Üzdü. Net.
Efsanedir.
sene 2001 ben üniversitede yüksek lisans yapıp ufaktan da iş hayatına atılmak vesilesiyle amca oğlunun şirkete personel müdür olarak çalışmaya girdim. birkaç ay çalıştım ve ortama çalışma çabasını tez atlatıp, işimi bir hayli sevdim. derken bir gün iş görüşmesine kara kuru, bağrı yanık, tezek kokulu esmer bir delikanlı iş başvurusu için şirketimize geldi. dediğine göre iş başvurusu için gelmiş, ne olursa yaparım diyor. allah allah, soruyorum iş tecrüben var mı, daha önce koftecide çalıştım diyor. ama üstüne, ne olursa yaparım beyim diyor. şöyle baştan aşağı suzdum. delikanlı paraya çok mu ihtiyacın var dedim. evet beyim okuyorum,okurken haliyle param yetmiyor, elimde ekmek tutsun istiyorum dedi. acıdım. yavaşça sırtına vurup, gel seni sekretere yonlendiriyorum, benim yemeklerimi pişiren adam olarak ise başlayacaksın dedim. çok sevindi. elimi öpmeye, ayaklarima kapanmaya falan çalıştı, estağfurullah dedim yolladım. ertesi gün bana 2 porsiyon tavuk, pilav ve salata yap, vücut geliştirme ile uğraştığım için bana bundan sonra her gün et yemekleri ve genellikle de tavuk yapacaksın dedim. tamam beyim deyip koşarcasına çıktı. arkasından kuru bir gurur ve sevinçle bakakaldım. her gün öğle ve yoğun olduğum günlerde akşam yemeğimi yapmaya başladı. genellikle tavuk yapmasını emrettiğim için tavuk yapıyordu ve bazen yaptığı tavukları beğenmediğim için daha güzel yapabilmek, fedakar ve çok sevdiği patronunu ve aynı zamanda bu ışte allame-i cihan olmak için canla başla çalışıyordu. aylar geçti ve yıllara erdi. benim lisansim bitti. hulki de artık usta bir tavukçu olup çıkmıştı. yollar burada ayrılıyor genç adam dedim.vedalaşırken gözleri yaşlı, kalbi minnet dolu şekilde, şükranlarını sunup, beyim ben tavuk restoranı açacağım dedi ve oradan yürüdü gitti. bugün ise ünlü tavuk restoranlar zincirinin sahibi oldu.
şöyle geçmişe bakiyorum da elimde büyüdü gitti kerata. vay be.