ah dostlarım omuzlarım bu yükü taşıyamayacak!

iki gece önceydi, lodosta soba dumanın geri tepmesiyle karbonmonoksit zehirlenmesi geçiren tipler gibi çırpınarak uyandım yatağımdan. bir acı için dahi olsa fakir tayfayla aynı paydada buluşmamız mı daha çok acıttı ruhumu yoksa derin bunalımlarım mı bilemiyorum ama kan ter içinde uyanmış, mutfağa gidecek kadar dahi tahammül edemeyip vazodaki bambuları fırlatıp suyunu kafaya dikmiştim.
ellerim titriyordu, tıpkı otobüste yer kapmak için alzaymır rolü çeken yaşlı tipler gibi, ışıkları açmış yatağıma uzanmış tavana bakıyordum.

çocukken de buna benzer bir dönem geçirmişim çağdaş annemin anlattığına göre. Bir yaz tatil için gittiğimiz alanya'da döndükten sonra çok garip davranmaya başlamışım. o şen sürekli onuncu yıl marşını söyleyip arkadaşlarıyla çağdaş çağdaş oynayan çocuk gitmiş yerine içine kapanık, kimseyle konuşmayan, mahzun bir çocuk gelmiş.
hatta annemin dediğine göre o dönemde sürekli siyah bir kuyu resmi çiziyormuşum her boş kağıt parçasına, lakin ben bu konuda annemin biraz izlediği filmlerden etkilendiğini düşünüyorum...
ailem bu gerip tavrımı felaha kavuşturmak adına gitmedik psikolog bırakmamışlar, hatta bir defasında cinci hocaya bile götürmüşler beni lakin fayda etmemiş.
en son sorunun çözümünü kendimle baş başa kalmamamda bulup beni gün boyu bir dakika dahi boş kalamayacağım şekilde bale, müzik, jimnastik, spor, dil kurslarına vermişler ki zamanla o travmayı atlatmışım.

işte efendim yine öyle bir süreçten geçiyorum sanırım, öyle ki küçük emrah benim bu halimi görse annesinin tecavüze uğramasını "bir kardeşim daha olacak" pollyannacılığına vurur. tüm gün hüzünlü parçalar dinliyor, hayatı hep bir saçmalık gibi görünüyor gözüme, sürecin daha da ilerleyip bir emo'ya dönüşmemi engellemek için klavyemden "q" harfşnş dahi kopardım.

üstüme çöken hüznün merkezine sarmal merdivenlerle yaptığım yolculuk beni karanlıkla aydınlığın birleştiği noktaya götürüyor.
bir merdivene çıkıyorum ve otobüs camından bakan bir çocuk kadar umarsız kendimi izliyorum.
kendimi, bir don kişot gibi, yalın'ınkinden dahi küçücük ellerimle karanlıklarla çarpışıyorum, kazanamayacağımı bile bile, elimdeki kibritin geceyi çözemeyeceğini göre göre...

ama asıl acı olan bu değil, kazanamayacağımı bilsem de aydınlık yolunda mağlubiyet dahi benim kazancımdır, beni asıl üzen diğer insanların karanlığa savaş açmak söyle dursun, tek başına çarpışan beni vurmaları.

evet maalesef zamanın esirleri kurtarıcılarını taşlamakla meşguller!

özel msj kutumun asla sönmeyen ışığının bu kez çok daha acı bir kırbacı vurmuştu bedenime.

pek çok hakaret işitmiştim bugüne dek, pek çok tehdit, pek çok anlamsız sav. lakin bu hepsinden farklıydı, hepsinden acıydı. sadece ben yoktum bu kez hedefte, tüm kadınlara yönelmişti densiz diller.

ataerkil ve kadını edilgen bir nesne gibi gören bir zihinden damıtılmıştı cümleler;

--spoiler--
forum chat tarzi entry giren kiz sevişelimmi.
--spoiler--

evet ilk bakışta sevişmek gibi aşka dair hoş ve insani bir kavrama atıf gibi görünse de cümle maalesef o denli masum değil.

burda kullanılan sevişme cümlesi argodaki; erkeği eylemi gerçekleştiren ve haz alan, kadını ise edilgen, bir nesne, kirli bir peçete, bir oyuncak ve kirlenmiş bir beden olarak gören s**mek kavramına atfedilmiştir.

işte hayat bu!

sadece bu!

senin insanlık için akıttığın terin, kanın, gözyaşının ödülü bu!

hakaret!

hep beklerdim bir gün biri çıkıp bırakın takdir etmeyi en azından savlarımı bilimsel verilerle, mantıki argümanlarla eleştirsin. çelişkilerimi bulsun, eksiklerimi söylesin, hatalarımı eleştirsin....

ama işte hepsi bu...

fctegk sevişelimmi.

sanırım sarmal merdivenlerden çıkmak gerekiyor, kibriti söndürmek, karanlığa uymak.
yazmayan, sorgulamayan, bir bitki gibi yaşayıp somon balığı gibi yavrulayıp bir huzurevinde ölmek.

yani üstünü örtüp uyumak.
(bkz: ah dostlarım)