bugün

Zekeriya Önge (23 Nisan 1960, Çamoluk, Giresun - 2 Şubat 1980, [1] Ankara), 12 Eylül askeri müdahalesi öncesinde bir terörist eyleme müdahale ederken terör örgütü Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi Erdal Eren tarafından tabanca ile vurularak ölen askeri inzibat eri. Evli, çocuğu yok. Annesinin adı Telli, babasının adı Aziz. [2]
Terör örgütü Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyeleri Ankara Hoşdere Caddesinde eylem yapıyordu. Asteğmen Murat Kılıç komutasındaki 12 kişilik askeri tim olay yerine geldi. Araçtan inen askerler, slogan atan topluluğu dağıtmak ve kişileri yakalamak için harekete geçti. Kalabalık sağa-sola dağılmaya başladı. Askerler, Reşat Nuri Sokak’a doğru slogan atarak giden grubun peşine düştü. Mahkeme tutanaklarında olay şöyle geçti “8 numaralı Ayyıldız Apartmanı’nın bahçesinde, sanık, elindeki tabancayla inzibat erlerine 3 veya 4 el ateş etti. inzibat eri Zekeriya Önge yaralanıp yere düştü. Kalaslar arasında gizlenen sanık Erdal Eren, etrafının çevrilmesi üzerine ellerini havaya kaldırarak teslim oldu. Kalaslar arasında yapılan aramada tabanca bulundu. Er Zekeriya Önge, hastaneye kaldırılırken yolda vefat etti. Yapılan otopsisinde, sırtından mermi giriş deliği tespit edildi. Merminin, sanık Erdal Eren’in tabancadan atıldığı dair tereddüde yer verecek hiçbir durum bulunmadığı kanaatine varıldı.” Erdal Eren, 17 Mart 1980 tarihinde mahkeme heyetine sunduğu ve dava dosyasının 86. dizininde yer alan el yazısında “öldürme kastı bulunmadığını” belirtti. [1]
Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi Erdal Eren, 2 Şubat 1980 günü gösteri sırasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı. Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edildi. 12 Eylül Askeri Müdahalesinden sonra Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980'de 19 yaşındayken Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde infaz edildi.
Nüfustaki doğum kaydı 25 Eylül 1961 olan Erdal Eren'in, temyiz aşamasında Avukatları davayı sürümcemede bırakmak için fizyolojik olarak 18 yaşından küçük olduğunu öne sürdüler, gerçek yaşının tespiti için kemik grafilerinin çekilmesini ve tıbbi tespit yapılması istendiler. Herkes bilir ki Anadoluda çocuklar nüfusa geç kayıt edilir, erken kayıt, yani çocuk doğmadan kayıt diye bir durum dünyanın hiç bir yerinde görülmemektedir. Avukatların asıl amacına vakıf olan Askeri Yargıtay Daireler Kurulu, "doğum tarihinde bir ihtilaf olmadığı" gerekçesiyle bu talebi kabul etmedi ve cezayı onayladı.[1]
1961'de doğup 19 yaşındayken teröre bulaşan ve sırf ona silah doğrultmadı diye 19 yaşında masum bir Anadolu çocuğu olan Zekeriya Önge'yi kalleşçe sırtından vuran insan.

Komünist takılan emperyalizmin piyonu Türkiye düşmanlarının sürekli yalanlarla kamufle etmeye çalıştığı cinayetin sorumlusu. Ailesi 19 yaşında der ama bunlar yaşını küçük göstermeye çalışır. Adamın kimliğinde 1961 doğumlu yazar ama bunlar 1964 doğumlu diye algı yaratmaya çalışır.
Adam ifadesinde öldürmek amacıyla ateş etmedim yani kazayla oldu der ama bunlar yok öyle şey der. Kısacası yersen sana her türlü yalanı itelerler. Türkiyede solcu olmaktan utandırırlar bizi. Sol'u vahşet ve şiddetle bir araya getirip arkasındaki halk desteğini kırma projesinin üyeleridir maalesef...
Türkiyede adam gibi solcu mu var ki? Bir çoğu ülkeye ihaneti solculuk sanıyor. Yarın Amerika gelse bu tipler şakşakçılık yapar.
Zekeriya Önge 19 yaşında katledildi. Hiç bir suçu yoktu. Ne kimseye ideoloji dayatıyordu ne de başka bir şey. Katlettiler onu. NAsıl ki en son savcıyı katleden teröristleri temize çekmeye çalışıyor sapık bir kafa benzeri bu olayda da geçerli.
işin daha da kötüsü bunlar gerçeklerden o kadar kopmuş ki anlatamazsın hiç bir şeyi.
bazı yazarların tamamen at gözlükleriyle ve rivayetlere dayalı olarak ele aldığı meseledir.

O döneme ait belgelerle konuşun orda burda rivayetlerinizi paylaşmayın.

işte Size resmi bir belge.

"Erdal Eren'in avukatı Nihat Toktay'ın, Askeri Yargıtay Başsavcılığı'na sunulmak üzere Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı'na verdiği 24 Kasım 1980 tarihli metin:

Özü: Karar düzeltilmesi istemimizin yetkili mercice incelenerek bu konuda bir karar verilmesi ve karar verilinceye kadar yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi dileğidir.

Olay: 2.2.1980 günü saat 16.00 sıralarında, Aşağı Ayrancı Hoşdere Caddesi, 3. Durak civarında sonunda, görevli inzibat Eri Zekeriya Önge’nin ölümü ile sonuçlanan olayın öldürme sanığı olarak Erdal Eren yakalanmıştır. Yapılan yargılama sonunda, olayın sanığı Erdal Eren Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesince, oybirliği ile TCK’nin 450/9 maddesi gereğince ölüm cezası ile cezalandırılmaya mahkûm edilmiştir.

Bu karar sanık vekilleri ve sanık tarafından temyiz edilmiş, Askeri Yargıtay 3. Dairesi tarafından şu gerekçelerle bozulmuştur:

1- Otopsinin yasa ve usule aykırı olarak yapıldığı ve verilen karara olumsuz yönde etki ettiği, otopsi raporundaki açık çelişkiler karşısında bir karara varmaya yasal olanak bulunmadığı,

2- Maktulün vücudundan çıkan mermi çekirdeğinin, sanığın tabancasından çıkıh çıkmadığının açığa kavuşturulmadığı ve sanığın atışı ile ölmediği konusunda kuvvetli kuşkular bulunduğu, kuşkulu ve duraksamaya yol açan bir ekspertiz raporunun hükme dayanak yapılamayacağı,

3- Yine ölüme yol açan atışın, yakın atış mı, uzak atış mı olduğu konusunda gerekli araştırmanın yapılmadığı, hal böyle olunca sonuca gitmeye yasal olanak bulunmadığı,

4- Tanıkların dinlenilmemiş olmasının yine yasa ve usule aykırı olduğu,

Bu bozma kararı, tamamen yasal gerekçelere dayanan ve gerçeklerden kaynaklanan, hukuk tarihinde onurlu bir yer alacak nitelikteki bir karardır. Gerçekten, 3. Daire titiz ve usule uygun bir inceleme ile bozma kararına varmıştır.

Bu karar üzerine başsavcılık makamı, Yargıtay Daireler Kuruluna itiraz yolu ile başvurmuş, 3. Dairece verilen bu bozma kararının bozulup ortadan kaldırılmasını istemiştir. Askeri Yargıtay Daireler Kurulu da, 3. Dairenin bozma kararının (bozulup ortadan kaldırılmasına) ve (Diğer temyiz sebepleri açısından gerekli incelemenin yapılması için yeniden dairesine gönderilmesine) karar vermiştir.

Gerekçeler bize bilinmemektedir. Savunma avukatlarına ne itiraz, ne de karar örnekleri tebliğ edilmiş, isteme rağmen de verilmemiştir. 3. Daire ikinci kez yaptığı yeniden inceleme sonunda: (Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun kararıyla, Er Zekeriya Önge’nin ölümüne neden olan eylemin sanık Erdal Eren tarafından yapıldığının ve sanığın yaşının da yöntemine uygun, tam ve doğru olarak saptanmamış bulunduğunun kesinleşmiş olması karşısında; sadece suçun niteliğine ve sanık hakkında TCK’nin 59. maddesinin uygulanmamasının haksızlığına yönelik temyiz nedenlerinin incelenmesi gerektiği anlaşılmıştır) denildikten sonra, yine hukuken geçerli gerekçeler ve Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun bu maddenin uygulanması gerektiği konusundaki içtihadlarını göstererek, bu kez şu gerekçe ile kararı esastan bozmuştur:

TCK’nin 59. maddesi hükmünün sanık lehine uygulanıp uygulanmayacağına karar vermek her ne kadar mahkemenin takdirine bırakılmış ise de mahkemenin bu takdir hakkını kullanırken objektif ve somut verilere dayanmayarak hata ve zaafa düştüğü ve bu nedenle bu noktaya yönelik temyiz istemine dayanılarak hükmün bozulması gerektiği anlaşılmıştır.

Bu onama kararı aşağıdaki nedenlerle sakattır, yeniden gözden geçirilerek düzeltilmesi gerekmektedir:

353 sayılı yasanın 225. maddesi aynen: ‘Askeri Yargıtay Dairelerinin veya Daireler Kurulunun kararlarına karşı Askeri Yargıtay Başsavcısı doğrudan doğruya hükmün veya kararın özüne etkili ve temyiz dilekçe beyan ve lâyihasında veya tebliğnamede yazılan bir hususun bunlar dışında esas hükme etkili olan noksan ve yanlışların temyiz incelemesinde göz önüne alınmayarak dokunulmadan geçilmiş olması hallerinde karar düzeltilmesi isteminde bulunabilir’ demektedir.

Yasanın bu maddesi sanıklar lehine konulmuş olan bu amaçla kullanılması istenmiş olan bir maddedir. Yasanın bu maddesi sanıklar lehine göz önüne alınmayan bir hususun gözden kaçırılmasının doğuracağı vahim hataların önlenmesine yönelik bir düzenlemedir.

Askeri Yargıtay 3. Dairesinin bozma ile sonuçlanan incelemelerinde, değil sanık lehine olan, sanık aleyhine olan bir tek husus bile gözden kaçırılmış değildir. 3. Daire gayet titiz bir inceleme ile, temyiz dilekçesinde, tebliğnamede belirtilen bütün hususları incelemiş ve bozma kararını bundan sonra vermiştir. Temyiz dilekçesinde yazılı olup da dokunulmadan geçilen bir husus olmadığına tebliğnamede belirtilen hususlara değinilmeden geçilmediğine ve her tür beyanların dikkate alındıktan sonra Askeri Yargıtay 3. Dairesince tafsilatlı ve hukuki yönden doyurucu bir karar verildiğine göre başsavcının harekete geçmesine hukuken imkân bulunmadığı halde başsavcılık istemleri kabul edilmiştir. Burada hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

Askeri Yargıtay 3. Dairesinin eksik soruşturmanın tamamlanmasına ve adalete en yakın kararın verilebilmesine yönelik çaba karşısında, başsavcılığın yerinde olmayan karşı çıkması ve itibar görmesi yasanın ruhuna aykırıdır. Ortada bir ölüm kararı vardır. Hal böyle olunca adalete en yakın karar verebilme konusunda daha hassas davranmak gerektiği açıktır. Askeri Yargıtay 3. Dairesinin ilk bozma kararına karşı çıkmakla Başsavcılık gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi yollarını tıkamış ve Daireler Kurulu da karşı çıkmaya itibar ederek gerçeğin ortaya çıkması tümden engellemiştir.

Başsavcılık TCK’nin 59. maddesi açısından olan ikinci bozma kararına da karşı çıkarak sakat bir uygulamanın devamına ve sakat bir kararın verilmesine de sebep olmuştur. Şöyle ki: TCK’nin 59. maddesinin uygulanması gerektiği yolundaki, 3. Dairenin ikinci kez esastan bozma kararından sonra, dosyanın kararı veren ilk mahkemeye gönderilmesi gerektiği halde buna riayet edilmemiştir. Ölüm kararının sorumluluğu, ilk karar mahkemesinindir. Böyle olunca ilk kararı veren mahkemeye dosya gönderilerek, mahkemenin bu konuda bir muhasebe yapması ve vermiş olduğu kararı gözden geçirmesinin sağlanması gerekirdi. Öte yandan 59. maddenin uygulanıp uygulanmaması mahkemenin takdirine yeniden sunularak, görüşü alınmalı idi. Kararı veren mahkemenin objektif davranmadığını kabul ederek, 59 maddeyi uygulayabilmesi ihtimali dosyamızda ve kararın gelişim aşamalarında kuvvet kazanmış bulunmaktadır.

Bütün bunların yapılmayıp, Başsavcılığın 59. maddeye yönelik bozmaya da karşı çıkması, illa bir idam kararı çıkmasında özel bir çaba gösterildiği kuşkularını alabildiğine arttırmıştır. Kamu vicdanı bu konuda oldukça rahatsız bulunmaktadır. Öte yandan, mahkemenin saf dışı bırakılmış olması ve takdir hakkı konusunda bir kez daha düşünmesinin engellenmesini iyi niyet kurallarıyla da bağdaştıramamaktayız. Mahal mahkemesi çaresizlik içinde bırakılmıştır. Aynı şekilde bozma kararlarını isabetle veren ilgili Yargıtay dairesin de çaresizlik içerisinde bırakılmıştır.

Bu onama kararı kamuoyunda çok uzun sure tartışılacak ve vicdanları rahatsız edecek bir karardır.

Onama kararı genel kuruldan oybirliği ile değil oyçokluğu ile çıkmıştır. Yüce Askeri Yargıtay’ın önce bir dairesinin tüm üyelerini birden inandıramayan, daha sonra yeni dahil olan üyeler dışındaki üyeleri inandıramayan, daha sonra da onama kararı veren yüksek mahkemenin bazı üyelerini bile inandıramayan bir idam kararının kamuoyunu inandırması ve kamu vicdanını rahatlatması olanaksızdır. Bu karara halk nasıl inanabilecektir? Mahkeme kararlarının temel özelliğinin, inandırıcı olmak gerekirken, böyle kendi üyelerini bile inandıramayan bir kararda diretmesini düşünemediğimiz için ve buna inanmak istemediğimiz için kararın bir kere daha gözden geçirilerek düzeltilmesini istemekteyiz.

Askeri Yargıtay Genel Kurulunun hangi hallerde, bizzat davanın esasen hükmedeceğini yasa 220. maddede tahdidi olarak saymıştır. Dosyamızda, genel kurulun davanın esası konusunda karar vermesini gerektiren kanunu bir lazime bulunmamaktadır. Onama kararı bu yönüyle de yasaya aykırıdır ve düzeltilmesi gerekmektedir.

Müvekkilimiz tümden suçsuzdur demiyoruz. Ancak, isnat edilen suçun suçlusu olmadığı inancındayız.

Yargılamanın da yasal şartlara ve usule aykırı olduğu inancındayız.

Sonuç ve istem: Yargılamanın ve kanun yolları aşamalarının şimdiye kadar ki gelişiminde sürekli yanlış işletilmiş olan 225. maddenin bu kez amacına ve ruhuna uygun olarak işletilmek suretiyle onama kararının bir kez daha gözden geçirilip düzeltilmesini ve dosyanın 59. madde konusundaki kararını beklemek üzere mahal mahkemesine gönderilmesi doğrultusunda tashihi karar isteminde bulunmasını Başsavcılık makamından diler, aynı zamanda bu konuda bir karar verilinceye kadar, infazın, telafisi mümkün olmadığı göz önünde tutularak, yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini saygılarımızla vekâleten isteriz."

http://tr.m.wikisource.or...C4%B1m_1980_tarihli_metin
çirkin suratlı komünist. halbuki öyle olmuyordu onlar ya daha bi fosforlu oluyolardı sanki. böyle seksi gibi, evet seksi oluyodu komünistler ya. bu niye öyle olmamış acaba. prototip gibi bişeyse gerçi, neyse öldü zaten.
CHP’li Aydın Belediyesi, Kenan Evren caddesinin adını Erdal Eren olarak değiştirdi.
Sezen aksunun son bakış şarkısı kendisi için Yazılan 17 yaşında idam edilen çocuk.
Cocuk astı cunta 13 aralik 1980
Darbeden akan en masum kan erdal eren.
her gördüğümde o son bakışın fotoğrafı etkiler.

bir çocuk ölmeye giderken nasıl bu kadar vakur durabilir?
ülkücüler belgeselinde adı geçendir.

anlatan ülkücü agabey aklımda kaldığı kadarı ile şu sözlerle anlatmaktadır.

erdal eren isimli çocuk karşı tarafımızda bir hücrede kalıyordu.

askerler nöbet değiştirdiklerinde birbirlerine onun adını söylerlerdi.

adın bağırıldığında ellerini demir parmaklıkların ( ya da küçük bir pencere neyse ) oradan dışarı çıkarmak zorundaydın.

nöbeti devralanlarında ilk işi, onun adını söyleyip, kim olduğunu görüp, dayağa devam etmeleri olurdu.

daha yaşı çok küçüktü, kendisi de ufak tefek sıska bir çocuktu. bazen bizim koğuştaki arkadaşlarımız onun adı okunduğunda sanki kendileriymiş gibi ellerini dışarı çıkarır ve dayağı kendileri yerlerdi. çok küçük yaşta ve sıska olduğu için dayanmazdık, üzülürdük.

bunu o dönemde aynı cezaevinde yatmakta olan bir ülkücü ağabey anlatıyor, ismi aklımda değil.

şimdi gelelim sadede...

o dönemin dava savunucuları, hangi görüşten olurlarsa olsunlar düzgün adamlarmış hakikaten.

mert adamlarmış!

biz olamadık onlar gibi. ona yanarım.

ayrıca....

bir çocuğun yaşını büyültüp, idam sehpasına gönderenlerin de ta amına koyayım...
80 darbesindeki olaylarda asker vurmakla suçlanıp yaşı büyütülüp vurmadığı halde ibret olsun diye asılan genç fidan. ölümden korkmuyorum diyerek yürümüştür ölüme.

asker şehit etmiş diyorlar ulan 80 darbesinde asker halkın götünden şırınga ile kan alıyordu. velev ki vurdu askerin aldığı binlerce canla onbinlerce işkencenin yanında nedir ?
darbeden akan en masum kan.
17 yaşında bir gençti.. susturdular heyecanla atan kalbini. öldü. beslemediler astılar çünkü. öldü. vatan kurtuldu.
Bugünün dhkpcli pkklı vatansız köpeklerinin pek bir sevdiği terörist, katil, katil, katil, katil, katil, katil...

henüz yirmisinde, ankara'da ayaz, bir şubat günü düştü şehit kanı asfalta...
henüz yirmisinde, düştü bir kor, anne yüreğine asker yolu gözlerken...
henüz yirmisinde, asker olmaktı belki de tek suçu...
henüz yirmisinde, yeşil kaputtan rütbesizdi üniforması...
henüz onyedisinde, ona kurşun sıkanlar haketmiyordu ölümü, belki dar ağacında...
henüz yirmisinde, o haketmiş miydi ki ölümü ankara'nın ayazında?
henüz onyedisinde, "dar ağacında bir fidan asılır mı" dediler...
henüz yirmisinde; toprağa düşen fidanları görmediler...

henüz onyedisinde, asılmaz insan darağacında lakin,
henüz onyedisinde, bir el sıkabiliyorsa kurşun, elbette onun adıdır katil, asılsa da asılmasa da...
13 Aralık 1980'de 12 Eylül rejimince yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'in daha önce yayınlanmamış mektubu bugün (15 Aralık) Evrensel Gazetesi'nde yayınlandı.
Erdal Eren'in kardeşi Erkan Eren abisinin mektubunu ilk kez yayınlanması amacıyla Evrensel Gazetesi'ne teslim etti. Erdal Eren 10 Nisan 1980'de yazdığı mektupta şunları yazmış:
"10 - 4 - 1980 Perşembe.
Sevgili Anneciğim!..
Uzun zamandır mektup yazamadım. Kusura bakma.
Ancak Salı günkü Demokrat Gazetesi'nde yayınlanan bir devrimcinin mektubu cezaevindeki tüm devrimcilerin yaşamlarını, duygularını yansıttığından bu mektubu size gönderiyorum.
Mektup şöyle:
Ana!..
Neden mi burdayım? Neden mi evimde değilim? Neden istediğim zaman yatıp kalkamıyorum? Niye istediğim kitabı, evdeki kanepeye oturup okuyamıyorum, düşünemiyorum, yazamıyorum? Ne mi arıyorum dört duvar arasında?
"O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız. O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız."
Baharın, karın altından fışkırdığı bugünlerde içeride olmak, çiçek kokusunu alamamak, geniş yeşilliklerin güzelliğini görememek insanda anlatılması zor bir duyguyu yaratıyor. Ama bu duygu öyle karamsarlığın, yılgınlığın, bitkinliğin ve vazgeçmişliğin bir belirtisi olmuyor.
Aksine, bu duygu beni daha biliyor, daha hırçınlaştırıyor, bir yerlerden uzaklaştırıyor, bir yerlere yakınlaştırıyor. "Ne yapmalı?" "Nasıl savaşmalı?" sorusuna cevaplar arıyorum günlerce.
Sizi de düşünüyorum. içeriye düşmeden önce anlatmak istediklerimi ama anlatamadıklarımı herhalde şimdi daha iyi anlayacaksınız. Bizi anlamayan analara, babalara, bacılara, eşe, dosta, herkese ama herkese anlatın daha vakit varken.
Henüz geç kalmamışken. Vaktim az da olsa var ve eğer biz değerlendirmesini bilirsek yeter de artar bile. Bu işi hep beraber yürütürsek ancak kazanabiliriz.
Omuz, omuza, bir birinden güç alarak, bir birine güç vererek. Ve anam, bu savaşı ne pahasına olursa olsun kazanmalıyız, kazanacağız. Kazanacağız ki çiçekli, mutlu günleri hep beraber görelim, senin torunların görsün ve torunlarının çocukları görsün.
Biz karşımızdakiler gibi bir avuç değiliz. Biz halkız. Bak sana bizden olanları iyiyi, güzeli, haklarını isteyenleri sayayım. Ben varım, babam var, sen varsın, kardeşlerim var, ablam bacım var, sonra köydeki dayılarım, şehirdeki amcalarım ve onların akrabaları, komşuları var, onların arkadaşları, onların oğulları, kızları, benim okul arkadaşlarım, onların arkadaşları, onların akrabaları, amcaları, dayıları var ve yine onların... saymakla bitiremeyeceğim kadarız biz.
Gördün mü ak saçlı boncuk gözlü anacığım saymakla bitiremiyorum. Yeter ki omuz verelim birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak mücadelemizde.
Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün tohumlarını getir. Ve demir parmaklıklara bütün bu yazdıklarımı düşünerek gözyaşlarını, mahzun bakışlarını bırakmadan git. Boynun bükük olmasın. Giderken gözün arkada kalmasın. Arkana bakma. Dışarıda da hep öyle ol.
Sana ve soranlara devrimci selamlar.
Anne. Benim anlatmak istediklerimin hemen, hemen hepsi bu mektupta var. Bu da cezaevindeki tüm devrimcilerin düşüncelerinin, yaşamlarının ve mücadelelerinin aynı olduğunu gösterir.
Bu yazdıklarımın yanı sıra sağlığınıza da dikkat edin ki yaşamın zorluklarına göğüs gerebilesiniz.
Size, akrabalara ve tüm arkadaşlara devrimci selamlar. Ellerinizden öperim.
Erdal"
Türkiye Cumhuriyeti tarafından sözde bir jandarma erini öldürdüğü gerekçesiyle yaşı büyütülerek idam edilmiş çocuktur. Suçsuzluğu sonradan ortaya çıkmıştır.
yıl olmuş 2015 hatta 2016 olacak hala bunun hakkında yaşı büyütülüp asıldı vs. geyikleri yapan cahil sığırları görmemizi sağlamıştır.

adamlar aleni olarak milletin zekasıyla alay ediyorlar. bu dincilerle solcuların ortak taktiği budur işte ortaya bir zırva atıp onu tekrar ederler ve sanki o zırva gerçekmiş gibi davranırlar.

(bkz: erdal eren in yaşının büyütülmediği gerçeği)

al önceden açtığım başlıktaki entryi buraya kopyalayım da gör olay neymiş sevgili amına koduğumun duygusal sığır solcusu.

--spoiler--
erdal eren hakkındaki "yaşı büyütülerek idam edildi." iddidasının tamamen asılsız olma durumudur. erdal eren 1961 doğumlu olup 1980 yılında asılmıştır ve kendisi hakkında hiç bir zaman hiçbir mahkeme tarafından yaş büyütme kararı alınmamıştır. yani hiç bir değişikliğe uğramamış orjinal nüfus kaydına göre erdal eren 19 yaşındadır, reşittir ve işlediği suçun sorumluluğunu alabilecek yaştadır.

bu yaş büyütme dedikodusunu kaynağı yargılanmasından sonra Nüfustaki doğum kaydı 25 Eylül 1961 olan Erdal Eren'in, temyiz aşamasında fizyolojik olarak 18 yaşından küçük olduğu öne sürülerek, gerçek yaşının tespiti için kemik grafilerinin çekilerek tıbbi tespit yapılması istenmesi ve Askeri Yargıtay Daireler Kurulu, "doğum tarihinde bir ihtilaf olmadığı" gerekçesiyle bu talebi kabul etmeyip ve cezayı onaylamasından kaynaklanır. ortada yaş büyütme vs. gibi bir durum söz konusu değildir.

zaten birazcık hukuk bilen birisi dahi yaş büyütme davasının kişinin rızası olmadan başka birileri tarafından açılamayacağını bilir.
--spoiler--
Teomanin kuzenidir ayni zamanda.

El sallamisti annesine bayram izni donusunde hissetmismiydi oglunun kursun kalbini deldiginde diye devam eden sarkiyi teoman kuzeni erdal icin yazmistir.
solcular adam katledince cici olurlar. onların katili bile cicidir cici.

(bkz: yılmaz güney)

pekala eşek herif. 17 yaşında diyorsun . 17 yaşında piçin elinde silahın işi ne ? napcaktı o silahla.

sevgi pıtırcığı resmimi yapacaktı .

silah taşırken devrimci. asılınca cocuk.

12 eylülücler bile bu kadar hasta değildi.
Bir mustafa pehlivanoğlu değildir.
UNUTMADIK !!!!!.....
Necdet adalı, Mustafa Pehlivanoğlu ve bu gibi insanlar ayrılığa duşmuş neyi paylaşamamış ve nicesi...
şu metrisin önü...

unutulmayacak!
bugün ölüm yıl dönümü olan , 1980'lerde katledilen çocuk. Hafızalarda evet hep bu tanımla kalacak.

--spoiler--

Erdal idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan'a, "avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını"söyledi. idam kararı verilen Erdal Eren'in 17 olan yaşı bir gün içinde 18 olarak büyütüldü ve sonrasında hemen idam edildi.
--spoiler--

ve son olarak; www.youtube.com/watch?v=DmAYsCsDcOk anısına..
ölümünün ardından 35 sene geçmiş olmasına rağmen hala 17 yaşında olan, son bakıştaki o gözleri aklımızda kalan, güzel insan.