bugün

kalabalık bir yaz gününde, öğlenin en sıcak vaktini seçmişti buluşmak için. Uzun zamandır bahsettiği kızla sonunda beni de tanıştıracaktı. Normalde pek fazla konuşmaz, sözü bana bırakırdı; ama bahsi geçen kız onu öyle etkilemiş olmalı ki kuşlar gibi cıvıldıyordu her daim kulaklarımın dibinde saatlerce. Böyle bir etki yaratabilen kızı çok merak ediyordum, tabi önce bizimkinin ona açılması ve sonra da benimle tanıştırması gerekiyordu. Söz konusu bizimkiyse çeyrek asır bekleyeceğim demekti. Ah benim utangaç dostum!

çok sürmedi kalabalığın arasında beni bulması, acele etmiş olmalıydı, yorucu bir maratonu yeni tamamlamış gibi terliydi her yanı, hemen ıslak mendille yüzünü kuruladım, tatlı tatlı gülümsedi ve teşekkür etti elimi kavrayarak "Bugün tanışacaksın onunla, hazır mısın?" dedi. içim kıpır kıpır olmuştu bu haberle, çeyrek asır derken bizimki elini çabuk tutmaya karar vermişti demek en nihayetinde. Onun heyecanını ta içimde hissedebiliyordum, canım benim gözleri ışıldıyordu resmen. "Hadi gel, onunla tanışacağın kafeye gidelim." Çok hoş bir yere gittik, oturduğumuz masadan bütün caddeyi rahatça görebiliyorduk. O gelene dek iki buzlu çay ısmarladık, bizimkinin heyecanını bastırır belki diye. Bu arada Emre'nin elleri titriyordu heyecandan, nasıl da mutluydu... Lisenin ilk yıllarından beri en yakınımdaydı hep, ilk heyecanlarımızı, ilk hayal kırıklıklarımızı hep beraber yaşadık, en büyük sorunlarımızı hep beraber aştık. Şimdiyse onun hayat kulvarında bir başkası daha olacaktı; hissettiklerimin adı tam olarak kıskanmak değil, paylaşamamak.. Bu dünyada ailemden sonra güvenebileceğim tek insan vardır şu dünyada, o da şu an heyecandan tırnak etlerini kemirmekte olan bizim şaşkın aşıktır. Bakalım az sonra gelecek olan hanım kızımız nasıl biri? Emre'ye uygun biri mi? Sorular, sorular... Nerede bu kız? Buzlu çay da hâlâ yok.. "Meraktan yerimde duramıyorum, hani nerede bu kız? sakın senden vazgeçmiş olmasın?" dedim şen bir kahkaha patlatarak. KEndine güvenen bir sesle: " çok sürmez, yarım saat içinde tanışacaksın nasılsa, biraz daha bekleyebilirsin sanırım." dedi muzip muzip gülümseyerek. "Nasıl biri, fiziksel olarak? bugüne dek hep karakter özelliklerinden bahsettin, biliyorum fiziksel özellikleri senin için pek önemli değil o bahsettiğin etkileyici karakterinin yanında.. Yine de merak ettim, anlatsanaaaa, lütfeeeen!"

"Bir insan düşün, gülümserken dünyayı beraberinde gülümsetecek tatlılıkta; konuşurken gözlerinden sevgi saçan, her hecesiyle insanın içine işleyen, eşi bulunmaz biri.. Saçları var, savurduğunda kendine has hoşlukta bir koku yayan; elleri var, bembeyaz, bir sanatçının elinden çıkmışçasına güzel.. Dudakları var, en yasak günah kadar uzak bana ve kendine tutsak edebilen.. Her hareketi, her edasıyla herkesten ayrı, kimselerde bulamadığım bir zarafet var üzerinde. Her hareket onun vücudunda gerçekleşince anlam buluyor, her kelime sadece onun dudaklarından dökülünce sonsuzlaşıyor.. Adının tınısı bile dünyanın en güzel melodisi..."

"Bu harika aşk tanımlamalarını bölmek istemiyorum hiç; ama adı nedir kızımızın, hiç söylemedin?"

"Bekle biraz, kısa bir süre sonra kendin öğrenirsin." diye yanıtladı beni merakta bırakmış olmanın verdiği çocuksu mutluluk eşliğinde. Bu arada çok susamıştım, garsonlar bizim masaya ısrarla uğramıyordu sanki. Emre, siparişimizi hatırlatmak ve şikayette bulunmak üzere bir alt katta bulunan kasaya gitti. Ben de etrafı seyredaldım... Sokağın bir ucunda sokak çalgıcıları popüler parçaları kendilerince uyarlayıp çalıyorlardı, insanlar birbirlerini fark etmeden geçip gidiyordu sonsuzluk kervanında.. Gözlerim malum kızı arıyordu Emre geldiğinde, ama kimseyi tarife uygun bulamıyordum. Emre'nin elinde garip bir şey vardı, o esnada sokak çalgıcıları kenan doğulu'nun hareketli bir parçasını söylemeye başladılar. "sormaaa kim diye sormaaaaa, o sensin bir daha sormaaaa..." Derken elindekini yüzüme doğru çevirdi "bak, tanıştırayım.. Bu gördüğün, az önce sokaklarda boş yere aradığın sevdiğim kız... Boş yere diyorum, çünkü hiç kimse senin şu an gördüklerine sahip değiller, hiç biri sen değil... en sonunda bu cümleleri sana söyleyebildiğim için o kadar rahatladım ki.. bil artık, sevdiğim sendin, en başından beri..." dedi ve yavaşça titreyen dudaklarını tepkisiz dudaklarıma değdirdi... Havanın tüm sıcaklığına rağmen tenim buz kesmişti... Bir daha öptü dudaklarımdan ve aynı cümleyi, içime işlemek istercesinehece hece fısıldadı: "sevdiğim sendin, en başından beri.. seni seviyorum.."

hiç bir şey demedim, diyemedim, donakalmıştım. gözümde sevgiliden de öteye koyduğum, her mutsuzluğumda soluğu omzunda aldığım dostum benim için bambaşka hisler besliyormuş meğer.. En başından beri... Cevap bekleyen ışıl ışıl gözlerine baktım, ellerimi nemli ellerinden çektim. hiç bir şey konuşmamışız, bu olanları hiç yaşamamışız gibi usulca çantamı aldım masadan ve gittim oradan gözümde iki damla yaşla. Biri Emre'nin sonsuza dek kaybettiği aşkı için, diğeri sonsuza dek kaybettiğim tek dostum için...
(bkz: bir damla gözyaşı)