bugün

suphi benim canım ciğerim
kimse bilmez nereli olduğunu
susar akşam oldu mu
bir cebinde das kapital
bir cebinde kenevir tohumu...
(bkz: yusuf Hayaloğlu)
(bkz: kilim mektebi)
ne ben sezarım
ne de sen brütüssün
ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün
artık seninle biz ' DÜŞMAN ' bile değiliz..
Güneşli bir bahar günü o bilindik ağacın altında
Olur da bir kuş ötüşüyle düşerse o şarkı akla
'Keşke'li dünleri
Olamayacak yarınları
Yaşanamayan bugünü hatırla.
sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler, yalan her şey gibi aşklarınız da.
yaşamı ölüm diye anlatıyorlar size yalanı gerçek diye.
ne leylakların tomurundan haberiniz var.
ne önünüzden kara bir tabut gibi geçen geceden.
sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler, yalan aşklarınız da.

alıntı.
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın, ağulum
Günahımsın, vebalimsin. Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum,
Gökte ararken yerde bulduğum,
Karadutum, çatal karam, çingenem,
Daha nem olacaktın bir tanem?
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın..
II
Sigara paketlerine resmini çizdiğim,
Körpe fidanlara adını yazdığım,
Karam, karam,
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt, buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekun azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan,
Kibrit çöpü gibi kırılan,
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan,
Artık otlar, göstermelik atlar gibi bedava yaşayan,
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum. Netmiş, neylemiş, nolmuşum,
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül,
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmus, yıkanmış adam olmuşum. Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun...
(bkz: Bedri Rahmi Eyüboğlu)
Edit: imla
'Do 
'You know nothing? Do you see nothing? Do you remember 
'Nothing? ' 
I remember 
Those are pearls that were his eyes. 
'Are you alive, or not? Is there nothing in your head? ' 
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
istanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
Çok pis akrostiş yazıyorum. iddiamdır.

Uykumun gelmediği en yorgun halimde
Lambadan süzülen ışıkla belirir düşüncelerim.
Umarsızca geçen hayatım
Darmadağın hayallerimi toplayabilir mi?
Ağzımdan çıkan her cümleyi,
Gönlümden dökülen her parçayı eski yerine koyabilir mi?

Söyleyin tek bir hamlede nasıl dağılır tüm dünyası insanın?
Öyle pişmanım ki
Zamanın tek ilaç olduğunu söylemeyin sakın!
Lütfedip geri gelmeyen zamanın nesi ilaç olabilir ki?
Üzülmemek elde değil.
Kaderimse elde değil.
senin gönlün daima meshur ve musahhardır, mazursun

gammın ne olduğunu asla bilmedin mazursun

ben bin gece sensiz kan ağladım

sen bir gece sensiz kalmadın

mazursun!

attila ilhan'ın bir şiir kitabında okumuş ve çok sevmiştim.
ahmet gazzali`ydi sanıyorum.
görsel
Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekliyor beni bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta koşuyorum ardından.
italyanca konuşsaydım sever miydin beni?

ingilizce Almanca falan olmuştur tabi de

Eminim hiç italyanca bilen sevgilin olmamıştır.

Ben şimdi kursa gitsem,sen beklesen.

Beklemesen bile çok ileri gitmesen.

Ufak tefek yakınlaşmaların olabilir ama ileri
gitme olmaz mı?

Neyse işte ben kursa gitsem.

iki seneye sökerim sanıyorum, malum kafam kalın biraz.

Sonra gelsem yanına.

Calvino'yu Dante'yi v.s kendi dilinden okusam.

Gözüne girermiyim o zaman?

italyanca konuşmayı öğrenirsem sever misin beni?

Doğru düzgün bir adam olsaydım sever miydin beni?

Kavga etmesem, küfür etmesem, tesbih çekmesem.

Bak şimdi sen beni seversen

sen şimdi beni bir sev var ya.

sevinçten ortalığın .mına korum..

Pardon pardon, küfür yok,

Valla son olur bu etmem bir daha.

işe gider eve döner efendi efendi takılırım.

Doğru düzgün bir adam olursam sever misin beni?

Toplumsal duyarlılıklarım olsaydı sever miydin beni?

Mendil satan çocuklara dertlenip

Nesli tükenen hayvanlara içlenseydim.

Ne bileyim işte bu petrol sızdıran tankerlerin anasına avradına..

Yok ama küfür yok doğru.

Bu petrol sızdıran tankerlere protesto mesajları falan çekseydim

Yoksullukla mücadele eden sivil toplum örgütü gibi şeyler var ya hani?

Gerekirse onlara bile üye olabilirim.

Toplumsal duyarlılıklarım olursa sever misin beni?

(italyanca Konuşsaydım Sever miydin Beni.. / Ali lidar )
5 dakika önce yazdım. Muhtemelen kötü beğeniye hitab eder. Olsun.

(gel)

ah kadın bir bilsen özlemimi
ve çağrımı duymuş gibi çıkıp gelsen
ömrümün son baharıdır bu
çiçekleri solgun bahçemin
kurumuş yapraklar ağaç dallarında
üç güne bu dallar soyunur
büyük bir sessizliğe gömülür her şey.
gel sen de tanıklık et istiyorum,
kaçırdığımız ne çok şey var.
insan güzel bir filmi bile yalnız izlemek istemez
ben bu ömrü sensiz heba ettim
düşündükçe kahroluyorum bir bilsen.
gel duygularıma ortak ol, hissettiklerini anlat.
üç gün yaşayalım birlikte bana yeter,
üç gün benimle ol,
diğer bütün günler senin olsun
bunca yalnızlık yetti canıma,
bunca güzellik yalnız yaşanmıyor.
eğer gelirsen,
şarkılar söyleriz birlikte gözgöze
o sevdiğimiz makamlardan ardı sıra.
saçlarını severim geçip giden yılların hasretiyle
sevinçten ağlarım senden gizli gizli
o zaman ölmek umrumda olmaz
üzülmem ölecek olduğuma.
sana sevilmenin ne olduğunu anlatırım, içimde bırakma.
sana güzelliğini anlatırım daha ne?
sana senden bahsederim, gözlerinden
sana benden bakmasını öğretirim
sana seni seven bir adamın gözlerini bırakırım
sana seni kimin gerçekten sevebileceğini söylerim,
ve ayrılığın en acısını da yaşatırım
yine de avunacak çok teselli bulursun.
hadi çık gel nolursun üç gün benim ol,
diğer bütün günler senin olsun...

nacizane.
Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
Göğsümün içinde ateş var gibi

Bazı nur içinde, bazı sisteyim
Bazı beni seven bir göğüsteyim
Kah el üstündeydim, kah hapisteydim
Her yere sokulan bir rüzgar gibi

Aşkım iki günlük iptilalardı
Hayatım tükenmez maceralardı
içimde binlerce istekler vardı
Bir şair, yahut bir hükümdar gibi

Hissedince sana vurulduğumu
Anladım ne kadar yorulduğumu
Sakinleştiğimi, durulduğumu
Denize dökülen bir pınar gibi

Şimdi şiir bence senin yüzündür
Şimdi benim tahtım senin dizindir
Sevgilim, saadet ikimizindir
Göklerden gelen bir yadigar gibi

Sözün şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir
Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi

Başını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi

Sabahattin ali - çocuklar gibi
mis gibi şeftalinin sırasıdır şimdi.
haziran maziran derken o da çıkacak.
aldatılmış ruhum çıkacak.
adım deliye çıkacak.
mehmet taner
bu kış günü nereden aklıma geldiyse...
Kente yanlızlık gelirdi sen uyuyunca
Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında
Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi
Aşkın içimde solardı adın bahardı

Eteğini koştururdun sokağımızda
Sokak sus pus olur sana bakardı
Bilmezdin gizliden izlediğimi
Gözlerim gözlerinden korkardı
Hatırlıyorum adın bahardı

Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin
Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidişin
Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi
Yüreğim yol boyu ardından ağlardı
Hatırlıyorum adın bahardı

YILMAZ ERDOĞAN.
Bir ilkbahar sabahı
Kabanıyla, karlar içinde günüme gelen sen;
Mucizem,
Milyonda bir görülen yaram
Anne eli değmiş sana'm.
Binlerce gün yaşlanmışım sensiz
Aman da aman.
Gözlerinin akdenizinden öperim.
bir ayaz olur, üşürüz
gece vakti...

sokak kedilerinin sığınak aradığı, kar vakitleri.
burnumdan alkol soluduğum sızma öncesi zamanlar.

her zaman, sen; her zaman sen.

ankara
bildiğin gibi değil artık,
ben de..

sarhoşluğumu severdin
sana yazdığım sarhoş dizeleri.
ben senin nefes aldığın havayı, kirlettiğin dünyayı...
hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
uzak uzak yıldızlarla çevrilmiş kainatın
karanlık boşluklarında akıp giderken zaman.
ve bir sigara daha ölür
senin ardından.
Bulut mu olsam,
Gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
Yosun mu yoksa?
Ne o,ne o,ne o,
Deniz olunmalı,oğlum,
Bulutuyla,gemisiyle,balığıyla,yosunuyla.

Nazım Hikmet Ran
Rü'yâ gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle,
Her ânını, her rengini, her şi'rini hazdan.
Hâlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle!

Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan
Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde;
Mehtâb... iri güller... ve senin en güzel aksin...
Velhasıl o rü'yâ duruyor yerli yerinde!

Yahya kemal'in geçmiş yaz isimli bu şiiri elimizden kayıp giden mutlu anların bir nevi ağıtıdır. Ve bu anların bir daha geri gelmeyecek olmasını bilmek insan için tam bir yıkımdır.

insanın en büyük cezası bilinçli olmasıdır. Bilinç ise acıyla beslenir.
ey karanlığın çocuğu zaman
niye saklanırsın kuytu köşelerde
üçe bölüp birle çarpmadılar mı bizi,
senle.
gencin yüreğindeki aşkta gelişmedik mi
gönlümüzdeki çizgileri ters düz etmedik mi
ne ara çekildin o görünmez tellere.
ışık patlamaları soldu,
arayışla sürtünen havadaki eller
dikenlerin ile pelte pelte kara oldu.
ey kendini daimle arttıran bela
aydınlığın ve yokluğun hakimi olan zaman
yaşlılığımızı nereye kadar omuzlayacak
o sonsuz üstünlüğünle ördüğün tuzak.
hepimizin tanrılığının sonunda
durağan boşluk başlar.
kardeş kardeşi niye ebedi boğar
aynı noktadan gelmedik mi zaman?
bir ölüye aldığım çiçeğin özgürlüğünde
sen yine kendini göstermezsin
anamıza bilmem neden söversin
yokluğun rahmine dönelim zaman.
insan, insan olduğu kadar var
yoksa kim hatırlardı çoktan göçenleri
dünya malı yalnız bir ömre kadar
yoksa giyer miydi ölüler cepsiz kefenleri