bugün

Oyun Teorisi Hakkında herhalde bildiğimiz en önemli bilgi "John Nash' in Oyun Teorisi" dir.
Adam Smith' in teorisinde geçen "En iyi sonucu almak için bir grupta herkes kendisi için en iyi olanı yapmalı" ifadesinin eksikliği "En iyi sonucu almak için bir grupta herkes kendisi ve gruptaki herkes için en iyi olanı yapmalı" olarak giderildi.

Oyun Teoremlerini iyi kötü biliyoruz ama,

Peki "Oyun" hakkında ne biliyoruz?

Oyunun zevkli yanı nedir? Bebek neden zevkten bağırır? Oyuncunun neden hırstan gözü döner, neden binlerce kişi kalabalık futbol maçında çılgınlığa varan bir heyecan yaşar? Oyunun yoğunluğu hiçbir biyolojik çözümleme tarafından açıklanabilmiş değildir. Ve zaten oyunun özü, tamamen onun kökeninde yer alan yanı, tam da bu yoğunlukta, bu aşırı tahrik etme gücünde bulunmaktadır.

Jean Paul “Oyun insanın ilk sanatıdır” diyor. Ferdinand Stangel’ göre ise oyun hayatın kuvvetlendirilmesi ve tamamlanmasıdır.

Oyun, bilgelik ile aptallık arasındaki bağlantısızlığın dışında yer aldığı kadar; doğru ile yanlış arasındaki zıtlıktan da uzaktır. Aynı şekilde, iyi ile kötü arasındaki zıtlığın da uzağındadır. Oyun bir zihin faaliyeti meydana getirse de, ahlâki işlev taşımaz, yani ne erdem ne de günah içerir.

Huizinga şunu söylüyor: "Kültür oyun biçiminde doğar, başlangıçtan itibaren oynanan bir şeydir" derken insanlığın evrimini şöyle sıralıyor "Homo Sapiens- Normal Akıllı insan, Homo Faber- Üreten insan sonrasında ise Homo Ludes (Oyun Oynayan insan)"

Huizinga’ya göre; her müsabaka, yalnızca bir şey için yapılmaz, aynı zamanda bir şeye ilişkin ve onun yardımı sayesinde de yapılır. Güce veya beceriye, bilgiye, ustalığa, şana veya zenginliğe, iyi kalpliliğe veya mutluluğa, doğuma veya çocuk sayısına ilişkin birinci olabilmek için mücadele edilmektedir.

Huizinga’ nın kavrayışı; hile ve aldatmacanın, müsabakanın oyunsal karakterini bozduğu ve ortadan kaldırdığı yönündedir. Oyunbozan, topluluğun büyülü dünyasını bozmaktadır, bu nedenle haindir ve atılması gerekir.