bugün

ey hayat!

birinci vazifen içi boş, temiz ciğerlerime tenefüs etmekti.
biraz emrivakiydi...
çocuktum ve biraz tadına baktım diye canımı okumak esas amelindi.
nimetlerini, kaşıkla verip, kepçeyle almak aşağılık bir ironiydi.
yasak olan her şeyi zevkli ve dayanılmaz kılmak güzel bir oyundu.
üstüne de günah yazıp kara kaplı deftere işlemen ve manevi dünyada göte girebilecek şeyler olarak kakalaman ayrı bir komikti.
tanrıyla korkutup, dinle koruman neyin nesiydi?
zeka verip, düşüneni, sorgulayanı, merak edeni, araştıranı günahkar bellemek haliyle ilginçti.

içini kötülükten kurum bağlamış insanları, güzel rollerle iyi belleyip aramıza salman, bu karmaşayı hengamiyi peydahlayan;
iyiyi aslında sırf içinde kötülük olmadığı için, ayak uyduramadığı için veya kötüye yönelmediği için dışlayan hatta ileri gidip kötü belleyen bu zihn-i fakiriyeti bu egoizmi, bu denli sadizmi bünyende barındırman senin için yaptığım şu anki konuşmayı fazlasıyla pekiştirmesi de oldukça seksi.
mevcudiyetinin en büyük temeli buydu.
bu temel iğrençliklerini gözler önüne seren en kıymetli hazinendi.

ey tanrının vaad ettiği hayat! işte sen altın bir kasede içinde zehirle ve kötülüklerle sunulmuş iğrenç bir kokteylsin.
muhtaç olduğun kudret insanlara sunduğun o iğrenç kokteylde mevcuttur!