bugün

KON

Kon kon konn
Kon aşka kon

Don don don
Don aşka don

Seni sevdim en son
Sınava soksan beni on alırım on
On alırım on on on

Aşksız çok ağırdım
Hem de ton ton
Ne milyar yeterdi ne de trilyon
Ne sen taşırdın beni
Ne de kamyon
Seni sevdim tanrıma şükür en son
Hafiflendim uçtum gittim kon kon
Şu kalbim sanki kuş sanki balon
Şu kalbim sanki kuş sanki balon. .........(büyük şair ajdar)
'Gül diye kokla güz dalgınlıklarını
Umut tacirlerine yüz verme sakın
Yenilirsen dövüşerek yenilmelisin
Hiç kimseye verecek hesap kalmamalı.'
"anlarım bitkiden filan ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin

"içinde benzetmeler olan" kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok. "

"Yazdığım bütün şiirler
Sana başlayan bir kitap için önsöz
Sana bakmak
Bir beyaz kağıda bakmaktır
Her şey olmaya hazır
Sana bakmak
Suya bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak
Bütün rastlantıları reddedip
Bir mucizeyi anlamaktır
Sana bakmak
Allah'a inanmaktır"
(bkz: Yılmaz Erdoğan)
nereye gittiğini biliyorum.

sen bilmiyorsun.

beni kaybettiğin yere doğru gidiyorsun.
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden…
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…
Bir sabah uyandığında
Herşey çok farklı olacak
Günaydın sesimi duymayacaksin
Seni merak eden soran gozlerim olmayacak
Ve sen çok uzuleceksin
Başka yerlerde başka şehirlerde sevginin hiç var olmadığını düşünerek yaşayacaksın
Nedensizce harcanan hayallerimmis.
Yanlış insan için çok doğru hislermis.
Yırtıp at içimdeki tüm renklerini, yak birer birer
Ve vur sana adanmış bütün yasaklanmış aşkları
Geri sar dün neler yaşandıysa eğer
Nedenden sonrası kadardı çünküler...
Dağıt ve karıştır kararsızlığa karşı
Senden sonrasına daha çok var
Sahi Nerede Kalmıştık?

Viranşairi
 
Kuş Koysunlar Yoluna

Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden,
kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum,
kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım,
ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.

Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına?
Niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına?
Niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.

Nilgün Marmara

https://www.youtube.com/watch?v=8fqmYnktOJQ
Uzak bir ışık sadece,
Üzerimde yarattığın ,
yalnız bir hayal,
Her sabah bir masal ,
Söyler seni bana,
anlamadığım kadar,

Kalbim senin her anında kaybeder,
Yağmur yağar diye bekler,
Rüzgarlarda oyalanır gecelerinde düşler ,
Sana hasret olur yanar,
küllerinde yeşerir sana sorar,
Uykusuz ve yalnız,
Sessiz ençok da sensiz..
gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider 
bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında 
yanlış adresteydik,'kimliksizdik' belki
sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar 
biz mi yanlızdık, durmadan yağmur yağardı 
üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken 

gidersen kim sular fesleğenleri 
kuşlar nereye sığınır akşam olunca 

sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu 
sustuğun yerde birşeyler kırılıyor 
bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun 
adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına 
öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor 
bir de seni ekliyorum susuşlarıma 

selamsız saygısız yürüyelim sokakları 
belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar 
geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar 
adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız 
yüreğimize alırız onları, ısıtırız 
gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam 

gidersen kar yağar avuçlarıma 
bir ceylan sessizliği olur burada aşklar 

fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında 
durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler 
ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde 
menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri 
bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak 
yangınları anımsatıyor genç ölülere artık 

bulvar kahvelerinde arabesk bir duman 
sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere 
bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun 
isyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim 
sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın 
devriyeler basıyor karartılmış evleri yine 

gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür 
bir tufan olurum sustuğun her yerde
(bkz: ahmet telli)
seni de kırdılar içimde kırdılar
karanlık camlardan sular akıyordu
şimşekli bir boşlukta saat vurdu
beni de kırdılar belki yalnızdılar
belki onların da çocukluğu yoktu
bütün şarkılara kapalıydılar
bir genç kız değmemişti saçlarına

beni de kırdılar ben artık küsüm
yağmurları yağmıyor ağaçlarıma
sularından içmiyorum susadım ama
beni de kırdılar soğuk bir ölüm
çevik bir bıçak gibi çakıldı aklıma
oysa bir şarkıyım yeniden doğan günüm
bütün şarkılara kapalıydılar...

attila ilhan. evet.
elbet bir gün
belki burada
belki kara toprakta...
dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben
müşterisiz
mütemadiyen ağlamaklı
için için eğlenceli
temiz...
çevresinde çizgifilm hayvanlarının oynaştığı
bir çin lokantasıydık dağlarda senle ben
bir tahta masa, iki iskemleyle sınırlıydı ülkemiz!
Gönlümden Türklük taşar, gözümden mertlik akar
Üzerime taburla, Moskof gelse haklarım.
Kininin ateşinde kendi kendini yakar,
Bir Moskof boğazına geçmezse parmaklarım.

içimdeki ateşi ben asla küllüyemem,
Atamdan miras kaldı bana bu Moskof kini.
Ömrüm yüz yıl sürse de tam yaşadım diyemem,
Silahım patlatmazsa bir Moskofun beynini.

Domuzlara çiğnetmem tarladaki darımı,
Meş’aleler tutuşur gönlümün ateşinden
Allahım; vücudumdan kopar ayaklarımı,
Eğer koşmayacaksam bir Moskofun peşinden.

Beni köyden köye at, dağdan dağa sür beni
Nerde olsa öperim toprağını taşını.
Sal eceli Allah’ım şu anda öldür beni,
Eğer ezmiyeceksem bir Moskofun başını.

Tahammül sona erdi, sabır son hadde girdi,
Ey Türk, yine tarihe zaferlerin yazılır.
Çünkü; senin dinine yeni bir madde girdi,
Bir Moskof öldürenin sevabı bin yazılır.

Halil Soyluer
toz gibi dağınık, bulut gibi nemliyim.
bilmem hangi gecenin, hangi günündeyim?

Seni özlüyorum.
Ne hasta bekler sabah
Ve ne genç ölüyü mezar
Ne de şeytan bi günahı
Seni beklediğim kadar.
sana geldim,
neden bilmiyorum...
umarsızca,
sana geldim...
geldiğimi biliyorsun,
seni görüyorum,
beni izliyorsun...
kalbinin atışını duyuyorum,
titreyen perdenin arkasından,
görüyorum seni,
sana geldiğimi biliyor,
bana bakıyorsun.
ordasın,
geçen sene olduğun gibi,
ondan önceki sene gibi,
bir önceki sene gibi ordasın.
sen o perdenin arkasında.
ve o lanet olası gururun da yanında.
o hemşinli damarın.
lanet olsun ona,
oradasın ve beni görüyorsun,
hissediyorum...
biliyorsun,
biliyorsun her bedende aradığımı senin tutkunu.
biliyorsun...
oradasın işte,
o lanet olası perdenin arkasında.
sen ve senin o lanet olası gururun.
3 senedir aynı yerdesiniz,
acı çekiyorsunuz işte.
allah belanızı versin.
yok yok, vermesin.
katiyyen vermesin...
kıyamam ki ben sana,
ne yaparsan yap,
kıyamam.
sen orada dur,
ben burada.
böyle iyi,
her sene gelirim ben bu vakitler,
iyi böyle,
acı çektiğini görmek iyi.
içim soğuyor...
elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk
**********************
sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk
*************************
sisler bulvarı'nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarıda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlayacaktım
yenikapı'da bir tren vardı
**********************
sisler bulvarı'nda öleceğim
sol kasığımdan vuracaklar
bulvar durağında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar
sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin
ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!
**************************
sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı
ıslak kaldırımlar parlıyordu
durup dururken gözlerim dalıyordu
bir bardak şarabda kayboluyordum
gece bekçilerine saati soruyordum
evime gitmekten korkuyordum
sisler boğazıma sarılmışlardı
**************************
bir gemi beni afrika'ya götürecek
ismi bilmiyorum ne olacak
kazablanka'da bir gün kalacağım
sisler bulvarını hatırlayacağım
kırmızı melek şarkısından bir satır
lodos'tan bir satır yağmur'dan iki
senin kirpiklerinden bir satır
simsiyah bir satır hatırlayacağım
seni hatırlatanın çenesini kıracağım
limanda vapur uğuldayacak
*************************
sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçları yatıyordu yoksuldu
bütün yaprakları sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul'du
öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yalnızlık bana dokunuyordu
**********************
eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabah ezanında yağmur yağmasa
şüphesiz bir delilik yapardım
hiç kimse beni anlayamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım
belki kaçarken vururlardı
**********************
sisler bulvarı'ndan geçmediğim gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yalnızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor
tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
aksaray'da ışıklar yanıyor
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum


Attila iLHAN
Telgrafın tellerini kurşunlamalı”
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.

Gamdan dağlar kurmalıyım
Kayaları kelimeler olan
Kırk ikindi saymalıyım
Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
Baştan ayağa ıslanmalıyım
Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.

içimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden alıverirler kara haberini
Okul dönüşü bir trafik kazasında
Can veren oğullarının.

Bir de gencecik âşıkların yüreklerini bilirim
Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
Örneğin Hint Okyanusu gibi derin
isyanın kapkara sularına dalan.

Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden almıştır.

Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
istanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.

Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
incir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
içinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü

Güzler bilirim ülkeme dair
Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
Kalbim gibi
Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
Titreyen kenar mahalle çocukları
Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.

Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde
Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.

isyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.

Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Eller bilirim haşin hoyrat mert
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
Her kırışığı sorulacak bir hesabı
Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.

Bütün bunların üstüne
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim.

Erdem BAYAZIT

https://www.youtube.com/watch?v=irSuAwMkoFU
ve sen gelmiyorsun,
çünkü gelmeye kendin ihtiyac duyana kadar beklıyorsun.
Başkalaşan Aşk
 
Adını anmak güzeldi,
dost ağızlarda sana dair cümlelerin
ıslatılması...
Adını anmak...
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...
Biraz gülünç, biraz sitemkar...
güzeldi...
Adının Türkçedeki yankısı özeldi...

Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı,
Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında...
Denize amors durup, yüzüne
cepheden bakmak güneşli bir mavilikte....
güzeldi..

ipe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak,
yüzünde
Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi...

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum
şimdi...
Cümlelerimiz öznesiz...Umursayan yok,
Kanlıca'daki yoğurdu...

ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir
aşkın mührüdür artık...
 
Yılmaz Erdoğan
uzun yolculukların yorgunluğu yüzünde
ellerinde; tüm vedaların parmak izleri
biraz daha beyaza benziyoruz bu gece
sesimiz solgun çiçekler gibi eğiyor başını.

bir gökyüzü çiz ve yediye böl
her katında bir güvercin uçur
sen, ipek saçların ve güvercinler
şimdi daha bir beyaza benzedik.

şehirler arası yolculuk filmleri, bilirsin
hüzündür, merhamettir az biraz da yalnızlık

otogar kokusu ne acayiptir bana
her şey kayboluyor senden yana
sümbülün morluğu kayboluyor önce
sonra gözlerinin ışıltısı boğuluyor karanlığın içinde
işte şimdi beyazlandık bir sevdaya hallice.
FiLM

Bilsem ki istanbul'u terk ettin,
Adım atmam bir daha bu şehire.
Mutlu değilmiş her son
Seyrettiğimiz flimlerde öğrendim,
Film koptu derim,
Çeker giderim. ...................(bu bir lcb şiiridir)
öh bu rap diyecekler olacaktır elbet ama çağdaşı bir çok şairi bine katlar orhan gül'ün kalemi bu bir gerçek.

izlendi, ihanetin gizleri.
gizlendi, cinayetin izleri.
ölüm, günahları temizledi.
hangi katil cana kıyarken böylesi titizlenir?
kim seni hem öldürüp hem de canlı tutar?
kim ruhumu esir ederken ölümsüzlük yutan?
iyi de kim öc alabilir ateş tutup suya?
nitekim şahsi iradenle inanmışsın buna.
bana yoksun desen, sana varım demem.
sana yoksun dersem, bana varım deme.
öyle de sen; yüzünü buza gömer yemen.
sen öyle istesen, sana döner yolum gene.
yoldan çıkmadım, yolu kaybettim.
ben aklımı, aklım seni kaybetti rahmetli.
hak sahibi beni, ben de seni affettim.
bileklerim bir çuval zinciri mahvetti.
zincirden kurtulmanın çok acı bir yanı var.
esaretten beter hür olup ulaşamamak yanına.
ellerinde hala öldürdüğün aşığın kanı var.
kim, nasıl girdi, anlamış değilim kanına.
sevdiğini söylemek şimdi mi ayıp oldu?
doğduğundan bu yana sevmiyor mu adem oğlu?
ben sana hala açım, sen ne ara doydun?
hükmüne karşı, şiirden ince boynum!
şiirden ince boynum, kılıçtan kalın.
güzel bir sözün yanında kılıç tahta kalır.
elçiler, gamsızlar ülkesine haber salın.
geliyorum, yanıma ölüm, kılıç, kalkan alıp.
cesaretimden değil, korkumdan.
her şeyi ezberledim, sorgun var.
zihnim cümle ezberinden yorgun da,
hafızamda yerin fazlaca, denizde bol kumdan.
bu keder niye mi?
bu keder benden uzaktasın diyedir.
bu kader diye mi?
bu kader değilse, bu tüm olanlar niyedir?
öylesine mi? sanmam.
herşey öylesine olmaz, an var.
ölesiye mi? yanmam.
güneşle aramda, bir gölgelik dam var.
beni koruyabilir mi? asla.
seni içimde korur yıllar, kalbimde paslan.
sevmektir hastalığı, kalbimdir hasta.
kalbimin hastalığı, pastan.
kirden, kirlilikten, yastan!
birlikte yaşadığım bu ayyaştan!
direnmeli doğar doğmaz, baştan!
akıl doğar doğmaz başta!
dil, doğar doğmaz yerinde,
konuşur; ne konuştuğunu öğrenince.
göz, doğduğunda seninle,
dolar; büyüdüğünü görünce.
hafızam bir kartalın göz bebeği.
herşeyin altında sen arayan köstebeğim.
aşk: karmaşık bir söz öbeği.
zihnimi oku, sana karmaşıklık göstereyim.
yine beni aşk başında yakaladın.
beni bu halde yakalayan halime bakakalır.
masumiyet bitti, yaktık ak yakaları!
değiştik ve yapmıyoruz artık eski şakaları.
hiçbirimiz eskisinden daha masum değiliz.
geriye giden tek yanımız masumiyetimiz.
hiçbirimiz dünya çıkmazında mahsur değiliz.
bir çıkış bulmak olmalı tüm arzu ve niyetimiz.
birbirimizi sevmeliyiz!
bir dünyadayız ve buna değmeliyiz!
birbirimizi sevmediğimiz,
her zamana, bir zamanda dönmeliyiz.
en büyük ilham inançtır, unutamazsın.
yazmak hapşırmak gibidir geldi mi tutamazsın.
hapsetsen de çığlıklarını duyarsın.
bu gürültüde vicdanını uyutamazsın.
gecenin sükunetini böler aniden,
terk ediş üzerine söylenmiş maniler.
kulağım işitmiyor karanlığı ahiren.
karanlık seni bulamaz zahidem.
ama sen karanlığı yere tükürebilirsin.
sevdiğini bağır! kükre, bilinsin!
çekilmez inan bu koca külfet ilimsiz.
ağzından bir dua çıksın, bağrına bin insin.
benim duam kabul oldu; yazdım.
harfleri esirgemedim çünkü şiir kazdı.
şiir gelecek yerden harf esirgenmez,
bini geçik cümle, binlerce kelime az mı?
dönmen için değil, görmen için.
güneş bizim için varsa gölge niçin?
gel gör içimdeki gölden içip;
ölümsüzlük ne demektir gölgen için.

gölgesine hasretim, beni güneşten azledin.
unutmak istiyorum yaz nedir.
hatırlamamak en son kim yaz dedi..
hatırlamıyorum bana kim yaz dedi.
her şeye tamam dedim, ne zaman az dedim?
kalbim örf adet bilirdi, insanlar yobaz dedi.
sana körü körüne bağlandığımı sandılar,
haklılardı da böylesine de yobaz denir.
onu elimden alan; unutma!
adım almanı bekliyorum huduttan!
nişan aldım kalbine bir güç, bir umutla.
onu elimden alan; unutmam!
karşına çıkmasamda hatırlarım.
hatırlatır intikamı satırlarım!
onu kurtarıp beni gemimle batırmanı,
unutursam adamlığın hatrı kalır.
benim suçum onunla açılmak.
kendini kaybetmek açıkta.
kaybolmak battıkça,
yüreğin attıkça.
hep aynı noktadayım,
yediğimden beri kafama oklavayı.
ilerlemekten korkmam, hayır.
öğretti bana o gün bugündür korkmamayı.
balığın hafızası tazelenir;
herşeyi su görmek ki mazereti.
göz bebeklerim taze yetim.
taşıyor gözlerimin kaseleri.
birinci haftasında gittiğinin,
fark ettim bütünüyle bittiğini.
bugün, o gün, yedinci gece.
sekizinci gün, resmidir bittiğimin.
korkmaya başladım yavaştan.
krizlerim ha başladı ha başlar.
hiç bir türlü tedaviye yanaşmam.
nefretle de olsa gel ve ya kal aşkla.
ya benim ol beni sevme,
ya da beni sev benim olma.
benim olurken beni sevme,
beni severken benim ol da.
var ol da istersen yar olma.
kömür karası gönlüme har ondan.
yanar gönül evim; karton ya.
atla aşk; içimdeki balkondan.
kaç kurtar kendini yanmaktan.
gönlün ateşime zor dayanmakta.
şüphesiz..
tek kazancım sensin.
sensizken seninle, seninle, sensiz..
istemeden kimse kimseyi sevmez.
kimse kimseyi sevmeden istemez.
şüphe denilen histe dert,
şimdi aşkla nefret aynı pistteler.
dilin kemiği yoktur ama elin vardır.
gönlüm elime bu yüzden dargın.
tutabilirdi kendini, daha ötesi var mı?
var, daha ötesi yangın.
aşkımı tarihe gizlerim, bu giz benim.
bu, bir benim ödevim, bir benim ezberim.
bu benim sınavım, benim sırrım.
yok ederim izleri; parçalar dikizleri.
herşey oldu bittiye geldi, sen bana gelmedin.
bir kurşun attın sakat bıraktın, ölmedim.
gitmeye hakkın vardı kabul ettim,
sakat bırakmak mı olmalıydı önlemin?
değer vermedin mi sahi hislerime?
sana sürünmemi mi istedin hep?
kandırmışsın beni, dolandırmışsın,
varamamışım dolanmaktan istediğime.
bir dairenin çizgisinde hapisim.
rotam güneş, gün deniz mavisi.
söyledim ya müebbet hapisim.
gönderme, sen getir havadisi.
sen; ustalık çağımın ilhamı,
kağıtlara inşa ettim bin hanı.
beni anlamıyorsun ya hani,
bu, bu dünyadaki imtihanım.
neden mutsuzum peki bencilsem?
oysa ben karıncayı bile incitmem.
hor mu görülmem gerekir sencilsem?
döksem, sığmaz hislerim bin cilte.
bu yüz yıllık alfabeye büyük kalır sevdam.
seni anlatacak harfler bir asırdır mefta.
yaşanmıyor asır oldu imrenecek sevda.
konuşacaksan git; dinleyeceksen kal.
gürültüye çıktı, aklım pencereden.
gidiyorsun; yüreğimde tavalar tencereler.
akla küfürler savuran kim bilir kalbe ne der?
aşkta devrimi anlarım da darbe neden?
akgün akova - sen de deniz misin be marmara

yani sen de denizsen be marmara
iki boğazın var diye göl demiyorlarsa sana
canına okurum ben böyle işin
haberin var mı ben altı boğaza birden bakarım
benden sorulur elifimin
benden sorulur dört şeytanımın karın tokluğu
senin istanbulun okula gider mi, kağıt kalem ister mi
çanakkalenin çocuk felci, yatak yorgan yatması var mıdır
adalarından birinin bile ah marmara kara mıdır bahtı

yani sen de denizsen marmara
otur hesapla bak, üç kere daha denizim senden
ama bana deniz diyen yok o başka dava
sarıyerin oralara mavi bir nokta koyan yok
atlaslara falan da yazılmaz tüh ki adım
ne dersen de dünya tersine dönüyor marmara
seni boğazlar besliyor iki ucundan
ben de altı boğazı ay ortası biten maaşla

kızıp köpürme ama
hiç deniz görmesek yutardık belki marmara.