar, sıkıntılar, üzüntüler, cinayetler, intiharlar, ağlamalar, sevişmeler; hep kırk beş dakikalık bir toplam süreç için... Yuf...
***
Değerli karikatürist dostum Ali Ulvi'nin aklı buna yatmadı... Zorlaya morlaya 45 dakikayı, 2 saat bir çeyreğe çıkardı...
Belki uzayda bu süreçler de, yerdekinden daha değişik oluyordur... Henüz kimse denemedi, ama galiba uzayda kalma rekorunu kırmakta olan şampiyon, bir fırsatını bulunca bunu da bir araştıracak...
Sonuç olumluysa dünya kurtuldu demektir...
Sağcısı solcusu, kapitalisti sosyalisti, artık kim oturur ki bu dünyada?..

çetin altan
tabi mustafa topaloğlu üstad ne demiş? (bkz: dünya uzayda öyleyse biz de uzaylıyız evet)