bugün

Yeni bir 'Hababam Sınıfı' çekiliyormuş... Aynı adlı filmlerin bilmemkaçıncısı. Gerçekten de bu Hababam işi, hababam debabam üretilen bir diziye dönüştü, 'Asmalı Konak' misali.
(Bu kez, ülkemizi saran Amerikan uşaklığı akımına o da uymuş, yeni bölümün adı 'Hababam Sınıfı Forevır' olmuş! Fak yu...)
Günlerden pazardır, hadi azıcık 'nostalji yapayım' da, eski gazetelerdeki pehlivan tefrikalarına, ya da otuz iki kısım tekmili birden eski sessiz filmlere benzedi diyeyim.
Ancak, o tür 'serial' eserlerde aksiyon gelişir, Hababam Sınıfı'nda gelişmiyor. Her bölüm, yeni bulunmuş öğrenci gırgırlarıyla, önceki bölümlerin tıpkısının aynısı.
Araya, çeşni olsun diye beden eğitimi öğretmeniyle fizikçinin aşkı falan da katılıyor... Ama kalıp aynı.
Hababam Sınıfı, gelmiş geçmiş bütün 'okul mavralarının' usturuplu bir sentezidir, ve mektep medrese görmüş herkes tarafından da beğenilir, başta öğrencilikte on sekiz yılını geçirmiş bu fakir olmak üzere.
Özü, 'otuzlu yıllarda' Kastamonu Öğretmen Okulu'nda geçen yatılı mektep gırgırına dayanır (asıl romanda inek Şaban, Tulum Hayri falan geceleri Greta Garbo'nun düşünü görüyorlardı!), ama her yeni gelen öğrenci kuşağı da onda kendinden bir şeyler bulmuştur. Yazılıda kopya çekmemiş, hocanın iskemlesine raptiye koymamış var mıdır?
Ancak, odur işte... Yani, başka bir şey değildir...
Arkadaşlar, gerçekçi olalım, rahmetli Rıfat Ilgaz ne yazık ki büyük bir yazar falan değil.
Mizahçı olarak da bir Aziz Nesin'in eline su dökemez, ancak işte Muzaffer izgü'yle falan boy ölçüşür.
Heves ettim, 'diğer' eserlerini de aldım okuyayım diye, çok ilkel, çok yavan geldi; okuyamadım, yarım bıraktım.
Ama 'solcu' olduğu için Cumhuriyet Gazetesi tarafından ısrarla 'büyük yazarımız' diye pompalanmaktadır. Kendi bilecekleri iş tabii.
Bu düşük ve 'banal' düzey, Yeşilçam ilkelliği ve paspallığıyla da desteklenince, ortaya birbirinden kötü ama halkın çok sevdiği filmler çıktı. Tıpkı Kemal Sunal filmleri gibi.
Olabilir, halkımız Recep Tayyip Erdoğan'a da oy veriyor, bu da kendi bilecekleri şey.
Belki de, hani tıpkı okumamış, hayatta hiçbir hocası olmamış futbolcu oğlanların ota boka 'hocam' diye seslenmeleri gibi, halkımız da bu filmlerde, 'kendi gidemediği okulu yakından, içinden görüyor' da böyle bir tatmin sağlıyor bilinçaltında... 'Ben de okusaydım böyle gırgırlar yaşayacaktım demek ki' diye göğüs geçiriyor...
Eh, 'halk anlasın' diye 'forevır' şeklinde yazılan Hababam Sınıfı Forever bu fakiri kesmez; ben kendi payıma, daha ileri bölümlerini de beklerim bu soytarılığın. Örneğin, 'Hababam Sınıfı Lara Croft'a Karşı', ya da 'Hababam Sınıfında Görevimiz Tehlike' falan gibi. Aslında en güzeli de, Matrix kahramanı Keanu Reeves'i o sınıfa yazdırmak olurdu (Lawrence Fishburne, okul müdürü 'Arap Muzaffer')...
Böylece, 'acaba Türkiye'de milli eğitim gerçek mi yoksa yalnızca sayın bakanın düşlerinde geçerli bir kandırmaca mı' gibi derin felsefe soruları da atabilirdik ortaya...
Tabii, eski kuşaktan bir 'yirminci yüzyıl adamı' olarak, 'Hababam Sınıfı Pardayyan'a Karşı' gibi çeşitlemeleri tercih etmez de değildim ama, ne yapacaksın, çağa ayak uydurmak gerekiyor.
Siz de adamsanız, 'Hababam Sınıfı Asmalı Konak'ta' filmini yapıp Kel Mahmut'la Seymen Ağa'yı karşı karşıya getirin ki, biz ona film diyelim. Örneğin Refüze Ekrem'le Nurgül Yeşilçay aşkı işlenebilir, filmin sonunda Güdük Necmi Özcan Deniz'i vurabilir... Fatih Altaylı arkadaşımız da galasına gider ve çok beğenir. Ancak bu kez, 'gördüğü en müthiş gazeteci' Ertuğrul Özkök'ün kalleşlik edip filmin sonunu kamuoyuna açıklamaması şartıyla!
Filme gitmeye ne hacet, 'memleket filim' be abi!

engin ardıç