bugün

öyle bir söz ki insan sulandırmamak için zor tutuyor kendini.

-abi kendime güvenmiyorum o herif beni döver gibi geliyor
-kaç kaç emperyalist isgal geliyor. *
diğer ülkeleri bilemem, kendi penceremden kendi ülkeme bakabiliyorum ancak. ve gördüğüm manzaradan hiç hoşnut değilim malesef. hemen hemen her dediğimiz, her yaptığımız, her giydiğimiz "büyüyünce de giyer" diye çocuklara alınan iki beden büyük kıyafetler gibi duruyor üzerimizde. ama biz büyüyemiyoruz senelerdir. oysa çocuklar çabuk büyür, bir sene evvel gördüğünüz beş yaşındaki veleti bir sene sonra tanıyamazsınız. ama bizi kim görse tanıyor senelerdir, hep aynıyız, hiç değiş(e)medik. o yüzden, madem çocuklar üzerinden gidiyoruz, meseleye güce güvenememe meselesinden ziyade, ağabeyine güvenip mahalle kavgasına giren çocuk meselesi(!) demek daha doğru olur. tabii bu ağabey üvey ağabey olunca işler değişiyor, bak sana medeniyet getirdim diyenler, senin medeniyetini alıp götürebiliyor(!) medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar ya hani, o diş de böylece kerpetenle sökülüyor!
bilimi üretemeyen, tabulari yikamamis, koydugun yerde otlayan ve toplumlar mahvolmaya mahkum toplumlardir. çünkü hayatin diyalektiği vardir. herdeğisim içindedir. eger ulke olarak hala temcit pilavi gibi isitilip duran bir kaç lesker köse yazarina ekmek cikartan meselerle cebellesiyorsak ne yazik ki muassir medeniyetler seviyesine terfi edemeyiz. ticarette söyle bir şey vardir. eger senden daha zengin birisi ile alim satim yapiyorsan kurallari zengin koyar. bu şu meale gelir. herzaman fakir zenginin kucağindadir. ülkemiz ne yazik ki üretici bir ülke değildir. elindeki öz kaynaklari verimli kullanamamktadir. sehri istanbulda atil durumda bulunan o kadar cok yer var ki bunu ecnebiler almakta ve isletmektedir. biz neden yapamiyoruz bunu? çünkü biz hala üretici sermaye birikimi olarak o aşamayi yapamadik. yatirimlarimiz hala gelir gecer kisa vadeli dayaniksiz mallaradir. en ufak örnek olarak cep telefonlarini verebilirim bu konuda. misal olarak 500 milyon maaşi alan kişinin ilk yaptiği 1 milyarlik telefon almaktir. iste bunu taksitle maksitle falan öder. ama bunu satarken en fazla 400 milyona satar. cunku piyasa dusuktur ve sifir mal alan sapa oturur. ama o kişi 80 kagida aldiği telefonu 50 kagada satarsa daha iyi olur. 600 milyon nerde 30 milyon nerde kiyaslayiniz. halkimiz ticareti anca 20 yuzyılın ortalarinda ögrenmistir ve hala da ögrenmeye gayret etmektedir. bu devlet için de gecerlidir. populist politikalar yuzunden ve politik olarak yapilan hatalar neticesinde 5 sente muhtac oldugumuz gunleri süphesiz yaşi yetenler hatirlamaktadir. bizler elestirme özgürlüğünün iyice bokunu cikartan millet olarak (gerci herseyin bokunu cikartirizo ayri...) fasaryadan seylerle ugrasmakta ammavelakin bunlar bizim gucumuzu emmektedir. ve bu sayede namertler canimiza ot tikamaktadirlar. bizler ne kadar tuketim olursa o kadar uretim yapabiliriz kavramini unutmus milletiz. ve buyuzden dolayi ekonomimiz bombok gitmekte ve piyasada dolasan sicak para kisitli kalmaktadir.

turkiye cumhuriyeti bu caga ayak uydurmak mecburiyetindedir. 20 yuzyili iska gecmemizin
sebeblerini iyi analiz edersek, yuzyilin büyük bölümü kısır cekismelerle gecmtiğini görmekteyiz. sonuc olarakta insan gücümüzü iyi kullanamaktan dolayi ayvayi yemekteyiz. gerci bazi akli evvellerin dediği gibi herkes saksisina sogan ekse bu ülke kurtulur denmez ama domatesi bile üretirken disa bagimliyiz.

yeni dünya düzeni budur alacaksin ki satacaksin. almassan eger malini satamazsin. ithalat vergilerini esek gibi yüksek yaparsan, kimse senden mal almaz. binaeylehen bu da seni anarsi ortamina götürür (ac olan adam asabi olur) ve içten içe cürümeye baslarsin.

ondan dolayi her şeyin basi ekonomidir. ac bir özgürlük(!)tense tok bir kölelik(!) tercih edilir.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar