bugün

seni ben kallavi sokağı'nda gördüm
sen beni görmedin görmedin
kapıları çaldım adını sordum
söylemediler öğrenemedim
seni ben kallavi sokağı'nda gördüm
bir daha görmedim bilmedim
belma sebil adını yakıştırdım
aklıma geldikçe her sefer
gözlerinin mavisini bitirdim
saçlarının siyahına başladım

kallavi sokağı'nda güvercinler
benim karanlık istanbul'um
bir esnaf kahvesine oturdum
belma sebil ya geçti ya geçer
rüzgarını içime doldururum
kallavi sokağı'nda güvercinler
bunca yıl sönmemiş umudum
nisan değilse mayıs
perşembe değilse pazar
ben belma sebil'i bulurum

Attila ilhan.
Duydum ki, bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

Sen yad eller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

Ey ay, felek harab olmuş, ziyan olmuş senin için
Bizi öyle harab, öyle ziyan ediyorsun, etme.

Ey, makamı var ile yokun üstünde olan
Sen varlık sahasını terk ediyorsun, etme.

Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan
Sen ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.

Âşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.

Şekerliğinin içinde zehir dokunmaz bize
Sen zehri şeker, şekeri zehr ediyorsun, etme.

Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen, hırsızlık ediyorsun, etme.

isyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.

Mevlana Celaleddin’i Rumi
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

işte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Attila iLHAN - Üçüncü Şahsın Şiiri.
Yasamadik hiç
Yıllar hızlıca geçti sadece.
Biz kaderimizi yaşarken oldu ve bitti her şey
Simdi icimizdeki icin genç fakat bedenlerimiz icin çok geç .
Karlı bir istanbul sabahına doğru,
Gece yorgun, ben yorgun.
Aklımda sonsuz kızgınlıklar,
Gece sordu, ben sustum.
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun.git.
gözlerin durur mu onlarda gidiyor
Gitsinler.
Oysa ben senin gozlerinsiz edemem,bilirsin.
C.Süreya
"gözlerin kaç geçer eder dudaklarin kac karanfil" bak yine ozledim seni.
uzunca zamandır görmeyeli seni
bir başka kadın, bir hoş olmuşsun
kollarıma alıp sarmayalı seni
beyaz peynir gibiydin kaşar olmuşsun.

(bkz: beyaz peynir gibiydin kaşar olmuşsun)
Şimdiden bir hatırasın
Bulutsa, tozsa, uçarsa
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın
Ne bir şarkısın,
ne de dillerde nağme adın
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın

Günler izmarit diplerinde biriksin
O zaman mutlaka bir trenle gelirsin
Köpüklerdensin, mavisin, sakinsin
istesen suyun tenine bitişirsin
ellerimi bıraktım, artık bunu sana yazsın
içimde iki yaşlı balık varsa,
içimde biri pulsuz, iki balık varsa
Biri sensen, gelirsen ve yok edersen
Bunu yazmak istiyorum sana
Sonra postalamak istiyorum
Pulsuz bir zarfla
Hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayata

Bu kırmızı oyalarla saçlarımda
Beyaz bir tülbent gibi kalırsam
tenimde, süzemediğim tortularla
Gün olur sararırsa sayfalarda
Bıraktım ellerimi, sana bunu yazsın
Şimdiden bir hatırasın

Kırık kalplerle süslü bir sayfaysan
Camsan, saydamsam, beni kırarsan
Simlerimle sevişirim seninle
O süslü sayfaların üzerinde
içimde iki mutlu yıl varsa,
içimde biri simli iki kadın varsa
Sen, gelirsen ve yok edersen
Bunu yazmak istiyorum sana
sonra postalamak istiyorum
Simli bir yılbaşı kartıyla
Hiçbir mektup artık beni, ikna etmiyor hayata

Şimdiden bir hatırasın
Açmışsa bir sardunya saksıda
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın
mektuplar postaya takılırsa...
Ey aşk sen
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın.

didem madak
içlerinden geçenleri anlıyorduk, söylemediklerini.

Yoksulsunuz, iğrençsiniz, diyorlardı,

ne giysiniz var dolabınızda, ne iki türlü yemeğiniz, ne de paranız,

sevginize karnımız tok, özgürlükse özgürlük bizim için,

Sırıtmaya bile gerek duymadan arkalarını dönüyorlar soframıza.

Oysa biz alın terimizi bölüşürüz, yağma ve harç bilmeyiz.

Tütünü öküz için icat ettik, sürerken bir cıgara içimi dinlensin diye.

Öküz bizsek, hani soluk alacak vakit nerde!

Bu yüzden hor bakıyorlar bize, kanımızı içtiklerinden.

Bencillik en büyük bereket onlara, beylikleriyse

en büyük dolap.
kaç çiçek soldu
hani bu sondu
(bkz: özgecan aslan)
ten kokunu içime çekmeyeli
bazı şeyler bende değildi
pembe deliğini dillemeyeli
akar şırıl şırıl am dereleri.
görsel
Balıklar için deniz lazım,
Sevişmek için işsiz olmak,
Ve geceleri yatakta
Duymamak için tabanların sızısını,
Zengin olmak lazım.

Oysa ıslık çalmak için
Bir şey lazım değil.

Melih Cevdet Anday
içim yine sevinçlerle dolup yanıyor, 
Ruhum sanki deniz olmuş dalgalanıyor, 
Uzak uzak ülkelerden döndüm seferden, 
Yaralarım ağır, fakat mestim zaferden. 
Zafer ümit kaynağının bir çeşmesidir. 
Zafer birçok gönüllerin birleşmesidir. 
Gönülleri birleşenler ölse de bir gün 
Gök kubbede kalacaktır seslerinden ün. 
Gönülleri birleşenler! Selam sizlere! 
Uzaklarda dertleşenler! Selam sizlere! 
Selam sana hücrelerde benzi solan genç! 
Selam sana ey yılları heba olan genç! 
istikbalim gitti diye yaslanma sakın! 
istikbalin değil ruhun Tanrı'ya yakın! 
O yalancı istikbale bir perde indir! 
'Gerçek yarın' unutma ki bir gün senindir! 
Selam sana yavrusundan ayrılan kadın! 
Kim bilir sen gizli gizli nasıl ağladın! 
Ne bir damla göz yaşı dök, ne yasla dövün, 
Sen yaşarken öksüz kalan yavrunla övün! 
Gür sütünle aşladığın erlik cevheri 
Yapacaktır onu yaman bir çeri... 
Tek bir kadın değilsin sen...
Sen bir ocaksın! 
Madem ki bir adın Atsız katlanacaksın! 
Kafkasyada can veren bir şehidin kızı 
Bir eliktir...Yüreğinde erir her sızı... 
Varsın, bağrın firkatiyle yavrunun yansın... 
Yansın,dayan!
Çünkü Sen de bir kahramansın! 
Ey ekmeği alınanlar! Selam sizlere! 
Ey rütbesi çalınanlar! Selam sizlere! 
Kardeş yahut arkadaştır diye evleri, 
Ocakları dağıtılan ülkü devleri, 
Selam size!
Üstünüzde bütün bakışlar, 
Bir gün olur tarih sizi elbet alkışlar! 
Ey ciğeri parçalanan kahpe veremden 
Ne beklersin dünyadaki sahte keremden? 
Ciğerlerin sönüyorken Tanrı'yı andın; 
Tasa etme gerçekleşir mukaddes andın. 
Hepinize sevgilerle coşkun selamlar! 
Şehitlerimiz bile sizi belki selamlar 
içtiğiniz ızdıraplar size kımızdır. 
Bu acılar mazimize selamımızdır. 
En tatlı hayalimdir bu selam benim 
Kırk derece sıcaklıkta erirken tenim... 
Çekiyoruz bunalarak, fakat ne çıkar? 
Ulu Tanrı bizi elbet yargılar. 
Bütün dünya sağırlaşsa o bizi dinler, 
Onun rahmet denizinde ruhlar serinler. 
Ey hırçın genç, ey güzel kız!
Bırakın yası... 
Yeter temiz gönüllerin bizi anması... 
Toprak ana uyuturken koynunda bizi 
Yarınkiler biçecektir ektiğimizi, 
Yeşermesi ektiğimiz tohumun haktır, 
işte o gün ruhlarımız şad olacaktır! 
Selam şanlı mazimize!
Selam yarına! 
Selam zafer ordusunun silahlarına! 
Ey geçmişin yiğitleri! Selam sizlere! 
Ey yarının şehitleri! Selam sizlere! 
Siz tarihe yazıyorken şanlı bir satır, 
Aranızda bulunacak güleç bir batır; 
Atsız oğlu Yağmur denen bu yağız çeri 
Atılarak hepinizden daha ileri 
Güldürecek babasının yanık ruhunu; 
Ruh ve yürek sağırları anlamaz bunu... 
Karışınca gövdem yurdun topraklarına 
Ruhum uçar ırkımın bayraklarına, 
Varlığının sevgisini onlara taşır; 
Kendisi de ay-yıldıza belki karışır. 
Bir gün gelip ırkımızın gürbüz erleri 
Adım adım dolaşırken kutlu yerleri 
'Vaktiyle bir Atsız varmış...' derlerse ne hoş! 
Anılmakla hangi ruh olmaz ki sarhoş? 
Haydi artık dinsin bütün ızdırapların, 
Ufuklardan şanlı bir gün doğacak yarın 
Güzellikle, sıcaklıkla ve ihtişamla... 
Kumandansız hazır olup onu selamla! 
Gönlündeki yaraların kanını dindir... 
YÜZDE YÜZ TÜRK OLDUĞUN GÜN CiHAN SENiNDiR!
''sakarya'nın kan fışkıran toprağından yoğrulup
Unutulmuş pınarlardan doldurulan testiler...
Azgın kuzey yellerinin ateşinde kavrulan
Bağırlardan, dudaklardan susuzluğu kestiler.
Her birinden bölük bölük yumaklanan bulutlar
Şol Ebabil kuşlarınca kanatlanıp, estiler...
Haykırdılar...Can bölünmez, et tırnaktan ayrılmaz! ..
Bozkurt olup, çakalları inlerinde bastılar.
En kudurgan namlulardan boşaltılan ölüm
Döşleriyle göğüsleyip, başlarıyla süstüler.
itildiler, kakıldılar, dövüldüler, öldüler...
Lakin düşen bayrakları burçlarına astılar.
Yaz yağmuru sağnaklardan kırk ikindi gürleyip
Şom ağızlı baykuşların seslerini kıstılar.
Ne dünyalık istediler, ne aferin umdular,
Ne kavgadan vazgeçtiler, ne gücenip küstüler.
Vatan, millet, din ve devlet, alsancaklar hakkına
Dar günlerin erkek aslan sesiydiler...Sustular!''
bir şiir vor bayım
ulaşmak istersen ki
bayırları aşman gerekir
elmaları çalman
ardında yaşamın
bir giz gibi soluk

bazı şarkılarla
acı çekerken yakın
bazı gözlerde
kaybolurken sakın

Bu şiir değil
itirafım
ulan nerede
şiir
bizi küfretmeye
zorlayan edebiyat..
ADIMLA NASIL BERABERSEM
hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan
koşar gibi yürüyüşün
karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün

hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
uzak uzak yıldızlarla çevrilmiş kainatın
karanlık boşluklarında akıp giderken zaman

adımla nasıl berabersem öylece beraberiz
seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye
gönlümüz mutluluğa inanmış olmanın gururuyla rahat
koltuğumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz
ve sonra her zaman her ölümlüye
aynı şartlar altında kısmet olmıyan
gerçekleri görmenin aydınlığı alınlarımızda

hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın

atilla ihan.
Hayatımsın
Bunu bilmeni isterim
En önce bunu bilmeni.
Cemal Süreya
Oraya gitme demedim mi sana, 
seni yalnız ben tanırım demedim mi? 
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im? 
Bir gün kızsan bana, 
alsan başını, yüz bin yıllık yere gitsen, 
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi? 
Demedim mi şu görünene razı olma, 
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl, 
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi? 
Ben bir denizim demedim mi sana? 
Sen bir balıksın demedim mi? 
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın, 
senin duru denizin ben'im demedim mi? 
Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi? 
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im, 
senin kolun kanadın ben'im demedim mi? 
Demedim mi yolunu vururlar senin, 
demedim mi soğuturlar seni. 
Oysa senin ateşin ben'im, sıcaklığın ben'im demedim mi? 
Türlü şeyler derler sana demedim mi? 
Kötü huylar edinirsin demedim mi? 
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi? 
Yani beni kaybedersin demedim mi? 
Söyle, bunları sana hep demedim mi?
Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim.
Şöyle diyebilirim 'yıldızlı bir alemdir gece,
ve o mavi kümeler titreşir uzaklarda'
bir şarkı tutturmuş dolanır gökte gece rüzgarı.
Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim.
Sevdim onu ben severmiş o da beni meğer.

(P.N.)
Senim ben, senim ben.
Dizlerinde çocuk, kollarında kadının.
Abdurrahim Karakoç şiirdir.

Sen Varsın

Gönül tezgahında şiir dokudum
iplik iplik nakışında sen varsın.
Aşk yolunun kanununu okudum
Madde madde yokuşunda sen varsın.

Fikir vadisinden bir ırmak geçer
Eğilir serviler, suyundan içer
Bağrında ay doğar, zambaklar açar
Sessiz sessiz akışında sen varsın.

Öz suyusun hayat denen şişenin
Nedenisin keder ile neşenin
Sevda cephesinde şehit düşenin
Donuk donuk bakışında sen varsın.

Hep senin renginde görünür bahar
Yaprakta yeşilin, gülde kokun var
Yama yama kalbimdeki yaralar
Sıra sıra dikişinde sen varsın.

Gidip de yorulma çok uzaklara
Sen, 'sen'i gel benim içimde ara...
Umut güneşimin mor bulutlara
Girip girip çıkışında sen varsın.
Ülkemizin şu aralarki durumuna ithafen;

Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır.

Nazım Hikmet
güncel Önemli Başlıklar