bugün

En gucsuz ve savunmasiz aninizdan yararlanip, sizi gafil avlayan acidir. Gunu, cevrenizdekilerin yardimi ve hayatin kalabaligi arasinda atlatirsiniz bi' sekilde. Lakin gece yatakta tek basiniza yakalar ve kendini acita acita gosterir bu lanet sey. Gunduze, gunese hasret kalirsiniz her gece. Hani var ya bi sarki "sevenler gece ölür" diye. Sarkinin icerigini bilmem ama yazan kisi olayi dogru yerden yakalamis. Seven kisi her sabah gunesle birlikte dogar ve gunun sonunda 24 saatligine unutmus gibi yaptigi acilariyla yuzleserek bir kez daha ölür.
heladaki bok kokusuna benzser, ne kadar bok o kadar koku.
Tortudur. mevsimdendir deyip geçmek lazım.
insanın iflahını kesen acıdır.
geceleri insanın kendisiyle başbaşa kalması sonucu düşünme eğiliminin bitmiş bir aşka yönelmesi durumu. Ölümcül bir hastalık, gerçekten seven için kurtuluşu olmayan bir labirent.
ne hasta bekler sabahı
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar..
*
Gece çöken diş ağrısından 10 misli daha kötüdür. Çünkü bu acı yüreği acıtır.
önceden mutluluktan midende uçuşan kelebeklerin arıya dönüşüp sokma durumudur..
gündüzler bir şekilde geçirildiği için akşamları dozajı artan acıdır.
sevgiliyi yanında görmek isteyen bünyenin sevgili ile olamaması durumunda yaşadığı acıdır. *
Neden gece çöktüğüne anlam veremediğim hadise. Aynı zamanda 1.derece bir uykusuzluk problemine yol açan bir husus.
insanın en yalnız olduğu, karanlığında buna yardım ettiği ve sol yanın ince ince sızlamasına sebep olan gerek platonik gerek karşılıklı aşk gerek mutlu gerek mutsuz aşk hepsi bir gecede aynı kaderi paylaştığı andır.
gecenin karanligindan istifade ederek koynunuza gizlice sokulan acidir. en hassas, cakralarinizin en acik oldugu anda gelir, isini gorur, acittigi yerde izini birakir, gider. ama ertesi gece mutlaka doner!
(bkz: gece bir neticedir)
(bkz: gece çökünce black metal manyaklığı)
hala saklı bir yerde o görmediklerin
hiç bilmediklerin, içimdeki acılar...
hala kaldı bir yerde o hissetmediklerin,
hiç sezmediklerin,
içimdeki aşk...

geçmişi hatırlatır...
hatırlatır bu yağmurlar...
bu yağmurlarda kaybetmiştim seni.
ve karanlığı hatırlatır...
hatırlatır bu rüzgarlar...
bu rüzgarlar alıp gitmişti benden seni.

ve şimdi sokaklar...
sokaklar yalnızlığa çıkar...
yıldızlar gökyüzüne...
gece olunca bir şeyler çöker yeryüzüne
soğuk ıssız sessizce...

neden hep pencerede bekleyince daha çabuk gelir sanır o bekleyenler...
neden o kaldırımlarda yüzlerini göremediğim insanlardan biri sanırım seni
sen bilmezsin...
bilmezsin nasıl olur insan
nasıl olur aysız gece yalnızken...
üşüdüğünü sanırsın aniden,
ağladığını duyarsın birinin içinde hıçkırarak sessizce...

ellerin... ellerin...
ellerin cennetimdi benim...
gözbebeklerinde kendimi görmek istedim...
istedim bir sabah...
güneş doğarken güneşe gülümsemek,
güneş batarken başımı omzuna dayayıp, kapamak gözlerimi dünyaya...
kapkaranlık bir gecede saçların ellerimde,
ay ışığının ışığı yansırken kirpiklerinden yüzüme...
sabaha kadar yanında uyumak isterdim bir gece...
sessizce...
geceleri karanlıkta, yalnız kaldığında, güzel anıların beyninde canlanması ve gideni hatırlamaktır.
hastalıklar nasıl ki hep geceleri cereyan ederse işte bu da onun bi değişik hali ince hastalık mı desem ne desem...
bir de evli çift arkadaşlarınızda misafirseniz daha da katlayandır. ayrılık, uzaklık, hasrete kahretmektir.
karanlığın verdiği hüzündür belki de.

- ben miyim seni düşünmek için geceyi bekleyen yoksa gece midir seni bana düşündüren.
Boş bir kalp ile uyumaktansa, acı da çekse sevebilen bir kalbe sahip olmanın avuntusuylu uykuya dalma eğlemi
kimi zaman sevgiliden uzaklaşmanın, araya giren yolların ve şehirlerin verdiği acıdır.
ben geceyi tutuyorum, sen nobetini
uzak dag kislalarinda gormuyoruz birbirimizi. *
kimse duymadan hıçkıarak, yastığı ıslatana kadar, yorganı ısırarak ağlamayı öğreten acıdır.