Tanrım açamadık içimizi
Artık buluşmamız mahşere kaldı.

Ne yelken ne gemi var limanda
Kaçmak bir uzun sefere kaldı.

Mercan bir sahildeymiş gemiler
Bulmak kasvetli günlere kaldı.

Rüştü onur eseri. hemde 22 yıllık kısacık ömrüne sığdırdığı eseri.
GiTMEK YAKIŞTI

Bitti bu hayalin mesud öyküsü
Demek o son öpüş o son bakıştı
Şimdi ızdırabın aynada süsü
Bana azap sana gitmek yakıştı

Göklerin ardında bir gök kurmuştum
Ufku aydınlatan yıldızı sendin
Bir saat misali sende durmuştum
Beni kahredecek son sızı sendin

ismin her bülbülün dilinde sözdü
Kokunu sürmüştü sanki her çiçek
Zaman ya bu garip sırrı da çözdü
Ayrılık yüzüme vurduğu gerçek

Sen duru bir su ben kuru bir çınar
Sana susamıştım bir yudum sana
Yüreğim o zalim kalbini kınar
Neden bir damlanı çok gördün bana

ZAHiT METE.
Değmez dedi.
Yolunu beklerken içtiğim sigaralar ve dün geceden arta kalan ne varsa masada.
Erken saatte uyandım.
Yatak odamın tavanı eğilirken üzerime
Bir saat daha uyudum. Belki iki.
Havada ölü bir romantizm vardı ve bir ninni örttü üzerimi.
Anlaşılmamak acıktırıyordu insanı.
iki gün önceden kalan pizzanın son dilimini ısıtacaktım.
Mikro dalga
Değmez dedi.
Ne kızgındır arka koltuğunda bayıldığım taksici şimdi.
Acaba son bardağım nerede kırıldı.
Karşılıksız sevmek makro bir dalgadır.
Onu anladım.
Oturdum biraz kitap okudum.
Şu hayatta ne öğrendiysem telefon beklerken öğrendim.
Onu anladım.
Bir kitap bitti.
Diğerine geçtim.
Sırtım ağrıyordu nedense.
Uzanmak istedim doğruldum.
Yastık
Değmez dedi.
Küçükken dinleyip unuttuğum masalları düşündüm uzun uzun.
Aklıma hiç biri gelmedi.
Son mesajlaşmalarımıza bakayım dedim.
Telefon
“Değmez”.
Kötü bir gün geçiriyordum.
Buna alışığım.
Kötü bir gün geçirmek beni daha sivri bir insan yapacaktı.
Ne de olsa
Bizi öldürmeyen her şey bize sihirli güçler katacaktı.
Bir sigara daha yaktım.
içki içmek için çok erkendi.
Yeniden doğmak için çok geç.
Başka bir şehirde yaşamak için
Doktor olmak için mesela.
Her şeyi bırakıp gitmek için çok geçti.
Tekrar çocuk olmaya karar vermek için,
Yeni yeni yerler keşfetmek için,
Bir daha sevmek için..
Yarım şişe viski vardı tezgahın üzerinde.
Elim kesme bir cam bardağa yürüdü.
Bardak
“Değmez” dedi.
Seni sevmek seni mutlu etmekti.
Seni sevmek,
Geceden kalan viskiyi gündüz gözüyle şişeden içmekti.
Teşhis edilemeyen bir hastalık gibi.
Genç yaşta başlayan bir bağımlılık.
Gösteriş olsun diye alınıp bir sayfası bile okunmayan kitaplar gibiydi sevilmek.
Seni sevmek adaletse
Tanrılar hüküm giymeliydi.
Ayakkabılarımı giyip çıktım evden.
Biz romantikler deniz kenarında yürümek insana iyi gelir zannederiz nedense.
Sahiller kandırılmışlar ve aldatılmışlarla doludur bu yüzden.
Şimdi bir denize atsam kendimi.
Boğulacağım şey önce kendi karanlığım olacaktır dedim içimden.
Bir resmini buldum
iç cebimde.
Ve ellerim hep yara iziydi.
Bir banka oturdum.
Ölümü düşündüm.
Ölümün ilk işareti
Doğumu düşündüm.
Martıları izledim dans ederlerken.
Rüzgar
“değmez” dedi.
Sonra o biri geldi yanıma.
Gözleri aynı sen.
Merhaba dedi
Dudakları,
Gözleri aynı sen.
Şiirlerdeki kadar korkutucu değildi sonra hayat.
Seni son gördüğümde o bankta oturuyordum ben.
Sana en yakın olduğum şey yırtık ellerimde solgun bir resimdi.
Seni sevmek yapabilmek değil
Yapmasını sevmekti.
Seni sevmek ,
Yokuş aşağı hızla giden patlak frenli bir arabanın içindeyken
Çalan şarkıyı sevmekti.

Banktaydık, oturuyorduk.
O vardı
Ben vardım
O aslında en çokta sendin
Ve bunu neden sonra anladım.
Gülümsedim öylesine.
O sen de gülümsedi.
Sahil
Yeniden aşık olmak için elverişli bir yerdi.
Tam sevecektim seni her yerinden,

Hayat
“girme o topa”,

“değmez” dedi.
Saçmalıyorum..
Yine kendime kastım var bu gece..
Herşey boş herşey anlamsız herşey zifir..
Ötenazi yapasım var düşlerime..
Bir bir yok edesim tarihe gömesim var..
Keşkelerimi ardarda dizdiğim bir urgan var boynumda..
Her ilmeği ayrı bir keşke..
Zamansız açan çiçekler..
Güzelliğini gösterip solgunluğuna mahkum eden..
Buruğum..
Ruhumdaki harabe yüzümdeki ekşilikle yansıyor adeta..
Arabeskvari duygular depreşiyor belkide en derinimde.. Arabeskvari ne demekse..
Mazoşistliğimin aydönümü belki de kimbilir..
Kelimelerim daralıyor kelmelerim boğuyor beni..
Cezalandırıyorlar saçma sapan kurduğum cümlelerle beynimi..
Beynimde zonklayan çanlara eşlik edesim var avazım çıktığınca..
Gecenin karanlığında tiz bir çığlık olup kulakları delmek..
Ordan günahkar ruhlara sızıp hepsini telef etmek..
içimdeki şeytan nöbete kalktı yine..
Git diyor..
Kır diyor..
Dök diyor..
Ama nafile itaat edemeyecek kadar yorgun bu bünye.. Gücüm sadece küçücük belli belirsiz bir tebessüme yeter sanırım..
Onu bile denemeye korkuyorum ya neyse..
'Sus'mak gerek..
'LaL' olmak..
Çınlatmak belkide terapim olan sesini taa içimde...
Bebek, seni ay korusun
Yeni dogmus tay korusun
Ruzgar olsun sana sercelerin surusu
Yuregine sokulmasin acilarin birisi

Sevdalarin kuyusunda isiklanip uyusun
Uyusun da yalim yalim opuslenip buyusun
Buyusun de sirim sirim yigitlenip yurusun.

Bebek seni kelebek,
Seni sevinclerin irisi
Seni merak hareket
Gonca veren bereket
Umutlarin buyusu
Mustularin sayisi
Seni azidisleri
Kuzularin dusleri
Seni kirlar
Seni nar,
Ceren, ceylan sarkilar
Seni ozlemlerin iyisi
Cicek cicek kaysilar
Filiz filiz uyutsun
Cagil cagil buyutsun.

Sana irmaklarin kopugu
Sana kucak kucak yesillik
Asmalarin surgunu
Yuvadaki uveyik
Isik olsun yetissin
Yetissin de
Su dunyanin karalari
Yasamanin yaralari
Yanginlarin ciralari
Kose bucak kacissin.

Bebek, sana nisan olsun coskularin gelini
Koklayasin dilegince yildizlarin gulunu
Dar gununde, daglar senin sıkı tutsun elini
Bebek,
Seni hayat
Seni hayat korusun...

Nihat Behram
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır.

Nazım Hikmet Ran
Ben, seninle bir gün pink floyd dinleyip
Şarap içerken, bunun elitist bir hareket olup olmadığını tartışma ihtimalini sevdim.

David gilmourun parmaklari erdoğan - elitistlik ihtimali
Sükûnla savaşıyor hislerim kıyasıya
Sevdiğini bilirim uykuyu doyasıya
Süslenmek istiyorsan, ruhumu boynuna tak
Bu firûze özgürlük yalnız senin olacak
Bastığın her hücremde otuz sekiz çizgi var
Baktığım her duruşun muammalı bir duvar
Suskunluğun taş gibi, gülüşün berrak değil
Neden vivien kokar baharın, leylâk değil
Gözlerin bir zamanlar toprağın sahibiydi
Bakışların bir tutam gül yaprağı gibiydi
insanlar kıvranırken ejderlerin ağında
Ceylan gibi yürürdün bir hayal sokağında
Yine de, yokluğumun en şüpheli çağıydın
Tenhâlarda ağlayan bir okul kaçağıydın
Karanlık korkutamaz gülüm seni, vururum
Kâtil yüzlü cinlerin karşısında dururum
Yeter ki, o nâzenîn kalbin emir buyursun
Kâinat yıkılsa da yüreğimde uyursun.
iyi değilim Mahbube.
ilk kez bulutlar yük üzerimde
ve ilk kez yolculuk uzun.
Kimse farkında değil
huzursuz olduğumuzun...
iyi değilim Mahbube.
ilk kez yıldızlar dargın bana
ve ilk kez sükûnet uzun.
Kimse farkında değil
mutsuz olduğumuzun.

Eskiden tamamlar gibiydi
her şiiri gözlerin.
Şimdilerde maviliklerin en azılı hasmıyım.
Bir de bıraktım bana dargın
yıldızları saymayı.
Hem küllükler doluydu ağzına kadar,
hem bu saatlerde şiirler gaddar...

iyi değilim Mahbube.
Ne ince alayları seziyorum artık,
ne siyasi tarih meraklısıyım.
Ama ben hep bıraktığın yerdeyim.
Bir Türkmen sagusuyla yine ağlıyorum.
Halâ sıskayım, hafif de kambur.
Yine caz dinlerim, arada tanbur.
iyi değilim Mahbube.
Spor ayakkabı giyiyorum.
Ne kalın sözleri kovalıyorum artık,
ne ceza hukuku meraklısıyım.

Eskiden gezdirir gibiydi
her şehiri gözlerin.
Şimdilerde seyahatlerin en azılı hasmıyım.
Bir de bıraktım bana karanlık
yollara bakmayı.
Hem param yoktu bir kuruş kadar,
hem bu saatlerde şehirler gaddar...

iyi değilim Mahbube.
Bunda suçun çok...

Bleda YAMAN
suskun bir küheylan olup
dalgalandığımız çukur kıyısından
öylece bakıyordu aşk! ..

dalganın ortasında
maviye boyanmış kız-kadın
ıslanmıştı çırılçıplak! ..

balıklar yağdı üstüne
bir burun
iki kulak! ..

yatak oldu deniz....

yatak
tayyibe atay
Ben seni sevmesime severim de toplum buna hazır değil.
oldum olası
bu üçlü sevişmede
üstte gök yattı hep
altta toprak...

almışlar beni aralarına
inim inim inletirler
biri saçımı okşar rüzgar elleriyle
biri gıdıklar durur ayaklarım altını
sesim kıkırdak...

oysa
ne çok yerlerim vardır daha
gezilip görülecek...
bu hayat pahalığında davetiye çıkardım da
bir türlü okuyamazlar adresini
ya okula gitmemişler
ya da dönmüyor dilleri
ikisi de salak!..

yar varken yani
onlara mı kalmış beni okumak!..

lakin
bıktım bu sevişme sahnesinden
“arada bir yer değiştirsek” derim de
duymazlığa gelir rejisör
ama
söylenir diğer taraftan:
“seyirci bu sahneyi ister
sen nasılsa ölüme tutsak?!”

biraz düşününce hak veririm ona
bir göğü kucaklarım sonra
bir öperim toprağı...
farkına bile varmadan
abandone olurum her sabah...

grup seks
tayyibe atay
Keşke dinlediğim şarkılara bulaşmasaydın.
En sevdiğim melodilerle vurmasaydın beni.
Hayatıma girdiğin gibi çıksaydın.
Bir çay'a, bir kahve'ye,
Sadece bir muhabbet esnasında,
Kısacık bir cümle olarak kalsaydın.
Bir merhaba ya da bir hoşçakal olarak,
Dilimden uçup giden o anlık bir ifade olarak kalsaydın.
Ne sen beni, ne de ben seni
Hiç ama hiç tanımamış olsaydık.
Keşke,
Keşke yüreğimde bir sancı değilde,
Yolda yanımdan geçip giden bir yabancı olsaydın.

- saat oniki -
neden yapıldı sanki
bizim mahallenin
tek kubbeli cinler hanı?
bir imamı var cübbeli, sarıklı, sakallı..
ne zaman beni görse
“destur!.” der nedense
sözde Allah’ın adamı(!)

onunla kıyaslayınca kendimi
ağır basar sübyan yanım:
çünkü;
aşka batırılmış bir yürekle
kuşa ‘dur’ diyen gönül taşırım...

selamünaleyküm!

hadi
aç be gülüm kapını!..
selam getirdim sana tanrı buyruğu
bir de
bizim ellerde giyilen çiçekli
belden kesik fistanı...

altı göl yatağı; balık besler
üstü iki kubbe: süt şeker
daya ağzını!..

işte şimdi görmeli bizi
bizim mahallenin
tek kubbeli cinler hanı imamı
adım gibi eminim
unutup desturu, günahı, tanrı'yı
kendinden geçer...

daya ağzını
tayyibe atay
usulca uzat dudaklarını!
çiseleyen yağmur;
elifine kar,
elifine yar gibi...

usulca uzat dudaklarını!
susayan toprak;
ölümüne sevda,
ölümüne kor gibi...

usulca uzat dudaklarını!
efildeyen yaprak;
dürümüne karanfil,
dürümüne bal gibi...

usulca uzat dudaklarını!
bitmeyen dua;
güzeline el,
güzeline nur gibi...

usulca uzat dudaklarını!
çeliklenen demir olsun dudaklarımda;
bir ben bükeyim,
bir ben bileyim tadını...

uzat dudaklarını
tayyibe atay
Yaşadığım her gün, aldığım her nefes,
Dayanılmaz bir acı artık bedenimde.
ızdırabla dolu, çekilmez bir kahır,
Bu öylesine bir yük ki omuzlarımda,
taşıması zor, ağır, çok ağır.
çökmüş her yere sis, her yer bulanık.
Zihnim alt üst olmuş, anılar karışık.
Durmuş benim için bütün saatler artık.
Dönmüyor sanki zamanın çarkları.
Acıtıyor ruhumu, geçmişin yaraları.
. . ismail oral . . .
'Gene on beş sene evvel gibi Gazi geliyor,
Gene on beş sene evvelki kadar yükseliyor.
Gene başlarda oturmuş, gene göklerde başı;
Yıldırımlar gene bir eski silâh arkadaşı.
Ölümün bitmeyen ufkunda yatarken gene sağ;
Bir avuç toprak olurken gene yüksek, gene dağ.
Gene bir memleketin satveti bir tek emeli.
Koca bir yurdu tutarken gene sapsağlam eli.
Çürüyen göğsü için tâkı zaferler gene dar;
Gene sağdır, gene sağlamdır O, hem dünkü kadar.
Ona matemle... Hayır, sade taabbüdle eğil;
Ölüdür; doğru, fakat öldüğü hiç belli değil.'
Babamın öldüğü gün birine aşık olmuştum. Bazen öyle olur her şey üstüste gelir.
Polis olmasaydım katil olurdum çünkü sahici bir sarstıntı sahte bir dengeden iyidir.
Binlerce ceset binlerce katil ve bir evlilik gördüm.
Seni intihar ettiğin gün tanıdım kızım.
Seninle o gün barıştım.
Şimdi sadece geceleri yapayalnız ve yalınayak anlayabildiğim şeyler var.
Şimdi benim de yalanlara inanmaya ihtiyacım var.
Bütün çaresiz insanlar gibi... Dağılan bir okul gibi...
Acılarımız da birbirine benziyor artık kızım.
Birbirine benzeyen parmaklar gibi ama her birinin eşsiz bir izi var.
Bazen gözlerim dalıyor karanlıkta ama fısır fısır konuşmaya başlıyorsun yine kulağımın dibinde.
Hiç susmuyorsun ağlamama asla müsade etmiyorsun.
"Her şey affedildi babacık" diyorsun, "hiç ayrılmayacağız" diyorsun.
"Keşke hep yanımda olsaydın" diyorum öyle konuştuğunu duyunca.
"Bu kış çok kar yağar belki beraber kayboluruz" diyorsun sen bana
Ama kar taneleri birbirine benzemez ki kızım...
Cesetler de benzemez...
Ama bir cinayet başka bir cinayeti hatırlatır her zaman.
Koşan atlar düşen atları hatırlatır.
Yağmur yağar.. durur.. tekrar başlar...
Yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir. Beşikten mezara kadar...
Karanlıkta herkesle çarpışabilir insan.
Yalan mı söylüyorum sana? Affet beni kızım affet!
Bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı ki kızım!
ÇIPLAK

Bereketli göğüslerin
Dudakların aşkla ıslak
Cennetten kovulan ırmak
Yatağımda çırılçıplak
Her gece gürül gürül ak
Yıkık yönlerimi götür
Umutsuzluğumu yıka
Yarına beni değiştir
Geldiğin yerlerim yeşil
Gittiğin yerlerim kurak

Necati CUMALI.
Umut veya bir ümit artik ne dersen de,
iste bunlar bağlıyor beni bu hayata.
Bazen ufacık bir gülümsemen,
Bazense teninin sıcaklığı...
Ama sebebi hic değişmez,
Hep sen, yalnızca sen...
*gercegintakendisi
Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak.
Ah Muhsin Ünlü
Önce "Galata Kantosu" okunur Ece Ayhan'dan sonra da bu;

bana mübeccel anlattı ben dinledim düşsel leşleri
anlattı ben de dinledim onikisi de deli olan kardeşleri
şair şairken yazdı bu şiiri düzayak hanesinde
bir şiir gelişti o gece o ceneviz kerhanesinde
galata çin'de değil şairin içindekinin
çiçek pasajında çiçekçi dükkanı var milinski'nin
bir şiir biliyorsun ayakta bira içebilir
bir şiir nereden baksan şairini seçebilir
üç galata gecesi diyorum gözleri ahu
milinski söylesene peki bu güzel avrat otu da kim yahu?
kayıkta kızcağızı boş bırakmamışlar bir an
bu kahır o çiçek bahçelerine yaraşmaz ivan
şairin uzak ablasızlığı ve içinde denizin
bacakları mübeccel'in ve gül lekeli bir benizin
şair zırlamadan anlat dedi (anlat!)
anlat kimlerin yüreğinde kız kulesi gibi grev çivileri var!

geceleri galata'da gülerken bacaklarımız uzamış...
alıştık artık ölüme...
diyeceğim şu ivan milinski
ölüm için ayırdık geceleri gülerken...
galata'da...

Saian-mübeccel şarkısı lirikleri.
Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
her şey naylondandı o kadar

(ekmek vardı tereyağı vardı utanılacak bir şey yoktu
...bir şey daha yoktu ama kavrıyamıyordum)

turgut uyar'ın aynı kafayla yazdığı iki farklı şiirinden.
biri bile patlamaya yeterdi oysa..
NOW WiTH TREMBLiNG HANDS

The nights are cold and quiet
I was alone and without
The ordeal of attracting ends
Life was uninhabitable.

Happy days that we're together
Now I remember one at a time
Color of her eyes, wet lips
Overflowing with love gaze.

I would not smile because of missing
Happiness was read from the eyes
You were so very cheerful, so many were sweet
Cheerful state where they are now, where are you?

Longed to memories, to love, to be loved
While it is possible that you would not if I
With pain, grief alone would together with
Volunteers would be miserable moaning.

Now with trembling hands, old eyes
You'll come a day I wait for you.
yılmaz erdoğan - kendim ve hepimiz hakkında

https://www.youtube.com/watch?v=AJpOYnZjnRw