bugün

insanı şaşırtan, sıra dışı olaylardır.

birinci ağızdan bir hikayeyi dikkatlerinize arz etmek istiyorum yüksek müsaadelerinizle.

bizim galeriye gelip giden gençlerden birinin arkadaşı geldi dün. asteğmen olarak askerlik vazifesini ifa edip yakın zamanda intikal etmiş yaşadığım şehre.

askerlikten açıldı doğal olarak konu. 4-5 erkek birlikteyken (not: birlikte ifadesiyle cinselli münasebet kastedilmemiştir) konu askerliğe gelirse muhabbet asla bitmez.

neyse askerden yeni gelmiş genç arkadaş boğazını temizleyerek askerlik süresinde başına gelen en ilginç olayı anlattı;

abiler yanıyoruz. eskişehirdeyiz, rütbeliyiz evde kalıyoruz ama yok düşüremiyoruz. niyeti bozduk ve çarşıda dolaşmaya başladık. 2 hanıma takıldık, yazdık ama yok.

ümitsiz şekilde eve geldik ve bir arkadaşı aradık. iki tane hatun ayarlayıp gönderdi. ben odada oturuyorum, çalan kapıyı açmağa ev arkadaşım gitti. "aaa bizim sapık" diye bir ses geldi.

takıldığımız hanımlar meğer bize gelen eskort kızlarmış.

şaşkınlık içinde kaldım efendim. siz de şaşırasınız diye paylaşmağa çalıştım.
görsel
ahaha.
Brezilya’da aracını çekmeyi reddeden adamın arabasını inşaat işçileri kaldırımın betonuna gömmüştür.
Başbakan danışmanının basketbolcu olması..
görsel
.
görsel
görsel
filadelfiya deneyinden daha ilgincine rastlamadım.
Nisan 1974 petersburg'da nikita mitisro adında bir genç, sevdiği kadının kulaklarını kesmiş, her gün bu kulaklara şiirler okumuş.
bugün bir mağazada dolaşırken yanıma bir erkeğin gelip parfüm kokunuz çok tahrik edici diye tabir etmesi ve benden ismini öğrenmek istemeyip sevgilisine de aynısını hediye etmeyi düşünmesi...
facebookta ne silik insanlar diye paylaşım yapan kimsenin beğeni alması.
4 ay önce internetten kaçak gelinler izlerken saat tam 12 yi 1 geçiyor diye bir cümle geçti. kız saati söylediğinde gerçek saati merak ettim. tam ekranda izliyordum tam ekranı kapadım. saate baktığımda saat tam 00:01 di. bu da 12 yi 1 geçe demek oluyordu. bu benim için gizemli bir olaydı.
(bkz: gizemli olaylar)
iki gün önce yaşadığım iki olaydır. yoğunluktan yazmaya ancak fırsat bulabildim. istiklal de bir kaç işimi tamamladıktan sonra hemen demirörenin yanındaki sokaktan tarlabaşı durağına gitmek için yola düştüm. önümde biri kız biri erkek iki küçük çocuk yürüyordu. sokak çocukları şeklinde tabir edebileceğimiz kılık kıyafetleri vardı. sonra film sahnelerinde beliren bir hal aldı. iki çocuk tam el ele tutuşacakken arkalarından iki adam koşmaya başladı çocuklar ne olduğunu anlamadan çocuklardan erkek olanı çığlık atmaya başladı. o an olduğum yerde çakılıp kaldım. kız çocuğu bir kadına doğru koşmaya başladı. kadının tepesine bir adam geldi , ayağı ile itip arapça konuşmaya başladı . arapça dediysemde sadece "yallah yallah" kısmı diğer söyledikleri türkçeydi. kadın adamdan farklı bir dilde hem ağlıyor hem de oturduğu yerden kalkmıyordu. sivil polisler sokaklarda dilenen suriyeli mültecileri bu şekilde topluyormuş meğer.
azcık ileride biralarını yudumlayan gençler, tavuk döner kuyruğuna girmiş adamlar da onları izliyordu tıpkı boş boş orda duran , gözlerinden yaşlar süzülen ben gibi. anca öyle üzülelim başka bir şey yapmayalım .
bu olayın etkisi ile gözü yaşlı , amk cocukları diye isyan edip yoluma devam ederken , tarlabaşı durağına geldim. burda otobüs bekleyen 19-20 yaşlarında iki suriyeli genç ellerinde kağıt ile otobüsü bekliyorlar. sonra yanımdaki adama sordular adam gelen otobüsü gösterdi, buna binin dedi, fakat çocuklar kağıdı kontrol edince tutarsızlık olduğunu anlayınca yarım yamalak türkçe ile "yok yok " dediler. adam yanlış yazmışlar size ters yazmışlar diyip çocukları ikna etmeye çalışırken otobüs gitti adam da onlara gülüp gitti.
benim hala otobüs gelmemişti , çocuklarda yanımda bekliyordu. sonra ben " hangi otobüsü bekliyorsunuz diyip , azcıkda tedirgin bir şekilde yanlarına gittim. çocuk direk kağıdı uzattı, yazan hatta hemen telden baktım , otobüs eminönü otobüsü taksimden kalkmıyormuş meğer. sonra çocuğa durumu anlattım, telefondaki yazıyı da büyütüp gösterdim. öyle yüzüme bakıp kaldılar, o an biraz tedirgin oldum , sonra biri ileriye gidip ağlamaya başladı. oturup çocuk gibi hüngür hüngür ağladı. nedenini anlamadım ama içinde bulunduğu durumdan gerilmiş olmalıydı. sakinleştirmek istedim ama ona da cesaret edemedim, bilmiyorum korktum. iki olay arka arkaya gelince benim de duygularım iflas etti galiba. sonra otobüsüm geldi onları da aldım yanıma yusufpaşadaki durakta indirdim bende onlar beraber indim. en sonunda otobüslerine bindirdim.
hayatın kimlere nasıl oyun oynayacağını bilemeyiz. otobüste biraz konuştuk çocuklarla onlarda savaştan kaçıp gelmişler. esenyurt'ta uzaktan akrabaları varmış onların yanına gelmişler. türkiye'de oldukları için hem şükrediyorlar hemde isyan ediyorlar.

not: biraz uzun oldu kusura bakmayın ama beni derinden etkileyen bir olaylardı.
Toplaşın açıklıyorum: 2009 da kafama kuş boku düştü ve komaya girdim. Bu olaydan sonra pigme dili konuşmaya başladım hemde ana dilim gibi. Arkadaşlarımda bana küfretmeye başladı: Lan amk malı şu kalıba şu dil yakışıyomu lan mal insan isveççe veya fince konuşur amk diye. Sonra o günden beri kafama kuş sıçırıyorum ama dil değişmedi amk.
Ilginc degil fakat bileklik satan bir cocuk "bileklik alir misin abi?" Demisti. Cok üzülmüstüm.
Kız yanındaki kıza soruyor. Memendeki piercingi çıkarıyo musun abdest alırken su girmesi lazım çünkü diyor.
Memesini deldiren kıza diyor.
Alanya sahilde süt mısır satan dayı japon turiste "NABER LAN TSUNAMi" demişti.
Hindistan'da 2 yavru köpek kuyuya düşer. Anneleri kuyunun başında havlayarak yardım ister. 48 saat kuyuda kalan yavrular annenin yardım çağrısı ile farkedilir. Lakin farkedilen inanılmaz başka bir olay ise kuyunun dibinde yavruların başında Kral Kobra yılanının olmasıdır. Yılan yavruların kuyunun emniyetli tarafında boğulmalarını önlemek üzere nöbet tutmuştur. Bu süre zarfında da onlara en ufak bir zarar vermemiştir. Yardımın gelmesiyle birlikte de usulce kuyunun diğer dibine geçip onlar çıkarılana kadar kimseye de birşey yapmamıştır. Ormancılar da onu usulce çıkardıktan sonra ormana geri dönmüştür.

En ölümcül hayvanların bile bizlerden daha fazla birlikte yaşama/varolmaya saygısı ve empatisi bulunmaktadır. Zihinlerimizin peşinde koşan bizler onların hep bir adım gerisindeyiz.
büfeyi aradım, büfeci telefonu açtı, kendisine "karın seni aldatıyor" dedim, kimsin diye hiddetlenerek sordu... cevaben bi dost diyecektim, yanlışlıkla bi tost dedim, kaşarlı mı olsun ağabey dedi... kapattım telefonu.
üniversitenin ilk senesidir. herkes gibi ortama uyum sağlamaya çalışılmaktadır. bölüm itibariyle (makina mühendisliği) kız olmadığı için kızlarla iletişim yok denecek kadar azdır. neyse günlerden bir gün okulda tüm bölüme tarafımdan bir sunum yapılacaktır. okula giderken başparmağım kapıya sıkışarak fena halde kanamış halde, merdivenlerden aceleyle yukarı çıkarken bir kere bir vesileyle tanıştığım ve sadece merhabam olan orta güzelliğin üstünde kızın biri yanıma gelir, benimle yürür durumda der ki:

- yaaa beni şu merdivenlerden yukarı kucağında taşır mısın? çok yoruldum da.

ben içimden 10 saniye içinde:

+ ne diyo lan bu? noluyo lan? üniversite dedikleri bu kadar var mıymış ! bırakıyom olum ben okulu.

gerçekte söylediğim:

+ya bennn! şeyyy! seni nasıl taşıyayım şimdi?

- yapma ya zayıfımdır ben 50 kiloluk bişeyim.

+ yaa sunumum var da acele etmem lazım.(o sırada parmağımdan akan kan durup beynime sıçradı.)

sonra durumu arkadaşlara anlattım. onlar da haklı olarak mal mısın olum sen dediler. bilimum küfürü ettiler. kızı göster dediler. merak ediyorum kaç kişi böyle cevap verirdi kıza?
görsel
gerçi pek ilginç değil de, yurdum liselilerinin facebook'ta koreli sbs isimli sayfada yorumları;

görsel
somali kıyılarında balık kaynamasının ve lakin, somalilerin dinlerinde balık yenmesi yasak olduğundan halkın balık yememesi ve açlıkdan şikayetçi olmalarıdır.
görsel