bugün

uludağ roman zincirinin fantastik edebiyat dalına ait olan en bi güzel örneğidir. * bu romanda karakterler yazarlar olacaktır. ama bir karakteri yazarı hariç kimse kullanamyacaktır.bir yazar ek karakter yaratabilir. örnekin; karga kendisi olarak kargadır fekatında efendim bir çapulcu kişiliği adına da çapulcu diyelim ilave olarak oynatabilir. bir nevi frp nin romansal versiyonudur. dur ben madde made yazayım kuralları
*-ana karakterler öldürülemez (ilave karakterler yazarı isterse ölebilir yenileri dirilebilir)
*- karakterler illa insan ırkından olmak zorunda değildir. orc, hobbit, dev, troll, cüce, olabilir
*- karakterler druid, ruhban, büyücü,kolcu,savaşçı,paladin, okçu,hırsız zart zurt sınıflarından olabilir...
*-günümüz silahları kullanılamaz (ok,yay,kılıç,balta topuz vb kullanılabilir)
*-hareketler sonlandırılamaz mesela ben karga olarak can ın kafasına baltayı indirip pekmezini akıtamam. kafasına vurmak için baltamı kaldırabilirm.
*-illa savaş olmak zorunda da değildir. hatta bazı gruplaşmalar da olabilir.
*-hikaye benden izinsiz tamam bitti zart zurt şeklinde sonlandırılamaz. zaten amacımda uzun süresonlandırmak değil.
*-komik unsurlar yer alabilir ama konunun ciddiyeti bozulmamalıdır. mesela karga baltasını kaldırırken arkadan saldıran canavarı osuruğu ile öldürebilir. ama arkadan saldıran canavar tırın altında kalamaz...
*- zaman mekan orta dünya gibi bir yerdir.
*-anlatıcı olarak olayın kopma noktalarında müdahele hakkımı saklı tutarım. ama akışına bırakmak niyetindeyim.
*- çok ilgi görmesini beklemiyorum. zaten düşünce az ama öz olsun yönündedir.
*- isteyen bir noktada bana mesaj göndererek katılabilir. genel ahengin bozulmamasını istemekteyim
*- istemeyen,hoşlanmayan okumamakta serbesttir. seri eksi oylayan ibne kabilesinden çok kişiyi yok ettik ona göre.
uyandığında şafak sökmemişti. içindeki sıkıntı daha fazla uyumasına izin vermiyordu. bulunduğu zamandan beri yaşadığı bu köy onun için yeni bir yurt olmuştu adeta. kendini onlardan biri gibi hisseiyordu. tek farkı omuzkarından çıkıp yere kadar uzanan kanatlarıydı. köylüler onun bu haline alışmıştı ama o yine de yabancılardan rahatsız olduğundan pelerin giyiyordu...
aniden bir çığlık sessizliği yırtarak kulaklarına ulaştı. daha sonra diğerleri eklendi bu sese. anlaşılmaz gürültüler birbiri ardına sıralanıyordu. tünediği ahırın çatısından köy meydanına uçtu. herkes toplanmış ağlamaklı bir şeyler söylüyordu. bir ini çevirdi ve ne olduğunu sordu. gece köydeki tüm çocuklar kaçıtılmıştı. izler orc ve troll olduklarını gösteriyordu ama, kimse uyanmadan nasıl yapılabilirdi ki bu iş?
bir grup oluşturulmasına karar verildi. fakat bir bilinmeze yolculuk yapacakları ve geri dönemem ihtimalleri kuvvetli olduğundan gönüllülük esasına göre oluşacaktı grup.
kendini borçlu hissetiğinden;
-ben sizin çağırdığınıza göre karga... bu iş için gönüllüyüm
başkan toğluluğa dönerek başka gönüllü yok mu diye seslendi
forinternaluseonly ben de varım ; bana kısaca forint diyin macera baymasın bünyeleri derken pençelerini bileyliyordu.. *
o kalabalığın içinden güçlü bir ses duyuldu. bu sulbart'ın sesiydi.
- ben de varım bu zor görev için yanınızda..
aradan geçen 8 saate rağmen aramalara katılmaya aday başka kimse olmayınca sulbart iyiden iyiye sıkılmaya başlamıştı. çocuklar kaçırılmış ama köyde ki herkes odun gibi bakıyor kimse tepki vermiyordu. sulbart isterdi ki, şu anda 10-15 kişi bu iş için gönüllü olsun.
köyün başkanı cesaretli olan 4 kişiye baktı ve gözlerinden yaş gelerek * sizler ilk gönüllülersiniz. şu an yaralarımız çok taze ve şoktayız ormana girmek sadece sizin için çok tehlikeli ama bununla beraber eğer şafakla yola koyulursanız en azından izlerden anlam çıkarabilirsiniz arkanızdan diğer gönüllüler olunca yollayacağım. olmazsa olmaz uzatmayalım diyerek sarıldı...
karga diğerlerine bakyı sulbart denen yiğit birine benziyordu, cadı dedikleri küçük şirin sevimli bir şeydi ama, ondan pek hoşlanmaığını hisseti ve monk eline geçirmiş olduğu çelik pençelerle oldukça heybetliydi. silahlığa gidip silahlarımızı alalım aynı zamanda sizlerin yeteneklerinizi de bilmem gerekir diye konulştu
forint, korkak zibidiler derken hala pençelerini bileyliyordu... aralarında en manyağı buydu umarım geri dönmez dedi köy eşrafı. oysaki forintin kafasında binbir türlü tilki dolanıyor çıplak eliyle öldürdüğü trollerin dişlerine yenilerini eklemeyi düşünüyordu yoksa pek de umrunda değildi çocuklar maksat kan dökme ihtiyacıydı..
sulbart 4 kişi kaldığını anladığında 3,5 atmıştı..* ama bunu kimseye belli etmemeye çalıştı. hemen silah ver bize diye karga'ya seslendi. benim için yeteneğin önemi yok dedi.
karga, istediğiniz silahları söyleyin dedi. kendine ait silahlar zaten üzerindeydi... iki adet kılıç belindeki kuşakta çapraz şekilde duruyorlardı ince uzun ve küt burunluydular...
beni siz bulduğunuz için beni benden iyi tanıyorsunuz. bulunduğum andan öncesini hatırlamıyorum. gözümün önünde hayaller var ama bu kadar... sanırım bu yolculuk kendimi tanımam için bana fırsat verecek
mahşerin dört atlısı orada hazırlık yaparken bir sesduydular.
- çocuklar ben de sizi arıyordum.

bu yeşilbaşlıkertenkelenin sesiydi.
- bana kısaca yeşil diyebilirsiniz. dedi.
yeşil sürünerek ormanda daha iyi iz takip edebileceğini söyledi diğerlerine.
karga yeni gelenlere baktı süvari atı ile muhteşem görünüyordu. ama dün akşam yediği sucuğun kokusu pöhhhh. yeşil ise daha genç ve toydu ama gözlerinde kararlı bir ifade vardı.
silah ve zırh kuşanın dedi yeni gelenlere. sonra ormana doğru baktı.yüzünde hiç bir ifade yoktu...
görünmez bir gücün içlerinde olduğunu hissetti gönüllüler. hiç kimselerin görmediği ama tüm sevinçlerini, korkularını anlattıkları, yalnızlıklarını paylaştıkları olric'de onlarla beraberdi. katılıyorum demesine gerek yoktu , o zaten hep aralarındaydı.
sulbart hala eksiğiz ayvayı yedik diye düşünüyordu ki, son gelenler arasında bulunan montajelemanı onun en güvendiği kişiler arasındaydı. o nu görünce nedense eski korkusu kalmamıştı.
aslında bir monk olan ve ellerinden başka bir silaha ihtiyaç duymayan forintin, montajelemanını hiç gözü tutmamıştı oldum olası süvarilerden hoşlanmazdı bozkırda kimseye güvenmemeyi öğretmişti bunca yıl ona..
yeşil eline sadece ve sadece bir topuz aldı. matarasına da kımız doldurdu.
saygıdeğer ulu montajelemanı köyün çocukları birden kayboldu orc ve troll izleri ormana gidiyor ama çocuklara ait hiç iz yok. ayrıca gören duyan da yok. ne olduğunu bilmediğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz. ama içimde sonunu düşünen kahraman olamazdiye bir his var
o sırada bir ses yankılandı.. bu sulbartın sesiydi. "yeter artık gideceksek gidelim" diyordu. çünkü çocukları çok merak ediyordu.
pençelerini buz gibi havada şaklatan monk hadi daha ne duruyoruz ormana girelim diye önden atıldı ve pusun içinde kayboldu...
yeşil montajelemanının bu paylaşımından duygulandı ve mola için sakladığı kımızını ortaya koyarak "buyrun arkadaşlar, herkese bir yudum yetecek kadar var" dedi.
herkesden önce ormana dalan ve hızlı adımlarla ilerleyen monk, pençelerini şaklatarak arkadan gelenlere bişey buldugunu işaret ediyordu, hadisenize looo diye seslendi arkasına..
ekibe "de haydin" diye seslendi montajelemanı, hava kararmadan zıplayankurbağa hanına varmalıyız, geceleri buralar pek tekin olmaz...
sulbart, rakısını yudumlayan düttürü hanzo'yu gördü. evet evet bu sefer çatacaktı ona.. yanına yaklaştı ve " yeter artık bu kadar içtiğin. şu köy için köylü için ne yaptın. bütün gün burada içiyorsun, çocuklarımız kaçırıldı. senin umrunda değil." bu söyledikleri aklına şu sözü getirdi. dünyayı sel almış ördeğin umrunda değil evet bu söz tam onun için söylenmişti. varsa yoksa içmek.
hidrojen yanında hangi silahı almış diye merak ederken yeşil, bir yandan da karganın verdiği gizli görev olan süpürgesiz cadının peşinden sürünüyordu.
karga arkasına döndü cadının bişiler mırıldandığını farketti. bir an olric tir dedi ama yüzündeki ifade çok garipti. arkadaşlarını sessiz bir hareketle durdurdu...