bugün

uludağ sözlük öykü dergisi söykü için yazılmış öyküdür.

çok kararlıydım. gecelerdir uyutmayan, huzursuz bırakan, viyk viyyk sesleriyle adeta beynimi yiyeni bulmalıydım. bulmakla da kalmayıp hesap sorarcasına cezalandırmalıydım. cezasını kendi yöntemimle, ben belirleyecektim evet.

onu yakalayacağım kapanı buldum önce. sonra ne ile cezbedebileceğimi düşündüm. peynir klasik bir yöntem değil miydi en kolay olanı buydu elbette. sorun çözülmüştü. gördüğü anda gözlerini parıldatacak tuzak malzemesi hazırdı. son adım; kapanı kurmaktı. ilk denemem başarısız oldu. kendi kazdığım kuyuya düşmek bu olsa gerekti. elimi kaybetmem an meselesiydi. kan revan içinde kalan parmaklarımı temizlemem gerekiyordu önce.. durduk yere bu kadar stres üstüne bir de bu işi çıkarmıştım başıma. ne olur ne olmaz diye tentürdiyot ile temizledim başka bir şey sürmeden sardım hafifçe. parmaklarım lazımdı çünkü şu an bana. bekleyecek vaktim yoktu. acım var diye ağlayıp sızlayacak dermanım da.

ikinci deneme de biraz daha sakin ve sabırla hareket ettim. az önce ki yaralanma bu yavaşlama da etkendi tabi ki. tekrar aynı hataya düşüp parmaklarımı onun için hazırladığım kapana kıstırmaya hiç niyetim yoktu bu sefer. ağır ağır teli çektim ve peyniri kaçırıp alacağı tablaya taktım. üzerine ufak bir peynir lokması bıraktım yavaşça. denese miydim acaba doğru kurup kurmadığımı ? bir kalemle deneyebilirdim evet. peyniri ittirmeye çalışırken çat! kalem kapana sıkıştı, evet oldu bu sefer. peki şimdi olayı tekrar başa mı alacaktım. ne eziyetli bir işti bu. bir öncekilerden kazandığım deneyimle bu seferkini kurmam daha çabuk olmuştu. şimdi aynı sesi tekrar duymaktı tek umudum.. onu orada cansız bedeniyle görmekti. başka türlü rahat uyku yoktu bana bu gece de. ve devamında ki günlerde.

ışığı söndürdüm kanepeye uzandım. uyuyamayacaktım biliyordum ama en azından onun gelmesi için ortam hazırlamalıydım. gecelerdir yaşadığım uykusuzluktan da olsa gerek gözlerim kapanmaya başlıyordu. kendi halimde, onun evde olduğunu unutarak uyumayı çok istedim o an. gözlerim iyice adam akıllı kapanıyordu. çok sürmezdi biliyorum uykuya teslim olmam. tahmin ettiğim gibi de oldu, üzerime battaniyemi çektim ve kararlı bir şekilde arkamı dönerek gözlerimi kapattım, uyudum.
aynı sesleri duymamak adına kulağımı da kapatmayı düşündüm. bu sefer de gelip gittiğini anlayamayacaktım. kapana sıkışıp kaldığını duyamazdım.

" seni görüyordum rüyamda. her zamanki mutsuzluk vardı yüzünde. kayboluş izlerini taşıyordun yine gözlerinde. ve
- seni özledim
dedin. ilk defa. belki de hep söyledin ama dillendiremedin bunu. bana duyuramadın. elini tuttum şaşkınlıktan. sarıldım sıkıca. gözlerim parıldadı ama senin gözlerin hala donuktu.
- takip et beni
dedin ve elimi tutup çektin. koşarak çalıların arasından geçmeye başladık. nereye gidiyorduk bilmiyorum, nereye sürüklüyordun beni umurumda da değildi. ayağımıza çalılar takılıyordu ve çiziyordu bacaklarımı. her çalıya takılışımızda biri kırılıp düşüyordu yere. hışırtılar arasında delicesine koşuyordum peşinden. sen görünmezliğe gidiyordun yavaşça ve ben sana yetişemiyordum. yakalayamıyordum bir türlü. en sonunda bir ses geldi senin olduğun yönden. kaydın ve yuvarlandın aşağıya. ben daha da hızlanarak sana koşmaya çalıştım ama düştüğü noktaya geldiğimde kendimi zor tuttum tepeden aşağıya senin peşinden düşmemek için. atlamayı da istedim aslında ama. yapamadım. senin gidişine yine göz yumdum. o panikle aniden fırladım yatağımdan nefes nefese, terler içinde. aynı anda da kapandan gelen sesle irkildim. "

koştum hemen. ışığı yaktım. ve evet son nefes için çırpınıyordu orada. gözleri kurtar diye yalvarıyordu. ama yapmayacaktım tabi ki bunu. izledim onu saatlerce. sıkılmadan, yapacağım bir ton işi bekleterek, etrafta ki seslere aldırmadan. sabahın ilk ışıklarına kadar. minik gri göğsünün tamamen durduğundan, inip kalkmadığından emin olana kadar. işte bir son daha böyle gözlerime takılmıştı. donuk bakışlarımı alamıyordum kapana sıkışmış fareden. yakalamak fazlasıyla zor olmuştu. çok yorulmuştum artık. öldüğünü bilmek, bu acıdan kurtulmak keyif vermiyordu.
yine de vicdanım sesleniyordu bana. daha fazla beklemenin lüzumu yoktu. bunu uzatmanın da. süpürge ve küreği getirerek kapanla birlikte aldım onu. çöp torbasının içine attım. gözümün kara olmasından, sinirlerim harap olmasından kaynaklıydı sanırım bu cesaretim.. başka zaman olsa tiksinirdim, canlanır diye korkardım. tek başınalık her şeyi öğretiyordu zamanla. bu da güzel bir örneğiydi işte. annem duysa gurur bile duyardı belki de benimle. çöp torbasını kapının önüne koydum ve biten bir savaşın ardından yaşanan tüm kiri pası atmak adına duşa girdim. ılık duşta saatlerce kaldım. kendime dokunmasam bütün günü orada geçirebilirdim ama hayata yeniden dönmek lazımdı. duş çıkışı giyindim, hazırlandım. kapının önünde duran torbaya gözüm takıldı. tamamen benden gittiğini bilmek istiyordum. aldım ve çöp kutusuna atmak için aşağıya indirdim. ve deniz kenarında yalnız bir kahvaltı keyfi için yoluma devam ettim.

sıkışmışlık öyküsüdür bu sadece. sana yazılan, sana adanan. ve ikimizde ayrı kapanlarımıza sıkıştık kaldık sevgilim. farenin hayatından farksız bir dünyaya dönüştü bizimkisi. dönüp dolaşıp peyniri görüyorduk da iştahımız kalmamıştı. kaçışları arıyorduk bulamıyorduk, her seferinde başa dönüyorduk. gözlerimizle anlaşıyorduk da uzlaşıp, orta yol bulamıyorduk. artık; ne sen bana ulaşmak için yol aşıyordun ne de ben senin geleceğin yolları gözlüyordum. ikimizde birbirimize elimizi uzatıp yardım etmiyorduk. kahrımızdan ölsek de özür dileyemiyorduk. uykusuz gecelere, harap uykulara ve yalnızlığa alışacaktık günün birinde. ayrı dünyalara kaçışımızın bedeliydi tüm bu yaşananlar. çok acı veren. ikimize de. ya da sadece sana. ve fazlasıyla bana.

edit: gelen içten mesajlarınız doğrultusunda 2 noktaların düzeltimi yapılmıştır. *
--spoiler--
sıkışmışlık öyküsüdür bu sadece. sana yazılan, sana adanan. ve ikimizde ayrı kapanlarımıza sıkıştık kaldık sevgilim. farenin hayatından farksız bir dünyaya dönüştü bizimkisi. dönüp dolaşıp peyniri görüyorduk da iştahımız kalmamıştı. kaçışları arıyorduk bulamıyorduk, her seferinde başa dönüyorduk. gözlerimizle anlaşıyorduk da uzlaşıp, orta yol bulamıyorduk. artık; ne sen bana ulaşmak için yol aşıyordun ne de ben senin geleceğin yolları gözlüyordum. ikimizde birbirimize elimizi uzatıp yardım etmiyorduk. kahrımızdan ölsek de özür dileyemiyorduk. uykusuz gecelere, harap uykulara ve yalnızlığa alışacaktık günün birinde. ayrı dünyalara kaçışımızın bedeliydi tüm bu yaşananlar. çok acı veren. ikimize de. ya da sadece sana. ve fazlasıyla bana.
--spoiler--

etkileyici ve umutsuzluk pompalayan bir son. Fare kapanı benzetmesi gerçekten çok yaratıcı.

tanım: en masum duyguları hedef alan fare kapanının aslında hayat kapanından daha az acı verdiğini vurgulayan bir öyküdür.