bugün

Ülkesine döndüğünde herkese anlatmak istenilen anılardır.

Kısaca kendimden örnek vermek gerekirse;

Benim bölüm ing. için italya, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Romanya, Litvanya varmış ki araştırmalar sonucu bizim üniversitenin anlaştığı okullardan Polonya, Romanya, Litvanya daki okulların seviyesi gitmeye değmeyecek kadar rezilmiş. Polonya, Romanya, Litvanya Sildiniz. Kaldı mı italya, Portekiz, Çek Cumhuriyeti
Bunlarında benim bölüm için sırasıyla 2,2 ve 4 kontenjanı olduğunu öğrendim ki üstün matematik bilgim ile her sınıftan en az 10 kişi sınava girse, tek senede 1. ve 2. öğretimden toplam 4 sınıf olduğuna göre ve bunu 4 seneyle çarptığımızda 10x4x4=10x16= altı kere sıfır 0 altı kere bir 6 bir kere altı 6 bir kere bir 1 alt alta topladığımızda =160 ediyor. Bu 160 katılımcının 60ı keyfe giriyor desek geriye 100 kişi kalıyor 100de8 kazanma şansı oluyor ki bu kalan 100 kişinin en iyi ihtimalle 10 kişisi benden daha iyi ingilizce bili...
ve yastığımı düzelttikten sonra başka hayallere daldım.

kaynak: http://tumblr.com/xun12qp46a
cok yakisikli bir italyan ve bir polonla tanisilir. muhtesem zaman gecirilir. ( sadece eglenilir yanlis anlasilmasin) gece facebookta arkadasin duvarina yazilir:
- bir polon bir italyan iki türkle baslayan fikra var miydi?
arkadasim : olmasa da yaratiyoruz simdi eheheh
ardindan gelen yorum yardimci docent x y ye aittir: biz sizi oralara okumaya gonderdik hanimefendiler. akilli durun geri cagiririz valla.
kissadan hisse: erasmusa gidenler hocalari facebooka eklemesin...
taze cikan bir ani:
p:philip
S: sevil
B: ben
yer: almanya`da bir bar.
durum: herkes sarhos.

P: ya senin adin neydi?
s: sevil.
p:cok zormus ya.
S: ispanya`da bir sehir var ya. sevilla. onun gibi.
p:haaa, tamam süper.
30 dakika sonra, sevil icki almaya gider. ve Philip sorar:
- Valencia nereye gitti?
askerlik anıları gibi hep anlatılan ve anlatmakla bitmeyen eğlenceli,maceralarla dolu anılar.
insanoğlu kuş misali diye başlanır mesela.
çünkü erasmus öğrencisi demek, ucuz ucak biletleriyle avrupayı keşfedip, türkiye'de böbürlenmek demektir. italyan erkekleri çok cool be abi yada polishlerin hepsimi taş olur lan diye anlatırsınız. gün gelip hatırladığınızda gözlerinizde dolabilir, gülme krizlerinede girebilirsiniz. güzeldir hoştur yaşanmalıdır.
hollanda'ya gidenler, orada yaşayanlar bilirler, hollanda da bisiklet, seks ve uyuşturucu kadar önemli bir şeydir. bizde ilk haftamızda 50 yüroya almışız hemen ikinci el bi bisiklet. acındırmak gibi olmasın ama benim o zamana kadar kendime ait bi bisikletim olmamıştı hiç.

"heyoooo çekilin, açılın mına koduklarım" diye zevkten dört köşe nasıl biniyorum bisiklete, nasıl çeviriyorum pedalları. gören altıma ferrari çektim sanır. hemen bunu kutlamak için ilk gün tanıştığımız serdar diye gurbetçi bi arkadaşımın yanına gitmeye karar verdim. atladım bisiklete, pedalı iki tur geriye çevirerek verdim ara gazını, sonra aldım birinci vitese gidiyorum. görmemiş gibi pedallara abandığımdan 5 dakika içinde arkadaşımın babasının işlettiği dükkana geldim, orada buluşacaktık. bisikleti bi direğe bağladım ve karşıdan karşıya geçmeye hazırlandım. karşıdan audili bi amca yaklaşınca durdum tabi geçmesini bekledim. ben amca geçsin diye bekliyorum o ben geçeyim diye bekliyor. o bana işaret ediyor geç diye ben ona hareket çekiyorum. iş inada bindi amk, siksen geçmem o dakikadan sonra. 60 yaşındaki parlak herif bildiğin sinirden kudurdu. neler diyorsa artık bana flamanca flamanca, anlamıyorum. birden onun da türkçe bilemeyeceği gerçeği kafamda çakınca kendimden, delikanlılığımdan, türklüğümden utandım. "seni de arabanı da skerim amın oğlu geçeceksen geç geçmiceksen bende geçmiyorum, akşama kadar burda beklemeyen orospu çocuğudur" diye haykırıyorum. yüksek tonda cadde ortasında türk dili vasıtasıyla hayvan gibi küfür edilmesine alışık olmayan ve panikle yanıma koşturan serdar kardeşim olmasaydı herhalde arabanın sağ kapısından binip sol kapısından inerek karşıya geçecektim. sikseler geçmem o yaya yolundan, herif de bildiğin inatçı çıktı mına koyim yürümüyor. başlarım öyle kültüre, saygıya, yol vermeye. bünye alışkın değil, küfür gibi algılıyor. neyse bu amcayla daha sonra çok ilginç ve çok iğrenç bi durumda tekrar karşılaştık. onu da anlatırım.

serdarın "aman abi napıyosun hollanda burası türkiyeye benzemez burada insana saygı esastır" falan demelerine hiç aldırmadım. sanki yerleşmeye geldik amk, 5 ay durup gidicez.
neyse oturduk dükkana, hemen iki çay getirdi. hiç zaman kaybetmeden bisikletimden, 18 vites olmasından ve pedala abanınca arkadakilere toz yutturan bir yer uçağı olmasından girdim konuya. anlattıkça anlatıyordum. serdar ipnesi sıkılmış olsa gerek "boşver abi gidip sahil kenarında oturalım bi kahve ısmarlayayım sana" dedi. sevinçle teklifi kabul edip bisikletime doğru koşturdum. dur abi benim arabayla gideriz bırak bisikleti dedi. hassktir! arabası olan bi herife bisikletimi anlatıyormuşum bi saattir. elde değil, içten içe tiksinmeye başladım bundan, engel olamıyorum kendime. arabaya doğru yürürken "kesin ufacık skindirik bi arabadır lan gerginlik yapmaya gerek yok" diyerek kendimi avutuyorum. otoparka girip sola dönünce cebinden arabanın anahtarlarını çıkardı. hassktir2! mercedes amblemi mi lan o! cılık cılık öttürdü arabayı. vay anasını ya. benden iki yaş küçük, tipine soktuğum serdarı son model mercedes c220 kullanıyor.

yolda giderken aslında c220'lerin çok fazla yaktığından, şanzımanının çok çabuk dağıldığından ve boyasının 1 senede döküldüğünden bahsettim. "yok abi seni keklemişler, on numara araba valla kullanmadığın için bilmiyorsun tabi ehehe" diyerek zaten yerlerde olan karizmamı bokuna çukur kazan kedi gibi iyice toprağın altına iteledi. "dönüşte bi tur kullanabilir miyim serdarcım hem denemiş olurum. bende okulu bitirince almayı düşünüyorum bundan aslında" dedim. kabul etti.

kimi kandırıyordum ki. nereye alıyon lan sen mercedes. okul bitirince 1500 liraya iş bul öp te başına koy amk. neyse içtik kahvemizi döndük dükkana. izin isteyip kalktım ben, bu ezikliğe daha fazla dayanamayacaktım. yalnız kalıp sigara ve çay eşliğinde hayata küfür etmem lazımdı. karşıdan karşıya geçmeye hazırlandım. bu seferde bi tane golf geliyordu karşıdan, kullanan bayan bu sefer. beni görünce durdu. "dua et keyfim yok ve dua et küfür edilemeyecek kadar güzelsin yoksa rezil ederdim seni burda" deyip geçtim karşıya. geçerken bi gülücük atmayı da ihmal etmedim.
hollandanın nadir güneşli günlerinden birinde fırsat bu fırsattır deyip atladım bisikletime. niyetim güzel vlissingen sahilinden geçerek sahilin bittiği noktada başlayan, yeşilliği, içinden geçen mükemmel nehri, nehir üzerindeki adacıkları ve daracık bisiklet yolları ile bir doğa harikası olarak kabul ettiğim parkta bi sigara içip biraz da kafa dinlemekti.

15 dakika sonra oradaydım. bisikletimi kenara bırakıp parkın en büyük adacığını karşıma alarak nehrin kenarındaki banka oturdum ve cebimden sigaramı çıkarıp keyifle yaktım. bir yandan da güneşli bir gündeki ülkem sahillerinin ve yeşilliklerinin kalabalık manzaralarının bilinç altıma verdiği dürtüyle "ulan niye insanlar gelip gezmiyor bu kadar güzel bir yerde, niye görünürlerde kimse yok. aklını siktiğimin hollandalıları" diye düşünüyordum.

çok masum, sessiz ve sakin bu saklı bahçenin aslında bir fuhuş yuvası, güzel kokularıyla insanı mest eden ağaçların, çalıların ve bilimum bitki örtüsünün birer kamuflaj örtüsü olduğunu nerden bilebilirdim. 5 dakka oldu olmadı bisikleti ile oldukça yaşlı, ama giyimi kuşamı yerinde saçı başı bakımlı güneş gözlüğü takan bir amca yanıma gelerek flamanca bir şeyler söyledi. "english amca english" diyerek karşılık verince "ohhhş sorry nice guy, please forgive me" (ohhş pardon güzel çocuk, lütfen bağışla) dedi.

ohhhş mu? nice guy mı? Hassktir orospu çocuğu noluyoz lan? Diye düşünsem de buralarda böyle konuşuyorlar herhalde deyip pek fazla aldırmadım. hem zaten pratik yapmaya gelmedik mi amk konuş işte bulmuşun ingilizce bilen bi amca. neyse ilk başlarda havadan sudan konuştuk, işte Türkiye aa güzel ülke, istanbul bayılırım, Antalya her sene giderim falan klasik muhabbetler, hollandayı nasıl buldun falan fişman. baktım muhabbet uzuyor buyurun oturun dedim. dememi bekliyormuş gibi hemen oturdu. bi süre, daha çıkmaya başlayamamış genç çiftler gibi beraber uzaklara baktık. sonra birden dönerek kendisini nasıl bulduğumu, dıştan nasıl göründüğünü sordu. inceden kıllanmaya başladım ama bi yandan da ipneliğe ihtimal veremiyordum amk. 60 yaşında oldukça zengin görünen düzgün bi adam lan. bunamıştır belki diyerek o sorusuna da cevap verdim. vermez olaydım. "sende çok yakışıklısın kaslısın şöylesin böylesin" demeye başladı. hemen akabinde benim göt te titremeye başladı. sağa bakıyorum kimse yok sola bakıyorum kimse yok, yatırsa beni oraya kas mas hikaye götürür beni amca o derece iştaha geldi pezevenk. son vuruşu ise çok daha kötü oldu. Gözlüğünü gözünden çıkararak:

"erkek erkeğe denedin mi hiç?"

orda altıma sıçtım sanırsam. yaklaşık bir ay önce yol verme tartışması yaşayıp annesinin orospu olduğunu iddia ettiğim amcaydı karşımdaki. demek takip etmişti beni bir ay boyunca ve tenhada yakalamış kesin sikicekti.

Ağlamsı bir ifadeyle "noo ay ay ay do do dont yok di did didınt" dedim. bir yandan Türkiye'de kalan kız arkadaşımı, ve ertesi gün ona atacağım mesajı düşünüyorum.
"seda, biz kardeşiz artık evlenemeyiz"

ben titredikçe, korktuğumu belli ettikçe adam daha da tahrik oldu. "istersen gel deneyelim, ileride sessiz sakin bir yer biliyorum" dedi. yalvarır gibi, "nolur git nolur" der gibi baktım amcanın suratına. neyse allahtan anlayışlı adammış ısrar etmedi ve 100-150 metre ileride gördüğü başka bir erkeğin yanına doğru seğirtti bisikletiyle. derin bir ohhhh çektim. hemen bisikletime atladığım gibi uçarcasına uzaklaştım ordan. eve zor attım kendimi.

sonra çok kızdım kendime niye ağzını yüzünü dağıtmadım diye. ama yabancı bir ülke ve böylesine dumur edici bir olay karşısında resmen eli ayağı tutuluyor insanın. bizim mahallede murat diye bir arkadaş var. olayı anlatınca "olm ilk sen sikip kaçsaydın lan, zerre kadar akıl yokmuş amk sende" dedi. sevgili antalyalı kardeşlerim, her sene antalyaya geliyormuş. 1.80 boylarında, parlak yüzlü, ince burunlu, kızıl saçlı, 60 yaşlarında bir herif. ben affettim, siz görürseniz affetmeyin.
güncel Önemli Başlıklar