bugün

- ama ben karımı seviyorum dedi adam.
titreyen sesinin fark edildiğini anlamış ve bundan rahatsız olmuştu. sesinin tizliği ve titrekliğine odaklanan dikkati dağıtmak için eli ak düşmüş şakaklarına gitmesi bundandı
kadınsa abartılı derecede rahat, kendinden emin ve cüretkârdı.
- ama genç ve güzel olan benim dedi dudaklarında insanı mıknatıs gibi kendine çeken zehirli bir gülüşle…
son cümle söyleyene göre bitirici son darbeydi. genç kadın şimdi oyunu bitirdiğine emin kanepeye rahat bir şekilde yerleşmiş “ uzattığın yeter, artık, yanıma gel” der gibi bakıyordu.
haklıydı da... aynen kadının dediği gibi karısı yaşlı ve ona göre çirkin sayılırdı. mantık dolu bu gerçek(!) acımasızca adamın yüzüne çarpıldığına göre karar vermesi isteniyordu.Karar vermek durumundaki adam, tercihini kesinlikle ona yani bu cümleyi söyleyen genç dilbere doğru yapması gerekiyordu. fakat tam tersi oldu.
adam, genç kadının son cümlesinin yani, “genç ve güzel olan benim” sözünün altında ezilmek ve kibirli güzele doğru eğilmek yerine adeta derin bir sarhoşluktan uyanır gibi "hayır karım" demişti.
evet, şimdi zihni berraktı. o stresli hali gitmiş yüzünde rahatladığına işaret olan bir gülümseme gelmişti.
- karıma gidiyorum dedi.
çünkü aşk, senin ve tabi ki söylediğin o söz kadar bencilce değil. kendi tarafına yonttuğun “tekil” düşüncelerinle birlikteliğimizin hatta hiçbir birlikteliğin imkânı yok. sen sadece kendini düşünüyorsun. kendine âşıksın. çünkü beni ya da bizi değil kendini seviyorsun. oysa ben eşimden hiç böyle bir cümle duymadım. o hep” biz” dedi.
genç kadının şaşkın bakışları arasında adam, yaptığı hatadan dönmenin verdiği rahatlamış ama yine de hata yapmış olmanın suçluluğuyla ve “acaba affedilir miyim?” düşüncesiyle kapıdan dışarı çıktı.
- Eveet çocuklar. Enteresan şeyler konusunu Ahmet bize okudu. Şimdi size soruyorum. Hayatında hiç konumuzda olduğu gibi ilginç, enteresan şeyler yaşayan, gören, duyan var mı?
- Örtmenim ben söyleyeyim mi?
- Tamam, Hasan söyle bakalım. Merve sen niye ağlıyorsun kızım?
- Örtmenim Mustafa saçımı çekiyor.
- Mustafa bak kızdırma beni! Evet Hasan sen devam et…
- Örtmenin biz geçen yaz tatilinde köy gitmiştik Bütüüün herkes otururken bir köpek çıktı. Herkes köpek hakkında konuşmaya başladı. Sahibi köpeği bağlamalıymış, birine saldırabilirmiş, hatta geçenlerde birinin ciddi bir şekilde yaralamış.
- Örtmenim Mustafa yine saçımı çekti.
- Mustafaaa! Evet Hasan
- Sonra örtmenim bir de oturduğumuz yere yakın tuvalet gideri akıyordu. Herkes tuvalet gideri hakkında konuşmaya başladı. Sahibini ikaz etmek gerekmiş, bu gider açıktan olmazmış, kapatılmalıymış, insanlar hasta olurmuş hatta geçen bir çocuk ciddi bir şekilde hastalanmış.
- Örtmenim çişim geldi tuvalete gidebilir miyim?
- Hayır Selim, teneffüste git. Bak arkadaşın bir şey anlatıyor.
- Daha sonra örtmenim. Köyümüzün çevresi çoraktı. Herkes ağaçlar hakkında konuşmaya başladı. Köyde ağaç yokmuş. Herkes evinin önüne ağaç dikse köy yemyeşil olurmuş, ağaçsızlık yüzünden köy çok çirkin görünüyormuş. Hatta başka köyün biri dağları bile yeşillendirmiş
- Örtmenim! Kemal top getirmiş.
- Teşekkür ederim Hasan. Fakat ben daha ilginç şeyler demek istemiştim. Burada ilginç şey pek göremedim.
- Fakat örtmenim bitmedi ki?
- Anladım benzer örnekler vereceksin değil mi?
- Evet ama sonu ilginç.
- Hadi söyle bakalım sonu neymiş?
- Örtmenim bence ilginç olan bunların söylenmesi değil.
- Peki neymiş?
- Bu konuşmalar geçen sene de aynen yapıldı. Hatta daha önceki sene de... Babama sordum: “Ben otuz altı yaşındayım her sene köyümde insanlar bir araya gelirler, aynı konuları, hep aynı cümlelerle konuşup dururlar” dedi. işte ilginç olan bu. Değil mi örtmenim?
- ….
O….. işte, ne olacak! Namusunu satan, ahlaksız, kirli bir kadın. Kim mi? Şehrin en lüks pavyonuna yeni gelen o kadın var ya, o işte! Adı Gülizar mıymış neymiş? Bütün şehrin dilinde… Sen nasıl duymazsın kız? Her yerde bir Gülizar’dır almış gidiyor. Nereye gitsen hep onun adı. Gülizar şöyle, Gülizar böyle…
Geldiği pavyon dolup taşıyormuş. içerisi erkekten geçilmiyormuş. Bilmem ta nerelerden onu dinlemeye, seyretmeye gelen müşterileri varmış. Akıllarını başlarından alıyormuş ya zilli! Tam dediğim gibi. Şehvet salyaları akıtanlara meze olmuş bir kadın işte! Belli ki işinde çok mahir! Boşuna mı o… dedim. Her gün bir erkeğin koynunda sabahı ediyordur.
Hepsi böyle değil mi zaten bunların? Şehrimizi kirletip gençlerimizi yoldan çıkarmıyorlar mı? Ur bunlar ur! Düne kadar tertemiz denilen masum gençler bir bakıyorsun yolu kaybetmiş olmuyorlar mı? Kocalarımızın aklına girip de yuvalarımızı dağıtmıyorlar mı? O kadar boşanmalar var. Kim sebep? Tabi ki bunların yüzünden...
Şimdi yalan yok! Gülizar denilen karı da çok güzelmiş ha! Bir boy varmış sanki selvi ağacı. Teni desen gümüş… Gözleri yeşil yeşil bakıyormuş. Saçlar altın sarısı… Duymadın mı gerçekten kız! Herkes söylüyor! Geçen bana da yan komşu Hatice söyledi! Ne bileyim o da nereden duymuşsa artık... Çocuk gibi masummuş dedi. Masumluğu roldür ya onun ben bilmem mi?
Bak esas ne diyeceğim. Dün gecede neler olmuş benden dinle. Şarkı söylemiş. Sesi de güzelmiş kahpenin ha! Türkünün ortasında ağlamasın mı? Numaradır tabi! Bir yandan ağlıyor bir yandan söylüyormuş. işinin erbabı diye boşuna mı dedim ben…
Esas olanlar bundan sonra. Alt mahalleden Zeynep’in kocası Selim’le arkadaşları içmiş içmiş odasına dayanmışlar. Zaten her akşam kapısına dayanan illa oluyormuş… Ha işte! Hırgür çıkmış yine... Bereket versin kapıda görevli Rıfat koymamış adamları. Hangi Rıfat mı? Kürt Rıfat canım! Nilgün’ün kocası. Kovmuş hepsini, hatta bir ikisini de pataklamış mı ne?
Bu bizim Rıfat’ta acayip biri... Sana ne adam. Kadın o yolun yolcusu. Alışıktır o. Sen hangi birisini kovacaksın? Niye başını belaya sokuyorsun ki? Onun gibi bir temiz, yiğit birinin öyle pis bir mekân da çalışmasını da alamam ya her neyse…
O fettan kadını ne yaptığını diyeceğim bak şimdi. Çağırmış bu Rıfat’ı. Korku içindeymiş. Her tarafı zangır zangır titriyormuş güya... Teşekkür etmiş. Tabi tabi göz yaşları içinde ağlamış, sızlamış…. Bir iki söz daha söylemiş. “Sen yiğit adamsın, Allah yavrularına bağışlasın” falan filan işte. Bir de kirli diline Allah’ı alıyor yılan… Sonra ne istemiş ondan biliyon mu? “Ne olur beni evine götür, hanımını çocuklarını göreyim,sabah yakın, onlarla bir kahvaltı yapayım” demiş. Yaa görüyon mu sen işbaz fettanı. Yuva yıkar bunlar yuva! Ama Rıfat’ta hak ediyor ha! “Tamam” demiş o da. “Giyin gidelim.”
Rıfat’ın evi şurada şehrin dışında bir gecekondu biliyorsun. Namusuyla yaşayan bir mahalledir canım orası işte. Bereket versin sabahın erken saatleri. Kimsecikler yokmuş. Yoksa millet ne der? Ne işi var onun gibilerin böyle temiz mahallelerde.
Nilgün bacı kapıyı açıp da Rıfat’ı ve Gülizar’ı öyle görünce aklı başından gitmiş tabi. Dedik ya bacım kadın afet. Eşi korkmasın da kim korksun? “Eyvah” demiş “sonunda korktuğum başıma geldi” Biraz Rıfat’tan çekindiğinden biraz Gülizar’ın ustalığındandır içeri buyur etmek zorunda kalmış.
Dediklerine göre çekingen bir hali varmış Gülizar’ın. Utangaç köylü kızı gibi elini öpmüş de müsaade istemiş girebilmek için Nilgün’den. Yaa! Demiştim işte ne kadar usta, bak gör.
ilk isteği ne olmuş tahmin bile edemezsin. Banyo. Ahlak ne gezer bacım. ilk defa geldiğin bir evde sen hemen banyo de. Bizim Nilgün bacı da saf saf gitmiş kendi hazırlamış kadına. Kim bilir belki de etkilenmiştir kız o halinden. Temiz havlular koymuş. Sobayı yakmış, sabunu, tarağı getirmiş. Gülizar o banyodan tam iki saat çıkmamış. Vallah diyorum tam iki saat! Aile dışarıda beklemiş tabi.
Hanımefendi banyodan çıkıp nihayet gelebilmiş sonunda. Masa hazırlanmış. Çocuklar merak izlemişler kahvaltı masasındaki misafirlerini. Böyle bir misafirleri önceden olmamış ki hiç! Fakat Gülizar hiç yemek yememiş. Sanki ilk defa yemek yiyen birilerini görüyormuş gibi sadece bakıyormuş. Dikkatle, hayran hayran işte…
Yok canııım! Bildiğin bir kahvaltı masası. Her zamanki masaymış işte. Peynir, zeytin hazırlamışlar. Sıcacık ekmek ve çay tütüyormuş masada. Ne kadar ısrar ettilerse Gülizar hiç yememiş. Sadece onları öylece seyrediyormuş. Çayın bardağa boşaltılmasından tut da çocukların birbiriyle itişmesine kadar her şeye öyle dikkatle ve hayran hayran bakıyormuş ki şaşırsın.
Esas şeyi anlatmadım daha.. Namusuz karı, film artisi... Gözlerinden yaş süzülmüş, ağlamaya başlamış. Bizimkilerde yufka yürekliler. Hemen toplanmışlar başına. Ne oldu, ne istiyorsun diye sormuşlar.
“Abla” demiş Gülizar Nilgün bacıya. “Kusura bakma. Belki gelmemle huzurunuzu bozdum. Fakat yıllar var ki böyle bir aile ortamı hasretiyle yaşıyorum. Bilmiyorum belki çocukluğum aklıma geliyordur. Ben de sabah kalkar anam, kardeşlerimle kahvaltı yapardım. Her gece rüyamda bir ev ve içinde anne baba ve çocuklar görüyorum. Toplanıyorlar bir masanın etrafına kahvaltı ediyorlar. Uyandığımda inan sanki gerçekmiş gibi tüten çayı görüyor, çocukların cıvıltısını duyuyorum. Ne olur yuvana, çocuklarına sahip çık. Aha şu kızlarına kol kanat ger. Gözünden gayrısına güvenme. Kusuruma bakma belki ayıp ettim gelir gelmez banyo dedim. Gelir gelmez sana zahmet verdim. Fakat evine dışarıdaki halimle yıkanmadan girmek istemedim. Bilirsin işte hani camilere türbelere de pis girilmez ya. Burası da kutsal değil mi?Bir aile ocağı da kutsal değil mi? Burası da Allah’ımın sevdiği yerdir değil mi?
Yaa işte böyle! Ağlamış, ağlamış… Sonra da çekip gitmiş.
Yapmazsan adam değilsin.