bugün

egosunun tatmin etmek için felipe gibi bir topçuyu bitirmesi.
kadro tercihidir. semih şentürk gibi en büyük özelliği daha sonradan oyuna girip gol atmak olan bir futbolcuyu daum, zico, aragones bile ilk 11'de şans vermezken; fatih terim hemen her maç ilk 11'de forma şansı vermiştir.

önder turacı gibi bir futbolcuyu milli takımda oynamasına ilişkin problem ortadan kalkar kalkmaz milli takıma çağırmış ilk 11'e koymuştur ki bunu neye göre yapmıştır. ibrahim toraman, deniz barış, egemen korkmaz gibi futbolcular neden bu takıma davet edilmemiştir.

mehmet aurellio'ya aşık olan fatih hoca neden gökçek wederson, mert nobre gibi diğer devşirme oyuncuları kadroya dahil etmemiştir.

(bkz: daha gider lan bu)
1 - Milli Takım patronunun yanlışlarının başında, kişisel sorunlar yaşadığı oyuncuları kolay silmesi gösteriliyor. Özellikle gol yollarında yaşanan kuraklığı son dönemdeki formuyla çözebilecek Fatih Tekke'nin uzun süredir çağrılmaması, Terim'in en büyük yanlışı olarak gösteriliyor. Tecrübeli çalıştırıcı her ne kadar bu konunun kişisel bir sorundan kaynaklanmadığını ima etse de bu sezon Rusya'da harikalar yaratan Fatih'in Bosna maçı kadrosunda olmaması sonumuzu hazırladı. Aynı şekilde elemeler boyunca diğer yasaklılar ibrahim Toraman, Gökdeniz, Mehmet Topuz'a da ihtiyaç duyduk. Ayrıca Anadolu kulüplerindeki istikrarlı performansları hiçbir zaman umursamadı, takıma girişin tek yolu 4 büyüklere transfer olmaktan geçti.

2 - Fatih Terim her ne kadar oyuncularının her zaman büyük saygı duyduğu bir isim olarak ün yapmış olsa da çıkmaz sokakta son bulan Güney Afrika yolculuğu sırasında bu saygınlık da sekteye uğradı. Üst üste gelen başarısız sonuçların ardından öğrencilerine soyunma odasında sert ifadeler kullanınca, futbolcularla arasına kara kedi girdi. manevi evladı durumunda olan, en zor gününde destek verip bütün eleştirileri göğüslemek uğruna kadroya çağırdığı emre belezoğlu ile bile Ali Sami Yen'deki ispanya karşılaşması sonrası kötü oldu. Bu krizin Milli Takım'da kaptanlığın el değiştirmesine kadar gitmesi olayın boyutunu ortaya koyuyordu.

3 - Euro 2008'de elde edilen galibiyetleri kendisini eleştiren basınla hesaplaşma fırsatı olarak gören Fatih Terim, tarihe geçecek bir performans sonrası kazandığımız Çek Cumhuriyeti karşılaşmasının ardından bile "Yazılarınızı değiştirtmek zorunda kaldığımız için özür dileriz." şeklinde alaycı ifadeler kullanmıştı. Turnuva boyunca ve sonrasında, maç içinde yaptığı hamlelerin önemine vurgu yaptı ama çıkardığı 11'lerdeki yanlışlıkları hep görmezlikten geldi. Ama 2010 macerasında o kadar şanslı değildi. Yine bir çok maçta kenardan yapılan hamleler sonrası kendimize geldik. Yani hep B planı ile çıkış kapısına ulaşmaya çalıştık. fakat bu kez Avrupa Şampiyonası'ndaki "kendine geliş" formülünün sırrını kaybetmiş görünüyorduk. Terim "nasıl olsa çeviririz" mantığıyla ilginç 11'leri seçmeyip de istikrarın peşinden gitseydi, Bosna'yı geçebilirdik.

4 - Evet, sakatlıklar belimizi büktü. Ama bu sorun hocamızın her maçta fanteziye kaçan kadrolar tercih etmesini geçerli kılmıyor. Belçika maçına sol bek pozisyonunda bugünlerde kimsenin adını hatırlamadığı Çağlar Birinci'yle başlayan, Bosna Hersek karşılaşmasında sahaya kulübünde hiç şans bulamayan Batuhan Karadeniz'i süren, ibrahim Kaş konusunda kimsenin anlamadığı bir ısrar sergileyen, Belçika mücadelesinde 1996'da Galatasaray'a gelir gelmez oyun tarzını beğenmediği için kapının önüne koyduğu, o günden beri bir kez bile A milli Takım forması giymemiş 32'lik seyyah Ceyhun Eriş'e forma veren, en kritik Bosna maçında oyunun kalbi olan ön libero pozisyonuna sadece savunma özellikleri ile dikkat çeken Ceyhun Gülselam'ı koyarak maçın kontrolünü rakibin ele geçirmesine neden olan fatih Terim'in kararları hep sorgulandı. Zaten güvendiği futbolcuların kulüplerinde oynayıp oynamadığını kafaya hiç takmayan Terim'in, bir de kimsenin aklına getirmediği oyuncularla kazanarak ders verme hırsı evde kalmamıza neden oldu.

5 - 1996'da Türkiye'yi tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası'na taşıyan Fatih terim'in ikinci milli takım döneminde ana gündem maddesi, sonuçlar değil hiç bitmeyen kavgalarıydı. Her konuşmasında kendisini eleştiren gazetecilere mesaj kaygılı demeçler veren teknik adam, bu psikolojiyi 90 dakikaların içine de taşıyınca büyük sorunlar baş gösterdi. ilk puan kaybımızı yaşadığımız Belçika mücadelesinde rakip takımın hocası Vandereycken ile kenarda ikinci bir maç yapan Terim, enerjisini bu olaya yönlendirirken, kaçan 2 puanın nelere mal olacağını kestiremiyordu. Bosna maçında golün oluştuğu pozisyonda hakemin verdiği faul kararına tepkisini aşırı biçimde gösterip tribünü boylaması da komutanın ordusunu savaşta yalnız bırakması anlamına geliyordu. Bu tavırlar ülkenin, takımın arkasında tek yumruk olmasını da engelledi.

(Habertürk)