bugün

birkaç sene öncesiydi. lokantaya yeni bir bulaşıkçı lazımdı. annem birkaç arkadaşına sordu soruşturdu. ve iki gün sonra bir kadın geldi: ''abla çalışacak bayan arıyormuşsun'' dedi. kocasının da sabit bir işi yoktu, onun için çalışmak istemişti. annemle konuştular, anlaştılar ve kadın işe başladı.

dört çocuğu vardı bu kadının; üçüncüsü bebekken geçirdiği hastalık yüzünden sakat kalmıştı. o'na bakışı bir başkaydı... diğer iki kardeşi olmadan yürüyemiyordu. sakatlığından dolayı okula gidememiş, iki sene ertelenmişti. annesi o'nun için: ''o da gitsin okula, cahil kalmasın çocuğum'' demişti. hem en küçük oğlu da o sene okula başlayacaktı. masraflar, dertler artmıştı. kadının yüzünden hayata olan kırgınlığı, çocukları için duyduğu endişe... hepsi okunuyordu.

işte tam burada her insan, ''neden tanrı bu insanlara bunu yapıyor?'' sorusunu öyle ya da böyle kendine sorar. (tam burada yine aklıma ''insan ne ile yaşar'' hikâyesi geliyor) (bkz: insan ne ile yaşar/#33346323)

neyse çok uzattım; bir gün annem pazarı görmüş, lokantaya dönmüştü. mutfakta ben, o abla ve en küçük çocuğu vardı. annem içeri girdiğinde çocuğun gözleri annemin elindeki poşetlere kaydı. annem muzun olduğu poşeti açtı ve çocuğa bir tane uzattı. çocuğa neden bakayım ki; o da herkes gibi muzu soyup yiyecekti işte. tam merdivenin ilk basamağına adımımı attım, mutfaktan çıkıyordum ki çocuk: ''anne bu nasıl yeniyoo'' dedi. sadece bir an duraksadım, yüzümde tüylerin kalktığını hissettim ve hızlıca merdivenlerden çıktım.

yedi yaşına gelmiş bir çocuk ve ilk defa bir muz yiyecek. yedi senede tek bir muz... ne kadar saçma değil mi?