bugün

Tanım lazımmış, bir şarkı adıdır aynı zamanda ibranice bir kelimedir hristiyanlar için tanrıya şükür babında birşeymiş. Gelelim asıl mevzuya sevgili sözlük, bu şarkının dize dize son 5 ayımı anlatmasına..
En başından başlamak istiyorum, ilk kez saçımı okşamasından; kamp denilen o sarmaşıklarla, çalı çırpıyla kaplı, yıkık dökük yere gittik beraber, birer kahve aldık yanımıza ta yukarıdan, evet, üşenmedik o kadar yolu taşıdık o kahveleri. Sevmezdi pek belliydi yüzünden ama sırf ben seviyorum diye eşlik etmek için içerim dedi. Aşağı kadar titreye titreye indi, koluma tutunarak, köpeklerden tırsarak. Oturduk masaya deniz fenerine sövüyorduk yine gözümüzü alıyordu çünkü her 6-7 saniyede bir. Denizin sesi, sessizlik, gece, o titrek eller, hepsi birbirine karışmıştı. Öyle güzeldi ki; herşey orada bitip orada başlıyormuşçasına, öyle sessizdi ki boğazımızdan fırlayacak gibi atan kalplerimizi duyabiliyorduk. Gökyüzü o kadar güzeldi ki, dizlerine uzandım, seyretmek istediğimi söyledim, bir sigara yaktım, sonra o soru geldi; Saçını okşayabilir miyim? Mhm dedim istemsiz ve titrek bir sesle. O kadar korkak, o kadar usulca okşuyordu ki saçlarımı, elin nerede diye sormak ihtiyacı hissediyordum. olsundu ama onun elleriydi ya o beyaz, minik, zarif eller. istemsizce göğsümün üstünde olan elinin üzerine elimi koydum ve öylece kaldık, saatlerce, sabaha kadar uyuya kaldım. Sabaha doğru ayrıldık. Ertesi gece yine aynı, haftasonu, yanıma geldi, ilk filmimizi izledik (aşkların başlangıç klasiği, bir korku filmi tabii ki) haftalardır olan yakınlaşma çabaları sona ermişti artık bariz sarılıp el ele tutuşuyorduk, ilk öpücük.. Yıldızlar yere yağıyordu, meteorlar o sikimsonik tepeyi dövüyordu, dışarda çakallar geceye ağlarken bir ceylanın peşindeki bir kaç kurttan en hızlı koşanı sürüden ayrılıp ateşe fırtınaya yağmura rüzgara aldırmadan avının üzerine atlamak için son deparını atıyordu! Tüm dünya sanki beşik gibi sallanıyordu etrafımızda, güneş ışığıyla aydınlanan o toz zerrecikleri havada dans ederken film falan hikaye olmuştu, ilk kez dudaklarımızın tadına bakıyorduk, bunca öpüşmüş sevişmiş bir bedene ikinci kez değen aşk, o bedeni alıp yıkamış, temizlemiş tertemiz bir şekilde sahibesine altın bir tepsinin üzerinde sunuyordu. Kokladım yüzünü, saçlarını aşk kokuyordu! Musmutlu aylar geçirdik, aramıza kimseyi sokmak istemiyorum dedim, inandıramadım sözlük! Onu sadece kullandığıma, başka sevgililerime gitmesinden korktuğum için böyle yaptığıma inandı, ortamdaki kızlardan biriyle aynı anda kırıştırdığıma inanıyordu, ne saçmalıktı ama! Kalbimi de mi duymuyordu acaba? Neyse üzülme dedim derdin buysa hadi gidelim, kafeye elele girdik, herkes acayip acayip bakıyordu sözlük, ne ayaksınız lan siz dediler "kes lan sevgilimi getiremiycek miyim yanınıza diye yapıştırdım suratlarına" öbür kızın surat paramparça meğer benle ilgili hikayeler anlatıyormuş bizimkine.. Gece bittiğinde elini tutup bitti mi şüpheler? dedim bitti dedi. Anlaştık mı başka sorun olmadığına? anlaştık dedi. O gece efsaneydi be sözlük film izledik müzik dinledik konuştuk dertleştik, tekrar tekrar sevdik aşık olduk, öyle bir sarıldık ki sözlük, kaburgalarımı kırıp onu kalbime bastırmak istiyordum, adeta bir sanat eserine dönüşmüştük saatlerce öyle kaldık, öyle uyuduk, öyle uyandık. Sonra geldi fırtınalar bir bir, ağladık üzüldük, kızdık birbirimize, darıldık, barıştık, ama her seferinde biraz daha ciddi, biraz daha yalnız. Hepsinde birilerinin fişeği vardı oysa, ne kadar odaklandıysam acaba yavruma, göremedim hiç birini.. Gözlerime bakarak söylediği Sezen şarkılarını, yaramaz gıdıklayışını hiç unutmayacağım. kokusunu üzerime bırakmasını, saçlarını tişörtlerimden toplamamı falan. Her dinlediğimiz şarkıda içimizin titremesini, arşınladığımız kadıköy rıhtımını, ailemle tanışmasını, tanışmaya giderken hayatının endişesini yaşamasını, sabahın 8inde uyanıp geç kalıcaz diye sağı solu birbirine katıp giyecek birşey bulamamasını, makyajını otobüste telefonumun ön kamerasından yaparken trollemelerimi, habersiz çektiğim selfieleri, videoları.. Aynı gün herşey bittiğinde yorgun argın vapura yürürken çıktı karşımıza o çingene, çekti köşeye etti dualarını, ellerimizi birbirine tutuşturdu, her birimize birer karanfil verdi, sonracüzdanımdan çıkan o elli tlyi iç etti gitti, duası da bir işe yaramadı bir yastıkta kocayacakmışız falan fistan işte.. Vapura bindik, ne kadar öküz olduğumu anladım tekrar, çünkü ona hiç çiçek almamıştım sözlük! o iki saçma sapan sarı karanfili öylesine bastırıyordu ki göğsüne düşmesi korkusuyla, sanki bir düşse, bütün gökyüzü bir aynanın parçalanması gibi tuzla buz olup başına yağacaktı. ilk işim ona bir tane gül almak olacaktı eve gider gitmez.. Vapura bindik jelibonu paylaşmaya çalışırken haftasonu çılgınlı alışveriş listemizi yaptık ve yola koyulduk. Rıhtımda yürüdük, halay çekenelerin arasından yürüdük, oynayan çocukların, sokak zanaatkarlarının, eğlencenin, hüznün buğusundan yürüdük, balık ekmeğin kokusundan, meyhanelere doğru, ne güzelmiş dedik haftaya birine gidelim mutlaka diyerek. Elimizde poşetlerle herzamanki mekanımıza çektik, oturduk, birer fincan kahve söyledik, birer sigara yaktık ısınmaya çalışırken.. Ellerimiz hiç ayrılmıyordu, halaydaydık hep, hep flash tv idik, hatta öyle hoştu ki kafamız belki yıldız tilbe bile olabilirdik. Geri döndük eve, tekrar sarıldık, uyuya kaldık.. Ertesi hafta ayrılacağımız barizdi oysa. Şimdiden çökmüştü melankolisi, o gidecekti, ben de.. akşam üstü yanıma geldi songün çantamı toplamama yardım etti, kıyafetlerimi birbir katladı, hepsini düzeltti, kokusunu bulaştırdı.. toparlandığımızda bir sarıldı ki, öyle kaldık bir süre, hafifçe esen rüzgara aldırmadan, öyle kaldık dakikalarca, kokusu burnumu doldururken bir elim başını hafifçe göğsüme bastırıyordu diğeri de kavrayabildiği kadar sıkı kavramıştı kürek kemiklerinin bir tık aşağısını, elleri gücü yettiğince sıkıyordu göğüs kafesimin tam altını, kalp hizamı, böylece uzunca bir süre kaldık..Zaten hep te öyle kalacağız sözlük.. Ertesi sabah ailesi geldi, tanıştım oturduk kahve sohbet muhabbet derken kaynaştık iyice kahkahalar falan aile hikayeleri dedikodular takip etti.. Giderken doyasıya öpemedim bile, bırak öpmeyi sarılamadım bile sadece kuru bir sarıldım, hoşçakal, seni seviyorum..dikkat et.. yanağına minik bir öpücük.. Saçları savrulmuştu öyle hafifçe.. ipeksi boynunu son okşayışım olacağını nerden bilebilirdim sözlük bilsem daha sıkı sarılır daha sıkı öperdim! Sonradan yüzüme vurulacağını bilseydim.. Böyle yargısız infazlar olacağını bilseydim keşke sözlük. Bir ay ölüm gibi geçti, yokluk, hasret, katmer katmer özlemlerle, mesajlarla, hayal kırıklıklarıyla vs.. Geri geldim.. bir ay daha geçti.. benden de geçti sözlük benden bir ömür geçti. Ona sarılamadığım her gün, her gece, her an çok üşüyorum. kışın tişörtle gezen ben kazak giyiyorum üzerine mont, olmuyor, titriyorum çocuklar gibi. Sigara, içki ot bok derken.. bak işte aynaya baktım yine, ne yaşlanmışım bir ayda be! gözlerim bile yanar oldu odamdaki dumandan. Pencereyi açmayı bile unutuyorum bazı bazı. Geriye kalan tek şey bana verdiği tişörtü, koklamak istemiyorum, her koklayışımda sanki biraz daha azalıyor onun kokusu.. ama kimi kandırıyorum ki zaten ezberimde, kaşının muzipçe kalkmasından saçının ipeksi dokusuna kadar, pembe beyaz lastik tokasından tut da ona verdiğim kolyenin gerdanında sallanmasına kadar! Herşey sözlük, herşey. Hiçbirşeyi unutmayan beynim bunları da unutmuyor işte. Buradayım şimdi artık içmek bile anlamsızlaştı, herşey sanki artık hiç birşey.. O kadar çok söylenti geldi ki kulağıma, dayanamadım sonunda çağırdım, gelmek istemiş bana arkadaşları tutmuş, bana bir şeyler söylenmiş asılsız, salak gibi inanmışım sonunda.. ama yine de.. bilmiyorum, affedebilir miyim herkese karşı bu kadar savunmama rağmen beni bir kez arayamayacak kadar inatçı ve gururlu olmasını.. hiç birşey beklemiyorum artık, seviyorsa da sevmiyorsa da istiyorsa da istemiyorsa da farketmez bu saatten sonra. herşey bir çölün yeşermesiyle başlamıştı, o termobarik bombayla bitki örtüsünden canlılarına kadar herşeyin tekrar yanıp kül ölmasıyla da bitti işte. Çok kırmışım ya seni, paramparça etmişim hani? Ya sen? korkmuyorum artık göreceğim duyacağım hiç birşeyden, herşeyden veya onun gibi şeylerin tümünden. neticede neden korkayım ki? Sana sarıldığımda aynı hissetmeyeceğimi bilirken daha ne kadar kötü olabilir ki..
edit: imla