bugün

sanırım buna kader deniliyor.. tıpkı doğacağımız çoğrafyayı, annemizi ve babamızı seçemememiz gibi.. enteresan fakat bir o kadar da tehlikeli bir konu inançları olanlara göre..
yeryüzündeki yaşamın ta kendisidir. seçme hakkı olmaz, ama yönlendirme hakkı vardır. iradeye, zekaya, yeteneğe ve sonradan da kadere kalıyor iş.
seçmediğin hayat sana birşeylerin bedelini ödetip duruyorsa zordur. elbette herkesin kendine göre vardır ödediği bedeller fakat bazı hayatlar gerçekten insana çok ağır bedeller ödetebiliyor. bu nedenle diğer insanlar sana bakıp "çok şükür" diyor zaten.
kendisi adına seçilmiş hayatlarda debelenmektir.

baskı çocukluktan başlar, aman da aman doktor olcak benim yavrum diye diye büyütülüyoruz.
belki beşikte kertiliyoruz yaşayacağımız hayatla ama o kısmını hatırlayamıyorum haliyle.
ama kendi annem adına konuşursam "benim çocuğum matematik öğretmeni olacak bey, zeki ama çalışmıyor" tantanasına başlamıştır o zamandan.

geçen arkadaşla otururken hayat felsefesi yapıyoruz 2 gram aklımızla. enteliz olum, ne sandın!
neden yaşıyorsun lan dedi gayet kendinden emin.
sorunun kolaylığı hoşuma gitti tabi, "ehehe mutlu olmak için tabi lan" dedim.
ardından göt edici soru geldi tabi: "nasıl olacaksın mutlu?"

-eööee kem küm.

beynime sıçayım afedersiniz. olmak istediğim yerden çok uzakta olduğumu yolun yarısında farkettim.

muhabbet ettiğim arkadaşa baktım bir de kendime. özetimiz şu şekilde.

estrella de mar: sallamasyon yapılan bir tercih sonrası, bahtına çıkan bölümün bilmem kaçıncı senesinde. mezuniyetine zibilyon yıl var. hala çatır çatır baba parası yiyor. alkole sigaraya karıya kıza düşkün. her sabah yine mi ders lan diye söverek gidiyor. en önemli sosyal aktivitesi fenerbahçe galatasaray maçları.

bizimki: sallamasyon yapılan bir tercih sonrası, bahtına çıkan bölümde 2 senesini geçirdi. ardından kaliteli üniversiteymiş, s.kerim kalitesini diyerekten okulu bıraktı. yıllardır en büyük zevki olan "resim" sanatıyla haşır neşir olaraktan, istediği güzel sanatlar fakültesine gitti. çatır çatır kendi parasını yiyor. karı kız umrunda değil.
en sevdiği şeyin eğitimini aldığı için her sabah mutlu uyanıyor.

bugüne kadar bana "nasıl mutlu olacaksın lan?" sorusunu sormayan tüm arkadaşlarımı kınıyorum.
yıkıldım vallahi şu an.
bizim dinimize göre buna kader deniliyor.

aslında, seçmediğimiz bir hayatı değil, yaşamamız gereken hayatı yaşıyoruz. nitekim, bir zengin ailenin çocuğu olup milyonlarca haram para yiyebilirdik, ya da bir ceylan olarak doğup, aslan tarafından kapılabilirdik.

şükretmek lazım.
herkesin derdi kendine gore en berbat olanidir
herkesin aski kendine gore en sonsuz olanidir
herkesin hayati kendine gore uymayan bir hayattir

butun bunlar olurken herkes ait olmadigi hayati yasar ve bitirir.
sonsuzlukta hiç bile değilken, yokken, hatta yok bile değilken cart diye çekiyorlar bir deliğin içinden, başlıyorlar popona vurmaya. haydaaa. olmakla ilk o zaman tanışılıyor. yani varolmanın kendisi seçilmiş bir edinim değilken anne, baba, coğrafya bunların bahsini açmaya gerek yok. dertsiz tasasız sonsuzluktan çıkarıp zihin denen cehennem aletini kakaladılar sana. önce onu bir hazmet, bir hiç olduğunu anla. sonra zaten sorgulamazsın coğrafyaydı, ebeveyndi.
herkezin ara sıra isyanı ile sona bulur ve adetler halinde devam eden durumdur...
edit: insan oğlu herzaman daha iyisini görür
olması gerekendir. seçerek bir hayatı yaşasaydık ne bileyim çöpçüler çöpçü olur muydu o zaman?
çalışmamaktan olur.
verilene razı olmalıyız ve buna şükretmeliyiz. örnek vericek olursak;
zengin bir adam karşısında 2 adam var birisine 100 tl verdi diğerine 50 tl verdi. 50 tl alan adamın neden ona daha çok verdin demesi anormal olur çünkü onun elinde hiç bir şey yokken 50 tl geldi.*
hayatta böyle, biz zaten bir şeylere sahip doğuyoruz gidipte neden eksik demememiz anormal olur elimizdekilerle yetinip geliştirmeliyiz.
herkes kendi seçimlerini yaşar.