bugün

Başıma gelenlere istinaden söylüyorum, memleketinizden, komşunuzdan, esnaftan, her türlü hizmet sağlayıcısından soğuyabilirsiniz, hazırlıklı olmakta ve kimseden iyi niyet beklememekte fayda var.

Teklif anından itibaren başlamak üzere altı ayda iki düğün, ev arama, ev bulma, ev tadilatı ve ev döşeme işlerine maruz kaldım. Bu süreci yaşayan bir insan, altı ay önceki insanla aynı kişi olarak kalamaz. Evlendikten sonra değil de, evlenme teklifi ettiğiniz andan, tam olarak o 'an'dan itibaren hayatınızın eskisi gibi olmayacağını fark etmeniz lazım. iç huzurunuz yüksek, mutlu bir insansanız özellikle daha bir yoğun etkilenip akıl sağlığınızı kaybedebilirsiniz. Bu ihtimali göz önünde bulundurun, hazırlıklı olun. Bir de 'Allah ivlininin yınındıdır' dedi birkaç teyze bu altı ayda, ama bizim yanımızda pek değildi, kusura bakmasın.

Öncelikle bu emlakçıydı, pırlantacıydı, davetiyeciydi, bu adamların çoğu, hatta emlakçıların hepsi, para ellerine geçene kadar çiçeğinizi yalarlar, el pençe divan dururlar, parayı verdikten sonra ise sakın hizmet falan beklemeyin, toz olurlar. Meğer onlar hiç yokmuşlar. Sonralıkla bizim anlaştığımız, anlaştığımıza da bin pişman olduğumuz bir ev içi dekorasyoncu elemanın bulduğu fayansçı, fayansları değiştirirken, klozetin eskiden takılı olduğu iki musluk yerine, kullanılmayan diğer iki musluğu açıkta bırakmış. Klozeti takan diğer çiçek kafalı da bu eski sisteme klozet bağlantı mekanizmasını gevşek bağladığı için alt komşuların banyolarına bizden su kaçmış. Balayından döndükten yarım saat sonra alt komşu kapımızı çaldığında, eşime 'beyin nerede?' dediğinde ve ardından bana 'o duvarı yaptıracaaan yegenim' dediğinde anladık. Her sifonu çektiğimizde kombinin çalışmasını ve çok da meraklı olduğumuz taharet musluğundan sıcak su gelmesine ise hiç girmiyorum. Çiçeğine su fışkırtmakla bu kadar meraklı bir coğrafyada kimisi de çiçeğine sıcak su fışkırtmaya meraklı olsa gerek.

Birkaç saat geçmedi, bu defa da karşı komşu kapıyı çaldı, ilk olarak ne söylediğini yazının sonuna doğru söyleyeceğim, zira şu anki sinir katsayımı sabitlemek durumundayım ki yazıya devam edebileyim. Bunun da kapısını kendi alt komşusu çalmış, arıza bir teyzeymiş, ki galiba bu teyze akıl hastası, ben eve eşya taşırken beni sütçü sanmış, süt istemişti. 'Bu akıntı senden geliyor' demiş, bizim karşı komşu da kaçağın ondan olmadığını kanıtlamak için ev tesisat tespitçilerini çağırmış, 150 lirasını istiyor o da. içimden diyorum insan bir hoş geldin der, ya da 'siz yeni evlisiniz' der, bir ihtiyacımız olup olmadığını sorar, bunların hepsi bizden para istiyor. Bir yandan da yıllardır kart borçlarımın bir lirasını aksatmadığım bankalar, asgarinin ödeyemediğim kısmının derdine düşmüşler, iki günde bir arıyor, üç beş bin liralarının peşindeler.

Neyse, geçen gün maaşım yatar yatmaz karşıdaki 'insan'a 150 lirasını eft yaptım, katil olmamak için elden vermedim. Aynı gün alt komşuların duvarını tamir etmek üzere yeteneksiz ve cibilliyetsiz fayansçı, klozetçi, borucu ne çiçek yemeye bu dünyaya geldiği belli olmayan 'insan'a onuncu defa komşuları aramasını ve tadilat için gün almasını söyledim, sonunda Pazartesi günü o 'insan'ların duvarlarının işi de bitecek. Ben de evlendikten bir buçuk ay sonra artık kapının kilidini sessizce açmayacağım, ayakkabılarımı rahatlıkla kapının dışında giyebileceğim ve iş çıkışı akşamları evime girerken, birazdan eve girdiğimi dinleyen hangi komşu kapımı ne istemek için çalacak acaba korkusu yaşamayacağım.

Öte yandan bu ülke için eskisi kadar umutlu değilim. Bu yılın başına kadar, yıllardır o küçük saksısında fotosentez yaparak hayatını idame ettiren biri olarak yaşadığımı şimdilerde görüyorum. Az zamanda o kadar farklı sektör ve onca sektörden onca farklı insanla görüştüm ki, verilen hizmet kalitesine oranla istenen paralar yüksek. Hatta para vermezsen düğün mekanının kapısı bile açılmıyor, kameramanın gamarası kapanmıyor, davulcunun tokmağı basmıyi, pastayı getiren adamın pıçağu kesmiyi, zurnacının da zurnasından ses çıkmiyi. Kendi yaşam tarzımla bir ay geçineceğim parayı sadece zurnacının tükürükleri bir yerine sokmasını dilediğim o zurnanın ağzından ayakkabılarıma akarken cebine soktum. Normal traşın 10 katı para isteyen berber mi dersin, yemek takımını eve göndermesi tam 34 gün ve 26 telefon araması süren bir 'sofra tasarım uzmanı' çatal pıçakçı mı dersin, nalburdaki fiyatın üç katı davlumbaz borusu parası isteyen bir dünya markası beyaz eşyacısı mı dersin, interneti bir buçuk aydır bağlayamayan ulusal bir marka (‘aşırı hız öldürür’) ya da bağlantı kablosu için 60 lira isteyerek üyeliği aktif hale getiren bir diğer milli markadan (‘Sizi yanlış bilgilendirmeyi ve istemediğiniz halde paketinizi yenilemeyi seviyoruz.’) mı bahsedeyim? inanmıyorsunuz değil mi? Gerçekten internetimizi eve taşıyamadık, adamlar her gün arıza kaydı açıyorlar. 35 gündür. evet, 35 gündür internet bağlanamadı eve. Ya da dört tane abajur takmak için 200 lira isteyen elektrikçiden bahsedeyim mi? Banyo glopu takmak için 50 lira isteyen? işlem 30 saniye sürüyor, işçilik için bir taburenin üstüne çıkmak lazım. Verdik mi parayı, tabii ki vermedik. Ben 8 yıldır dilenciye verdiğim bir lira dahil tüm harcamalarını yazan bir insanım, zira gerçekler inatçıdır, istatistik ise daha esnek olabilir. Evlilikle ilgili 184 tane kalem kaydetmişim. Tüm bu süreçlerin ardından gördüm ki sistem evlenenin yanında değil arkasındadır. Arkadadır sistem. Her fırsatta geçirir.

Evin hemen önüne, düzgün bir şekilde park edilmiş arabanın arka camı iki santim açık kalmış diye çekilmesinin ve bu aracın geri alınmasının bir gün sürmesinin, karakoldan karakollara gitmenin de detaylarından bahsetmeyeceğim. Ya da yine bu süreçte tadilatlı eve bazı günlerde üç kere işten ayrı gelmekten mütevellit kullanılan minibüslerde ölümden dönmelerden, taksilerden alınamayan para üstlerinden de bahsetmeye gerek yok. Bozuk psikolojiden kaynaklı bitmek bilmeyen evliliksel rüyalarıma azıcık değineyim olmadı. Dünkü rüyamda mesela evdeki her şey akıyordu. Mutfak tezgahıyla başladı. içi çorba dolu tencereyi yeni yaptırdığımız tezgaha koydum, tezgah adiymiş meğer, fazla pazarlık yapınca adam adi bir şey yapmış, tencereyi içine çekti gri tezgah ve orada bir boşluk oluştu. Salondaki kolonu kaplatmıştık, kaplanan taşlar bir bir düştü, banyonun derzleri aktı, prizler yerinden fırladı derken sabah ezanıyla uyandım. Eve çok yakın bir camii var ve bizim komşular hala bu yüksek sese nasıl çıngar çıkarmıyorlar anlamak güç.

Öte yandan yeni evli bir çifte bir ihtiyaçlarının olup olmadığı sorulacağına 'hoş geldiniz ama aslında pek de hoş gelmediniz' diyen karşı komşu gibi örneklerden sonra daha olgun, görmüş geçirmiş ve sosyal bir insan haline geldiğimi görebiliyorum. Az önce mesela yüzünde ağlamaklı bir ifadeyle elindeki çorapları satmak üzere bana gösteren bir dilenciye 'abi benim borcum seninkinden fazla' dedim. Ağlamayı kesip 'Ne kadar?' diye sordu. 25 bin lira kaldı dedim. 'Allah yardımcın olsun!' dedi, başka birine ağlamaya gitti. Evlenmeden önce dilencilerle bırakın konuşmayı, göz teması bile kuramazdım. Neyse, sonuç olarak ne artık ne bu ülkenin ilerde daha iyi olacağına dair bir inancım var, ne de insanları eskisi kadar misafirperver ve sıcak buluyorum, ya da 'olur mu abi Türkiye Avrupa gibi değil, Avrupa’da yere düşsen kimse yardım etmez' tıynetinde saf bir insan da değilim. Bu kafayla gidersek, ki gitmememiz için bir neden yok, bizden bir çiçek olmaz. Yılda yüzde 3 büyümeye seviniriz. Dolar 2.95 olmuşken, 'darbe girişiminden önce 3’ün üzerine görmüştük hacı' diye böbürleniriz. 8 milyar USD’lik real money ülkeden çıkmak zorunda kalacakken 'Moody’s not indirirse indirsin, pipiçimin kiniri' deriz.

Son olarak, bu iç döküş boyunca hayıflanmadığım tek kişi ise görüldüğü üzere eşimdir. Duygularınızda, geçici depresyonlarınızda, kısmi felçlerinizde yalnızsınız. Yatağa girdiğinizde, güzel bir tatil günü sabahı sonu para istemeye varan bir kapı ziliyle uyandırıldığınızda, arabanızın penceresi iki santim açık kaldı diye saçma bir nedenle araba evinizin önünden çekildiğinde yalnızsınız. Minibüsçüler ralli yaparken canınız burnunuza geldiğinde, taksicilerin çoğu 80-90 kuruş para üstünü vermekten imtina ettiğinde de yalnızsınız. Ama evlendiyseniz artık yalnız değilsiniz. Tüm bu süreçte, tüm bu rezillikleri yaşarken aklınıza eşiniz geldiğinde gözleriniz doluyorsa yalnız değilsiniz. Onu üzmemeye çalışırken, her problemi halletmek için koştururken, bazılarını hallettikten sonra ona söylerken yalnız değilsiniz. O yüzden evlenmekten, kaynanadan, kayınbiraderden falan korkmayın. Eşiniz değişir mi, kilo mu alır, mutlu olamaz mıyız'dan korkmayın. Evlenmek çift olmaktır, yalnız kalmamaktır, sıcaklıktır, sıradan, küçük şeylerden büyük keyifler, mutluluklar yaratmaktır. Ama diğer insanlardan korkun. Bu yazıda ismi verilmeyen tüm bu çiçeğine koyduklarımla siz de karşılaşacaksınız, sadece şekil değiştirecekler, o yüzden onlardan korkun. Kimse sizi sevmiyor, kimse sizi önemsemiyor, herkes kendi çıkarının peşinde, yalnızca eşiniz var artık. Hayırlı uğurlu olsun, Yolunuz açık olsun.
Evlenmeyin.
Yol yakınken dönün.
Çok kasmayın. Bir şekilde her şey hâlloluyor.
evleneceğin parayla git tatil yap.
Bu işe bulaşmayın konu kapansın.
bol bol sevişin.
Evlendikten sonra bu başlık altında gençlere 'evlenmemek için 5 neden' adlı kişisel deneyim paylaşımları yapın.
annenizin ve babanızın mutluluk derecelerine bakın evliliği ilk onşardan hördünüz sizinki de onlarınkinden farklı olmayacaktır sürekli kavga ediyorsalar bir süre sonra aynı şeyi siz de yapacaksınız.
rahmetli yaşar nuri öztürk'ün dediği gibi bir hukuk sözleşmesi de yaptığınızı unutmayın.
Ben diyorum para yok bu evlenin diyor ya.
Evlenmeyin.
Evlenecekseniz de karşınızdakini olduğu gibi kabul edin. Kendi canavarlarınızı yaratmayın.
Hemen çocuk yapma kafasına girmeyin ilk 2 sene kritiktir. Bekleyin.
Hiç bir zaman yapamayacağım tavsiyeler. çok yapayalnız öleceğim.
Parayla sorunu olmayan biri için evlenmek problem değil. Ev işleri için yatılı yardımcı alırsınız çocuk varsa ona da bakar. Sürekli bir arada olmak zorunda değilsiniz. Uzun çalışma saatleri toplantılar yemekler derken hayat geçer gider.

Mesele fakirken borç harç evlenmek.
Yol yakınken geri dönün.
Nişanı altının ucuz olduğu, düğünü de altının pahalı olduğu döneme denk getirin. Nişan da size giriyor düğünde davetlilere.
deli mi sikti ?
evlenmeyin
ukraynaya gidin.
Evlenecekseniz yıldırım nikahı kıyın. Aynı evde yaşayacaksanız "az eşya çok huzur" ilkesiyle düşünün.
Parayla değil sevgiyle mutlu olun.
Herkes evlenmeyin demiş, tekrar olsun istemezdim ama evlenmeyin.

Tabii düşünmeden etmeden bir hevesle çocuk falan da yapıyorsunuz sonra gerektiği şekilde bakmıyorsunuz. Yazıktır vicdanlı olun azıcık. O çocuk zorunda mı sabah akşam sizin kavgalarınızı dinlemeye.
Evlenmeden önce PlayStation alın evlendikten sonra alamazsınız.
Evlilik tehlikeli bir kumardır.

Genelde büyük kayıplarla sonuçlanır.

Gözünüzü korkutmak istemem ama düğün işkencesiyle iş bitmeyecek. Kendinizi daha kötülerine hazırlayın.
benim gözlemlediğim kadarıyla bir insan evliliğinde ya mutludur ya mutlu değildir, ortası yoktur.Buna dikkat edilmesi gerekir.
Bol bol seks .
düzgün şeyler yazın lan korkutmayın adamı.
bence kimsenin yaşadıklarını; acaba bizde yaşar mıyız? diye düşünmeden kalbinin sesini dinlemeleri gerekmektedir.