bugün

Sen benim onyedi yaşımsın,
Deli çağımsın...
Sen benim ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın .
ilk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın.
Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim ,
ilk şiirim, ilk kavgam ,
Yaşamı ilk farkedişimsin .
Sen benim onyedi yaşımsın...

Sen benim onyedi yaşımsın,
Deli çağımsın...
Okulu ilk asışım,
ilk kez birine gümüş kolye alışımsın.
Sen benim ilk sakarlığım, ilk tuhaflığım, ilk yakalanışımsın.
Sen benim onyedi yaşımsın

Sen benim onyedi yaşımsın,
Deli çağımsın...
ilk maça gidişim, Cemil Turan'ı ilk seyredişim, ilk sevincimsin.
Ben anamın muskasını nasıl astıysam göğsüme öyle güvendiğimsin.
Sen kim bilir, rüzgarlı eteklerinle
Kim bilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deli gibiyim sensiz
Bu sessizlikle
Seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmet arif - hasretinden prangalar eskittim.
ÜVERCiNKA

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil
Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil
Korkuyor

insanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.

Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.

Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.

Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.

Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.

Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.

Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.

Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

William Shakespeare..
Sende, ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
sende, ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
sende uzaklığı,
sende, ben, imkansızlığı seviyorum.

Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
ve bir avcı istihasıyla etini dişlemek senin.

Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
fakat asla ümitsizliği değil...
Nazım Hikmet.
Ayrılık Sevdaya Dahil
Acilmis sarmasik gulleri kokulariyla baygin
En gorkemli saatinde yildiz alacasinin
Gizli bir yilan gibi yuvarlanmis icimde kader
Uzak bir telefonda aglayan yagmurlu genc kadin
Ruzgar uzak karanliklara surmus yildizlari
Mor kivilcimlar geciyor daginik yalnizligimdan
Onu cok ariyorum onu cok ariyorum
Heryerimde vucudumun agir yanik sizilari
Bir yerlere yildirim dusuyorum
Ayriligimizi hisettigim an demirler eriyor hirsimdan
Ay isigina batmis karabiber agaclari gumus tozu
Gecenin irmaginda yuzuyor zambaklar yaseminler unutulmus
Tedirgin gulumser
Cunku ayrilik da sevdaya dahil cunku ayrilanlar hala sevgili
Hic bir ani tek basina yasayamazlar
Her an otekisiyle birlikte hersey onunla ilgili
Telasli karanlikta yumusak yarasalar
Gittikce genisliyen yakilmis ot kokusu
Yildizlar inanilmiyacak bir irilikte
Yansimalar tutmus butun sahili
Cunku ayrilmanin da vahsi bir tadi var
Oyle vahsi bir tad ki dayanilir gibi degil
Cunku ayriliklar da sevdaya dahil
Cunku ayrilanlar hala sevgili
Yanlizlik hizla alcalan bulutlar karanlik bir agirlik
Hava agir toprak agir yaprak agir
Su tozlari yagiyor ustumuze
Ozgurlugumuz yoksa yalnizligimiz midir
Eflatuna calar puslu lacivert bir sis kusatti ormani
Karanlik coktu denize
Yanlizlik cakmak tasi gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanina donsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapini bir calan olmadi mi hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kugu boynu parmaklari uzun ve ince
Simsicak bakislari suc ortagi kacamak gulusleri gizlice
Yalnizlarin en buyuk sorunu tek basina ozgurluk ne ise yarayacak
Bir turlu cozemedikleri bu olu bir gezegenin soguk tenhaligina
Benzemesin diye ozgurluk mutlaka paylasilacak suc ortagi bir sevgiliyle
Sanmistik ki ikimiz yeryuzunde ancak birbirimiz icin variz
Ikimiz sanmistik ki tek kisilik bir yalnizliga bile rahatca sigariz
Hic yanilmamisiz her an dusup dusup kristal bir bardak gibi
Tuz parca kirilsak da hala icimizde o yanardag ağzı
Hala kipkizil gulumseyen sanki atesten bir tebessüm zehir zemberek ASKIMIZ. evet.
Son kurbanı ben miyim bu şehla bilmeceni­n
aslı bir yasemindir içimdeki gecenin­
böylesine taşır mı karanlığı bir adam­
böylesine kahrını damıtır mı bu şehir­
bir çöl kalır her deprem sonrası elleri­mde
bir yüzün kalır­
yüzün ki, bir yanında yükselir sıra dağ­lar
bir yanında şairler devran olur, bunalı­r

Yüzün işte bu yüzden yasemindir her gece­
yine mi kıskanıyor bahçıvan bebeklerin­
ebedi odalarda uyuyan gözlerini­
yine mi bir mum alevi kıyısında dönence­
gölgesi duvarlara vuruyor meleklerin­

Bir yanı neden eksik deniz fenerlerinin­
sende mi limanları temizleyen bir adam­
ve aydınlık bir rıhtım arıyorsun yenide­n
sanki biri bakıyor içimde bir gemiden­
zamana boyun büken yaralı bir sur gibi­
sende mi bir şehzade bekliyorsun öteden­
bir tufan ortasında çaresiz, mahsur gib­i
gel rüya toplayalım bu esrarlı geceden­

Bir mihr-i müecceldir şehrin karanlıklar­ı
yağmur yağınca birden­
zencilerin bembeyaz düşlerinde gül açar­
turnalar çılgındır, ketum ve siyah­
gökyüzünde gizli tüneller açar­

Yıllar gam bozkırında tükendi bencileyin­
inadına köpürdü dudaklarımda zehir­
ne hazinedir ki hâlâ anlamadı gönlümün­
devasa bir sığınak olduğunu bu şehir­

Duymaz mı benden gayrı, gökteki çığlıkla­rı
bir kağnıyı sadece fotoğrafta görenler­
hayal kırıklığına uğramaz mı yeniden­
yokluğumu seninle aynı safta görenler­
küf yeşili bir dünya bıraktı kollarıma­
boynuma yıldızlara asıp, yafta görenler­
belki de onaracak kalbini çeşmelerin­
birgün seni de bana itirafta görenler ­

Kuş tüyü bir yatakta ölen bir mihracenin­
beyaz elbisesini giyse de bu şehrayin­
aslı bir yasemindir içimdeki gecenin­
yeter ki, koy ufkuma gözlerini aniden­
varlığıma gizemle yaklaşan gözlerini­
bir saray bahçesinde yeşeren lâle gibi­
sonsuzluk ırmağınına karışan gözlerini ­

Hangi demir dayanır bakışlarına, söyle­
hangi dev mahkûm eder savaşan gözlerini­
karayel doyasıya öpüyor yanağından­
umudu sefillerle paylaşan gözlerini­

Bir hayal, serabıyla aldatıyor ülkemi­
bir alev, çığlığımla tutuşturup yaktığı­m
yine aynı sarhoşluk kehkeşanlar uğruna­
yine aynı katafalk, ruhumu bıraktığım­

Gün doğar mı, bilemem, zeval ufkunda bir­ gün yosunlara karışıp sayrılıklar içind­e
bir kara büyü gibi yayılarak her ize­
cellâdını beklemek ayrılıklar içinde­
nedendir esir olmak kuruyan bir denize­

Nasıl böyle dumanlı belirsiz bakışların­
sel suları mı indi paslı kirpiklerine­
ölüm bir kurşun gibi girdiyse yüreğine­
bekle, sonu gelmeyen azabını kuşların­

Yalnız seni arıyor hudutlarımda zaman­
atlasında hep senin hayalini saklarım­
dağılmaz mı bu efkar, bu sessizlik, bu ­duman
neden böyle kıpkızıl akıyor ırmaklarım­

Sana göre ben garip bir canda unutulmuş­
efsunlu bir davada sanık olan biriyim­
oysa bir tayın göğsü kadar nârin ve ürk­ek
ne gurbet kaçamağı, zavallı bir sarhoş­
sadece ihtilale tanık olan biriyim­

Al götür ta öteye ağlayan mektupları­
götür ağzı köpüren atları bu şehirden­
sana dimdik yürümek yakışıyor ey kadın­
bana bir padişahı ağırlamak yeniden­
eteğinden kan sızan gelinliğini al götü­r
götür bu yağmalanmış haritayı evimden­
çocukları öldüren hainliği al götür­

Mahşeri bir hicretin rahmidir niranımız­
bak işte, kıyam üzre, yüzyıllık viranım­ız
tanyeri kalbi midir intizarın, bilemem­
bıktım hafifliğinden dorukta her cüceni­n
bu son infilakı mı bir mezarın, bilemem­
intiharı ben miyim bu meşhur bilmecenin­
aslı bir yasemindir içimdeki gecenin­
belki de, isyanımdır ah ü zarın, bileme­m
Bir kaç devrik mısra oluşturmak için adına kurban ettiğim kelimeler,
Oruç misali suskunluğum.
gözümde ilahlaştırmaya zorluyordu seni...
Oguzhan Karahasan
güneşin batışına yetişmeye çalışan

madencinin gözleriyim

ölmeden önce seni

mutlaka görmeliyim

 

ağır ağır batarken gün

yanan deniz feneriyim

sakın gelme gözlerim kör

bıraktığın ben değilim

 

mutsuz hayat kadınının

olmayan gündüzüyüm

yüzüme tükürülüp

geceyi bekleyen yeriyim.
insanın kendi seçtiği toprak
doğrusu,toprağın kendi seçtiği insan
dirimin geleceğini doğruluyor durmadan

-her şeyden biraz kalır-
diyor birileri, çoğulluk haklılıktır.
kavanozda biraz kahve,
kutuda biraz ekmek,
insanda biraz acı.
insanda biraz mutluluk. -Turgut uyar.
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadi kirik kus merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karsi kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavsanlar daga
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yagmur igri igri düser topraga
Ulur aya karsi kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakisin ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Acma pencereni perdeleri çek..

Zeytin agaçlari sögüt gölgesi
Bende çikar günes aydinliga
Bir nisan yüzügü, bir kapi sesi
Seni hatirlatiyor her zaman bana
Zeytin agaclari, sögüt gölgesi

Zambaklar en issiz yerlerde açar
Ve vardir her vahsi çiçekte gurur
Bir mumun ardinda bekleyen rüzgar
Isiksiz ruhumu sallar da durur
Zambaklar en issiz yerlerde acar

Ellerin ellerin ve parmaklarin
Bir nar çiçegini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadin
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmaklarin

Zaman ne de cabuk geciyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göge bu kadar
Zaman ne de çabuk geciyor Mona

Aksamlari gelir incir kuslari
Konar bahcenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sari
Ahhh! beni vursalar bir kus yerine
Aksamlari gelir incir kuslari

Ki ben Mona Roza bulurum seni
Incir kuslarinin bakislarinda
Hayatla doldurur bu bos yelkeni
O masum bakislar su kenarinda
Ki ben Mona Roza bulurum seni

Kirgin kirgin bakma yüzüme Roza
Henuz dinlemedin benden türküler
Benim askim sigmaz öyle her saza
En güzel sarkiyi bir kursun söyler
Kirgin kirgin bakma yüzüme Roza

Artik inan bana muhacir kizi
Dinle ve kabul et itirafimi
Bir soguk, bir garip, bir mavi sizi
Alev alev sardi her tarafimi
Artik inan bana muhacir kizi

Yagmurlardan sonra büyürmüs basak
Meyvalar sabirla olgunlasirmis
Birgün gözlerimin ta içine bak
Anlarsin ölüler niçin yasarmis
Yagmulardan sonra büyürmüs basak

Altin bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanli kus tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapali gece güne
Altin bilezikler o kokulu ten

Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadi kirik kus merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller

Sezai Karakoc
ne çok isterdim gözlerinin kahvesinde 40 yıl hatrımın kalmasını..
Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma...
Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

Tenim ortaya açıla
Yakasız gömlek biçile
Bizi bir asân vechile
Yuyanlara selam olsun

Azrail alır canımız
Kurur damarda kanımız
Yuyacağın kefenimiz
Saranlara selam olsun

Selâ verile kastımıza
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selam olsun

Dünyaya gelenler gider
Hergiz gelmez yola gider
Bizim halimizden haber
Soranlara selam olsun

Miskin Yunus söyler sözün
Yaş doldurmuş iki gözün
Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun

(bkz: Yunus Emre)
Yirmi Besinci Kısım

Işıkları söndür suna su 
Vapurları duyacağız ha 
Dün gece uykumda sıçradım 
Beni mi çağırdın suna su 
Nereye gideceğiz ha 

Yabancı değil ben kaptanım 
Aç kapıyı suna su 
Büyük yağmurda ıslandım 
Şarabın var mı suna su 
Sabahı bulacağız ha 

Kadehini dinleme çıldırırsın 
Elimden gelmeyen bir o 
Bütün trenleri kaçırdım 
Saatin kaç suna su 
Yarın öleceğiz ha.
memelinka adlı şiirimdir.

iki adet meme olsa;
hem de iri iri.
o kadar güzel olsa ki;
onların sahibi.
güzellikte yarışsalar bir de;
biri ile diğeri.
işte bunları anlatır;
gecenin şiiri.
ay düşünce denize
seni hatırlarım
ince ince yağan yağmur,
iskeleye yanaşan vapur
haydarpaşa garı
seni hatırlarım
ay düşünce denize
kalbim çarpar, telaşlı
bir kuş olur, siyahlar içinde bir kadın
ve yakasında ipiri kırmızı bir gül
seni hatırlarım
ay düşünce denize
söylenmemiş sessiz
bir şarkıydım, tozup
giden bir ilk kar
solgun begonya
kalkmak üzere bir tren
seni hatırlarım.

behçet Aysan
Titreyen ellerimle penceremi
Açtım afaki leyle karşı... Yine
Gecenin gölgeden manazırına
imtizac eylemiş nücumü bahar...

Sihri eb`at içinde şimdi gümüş
Bir sehap andıran miyah uyumuş..
Kalbi seydayı leyl olan rüzgar
Esiyor gölgelerde velvelekar...

Ah o bir aşkı bi-tenahi mi
Geceden, tudei manazırdan
Yükselen rasei humarü buhar?
Sanki hulyayı vasla müstağrak

Sebi bir itri hisle doldurarak
Dolaşan, titreşen kadınlardı...
Sanki bir savti gaibü mühtez
Kalbe bir aşkı bi-vefa yetmez

'Seviniz, muttasıl sevin! ' derdi

Ahmet Haşim. evet.
Sensiz geçen her gün,
Bana ölümdür gülüm.
Akşam bize gelsene,
Kırbaç görsün götün.
Gezinen bir gölgedir hayat, gariban bir aktör
sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur
ve sonra duyulmaz olur sesi, bir masaldır
gürültücü bir salağın anlattığı
ki yoktur hiçbir anlamı.


William Shakespeare
mutlu gorunmek icin sadece susuyorsun
bazen kucuk bir tebessum
bazen yalnizlikla yaptigin sessiz haykirislar
bosa kandirma kendini
yaptigin yakarislar bosa...
iyisi mi zamana birak her seyi
cirpinmayi birak
cunku cirpindikca daha dibe gidiyorsun benligim...
gece şiir senin olsun.
gölgem
bıktim usandim sürüklemekten onu
senelerdir,ayaklarımın ucunda;
bu dünyada biraz da yaşayalım,
o tek başına,
ben tek başıma.
ölursem kabrime gelme istemem
zil takip oyna gul mutlu ol
gozlerinden yas dokulmesin
ebed muddet huzurla dol.

hayda noluyo yav. zorlaniyorum.
kolay yazardim ben. uydururdum.

ozlemim bizâr eder kalbimi
zehirledi hasretin bedenimi.
gelmeyecek son nefesimde gözlerime gozleri.
ebedi beklerim yinede cehennemde bile cenneti yasatacak gözleri.

bu idare eder bak.