bugün

Ülkemizde, engel durumunuza göre değişiklik göstermekle beraber bir engelli olarak eğitim kurumlarına erişmenin, meslek edinmenin ne kadar meşakkatli bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz. Siz düşünülmeden inşa edilmiş bir şehirde gerek sosyal gerekse fiziksel anlamda engellerle dolu yollardan geçip okula, eğitim veren kurumlara erişmek işin başlangıcı… Devamında ise ulaşım sorununu çoğu zaman kendi imkanlarınızla çözmeye çalışıp erişebildiğiniz eğitim kurumunda uygunsuz binalardan, sizi öngöremeyen müfredat ve “sözde” eğitimcilerden oluşan engelleri aşıp meslek edinebiliyorsanız, “şanslı(!)” addediliyorsunuz. Ki, insanların istedikleri eğitimi alıp meslek edinmeleri, şans değil, bu ülkede yaşayan herkes gibi engelli vatandaşlar için de temel haklardandır.

Eğitim almakla, meslek edinmekle de iş bitmez. Aldığı eğitim, edindiği meslek doğrultusunda işe girip çalışmanın, üretmenin, bir birey olarak üreterek geçimini sağlamanın da önüne konulmuş engelleri vardır engellilerin. Zaten bu yüzden gerek kendi fiziksel engelleri gerekse sosyal engellerle mücadele eden birey, engelli midir, engellenen midir, tartışılır.
iş başvurusu yaptığınız kurumun sizin engelinize uygunluğundan tutun da ulaşım ve işverenin tutumuna kadar bütün şartlar engelli bireyin aleyhine işler. Özelde durum bu olunca eğitim alıp meslek edinebilmiş şanslı(!) engelliler, ister istemez kamuda çalışmaya yönelerek, Engelli Kamu Personel Sınavı (EKPSS) ile atanma çabasına girmektedirler.
Özel sektörde, vasıflarına ve şartlarına uygun şekilde istihdam edilemeyen engelli birey için -istisnalar olmakla birlikte- kamu sektöründeki durum da pek farklı değildir. Yüksek öğrenim görmüş ve bu yolla meslek edinmiş engellilerin büyük çoğunluğu, sınavda ciddi puanlar almış olsalar da diplomalarının karşılığı olan kadrolar açılmadığı için, “en azından bir işim var” diyerek diploma, vasıf ve unvanlarına uygun olmayan kadrolarda çalışmaya -mecburen- razı olmaktadırlar.
Bir soruyla netleştirelim: Siz hiçbir engeli olmayan bir doktor, mühendis, öğretmen ya da bilgisayar programcısısınız (bu meslek örnekleri çoğaltılabilir) diyelim. Kamuda çalışmanız söz konusu olduğunda, edindiğiniz meslek dışında, mesela “düz (vasıfsız) memur” olarak mesleğinizle ilgisi olmayan, düşük ücretli alt kadrolarda istihdam edilmeye ve mesleğinizi tam olarak icra edemeyeceğiniz işlerde çalışmaya razı olur musunuz? “Olmam!” dediğinizi duyar gibiyim.
işte, ne yazık ki “iş verdik ya, daha ne istiyorsun?!” zihinsel hastalığının hüküm sürdüğü bu iklimde engelli birey, iş bulduğuna şükretmekle beraber, kadrosu ne olursa olsun şartlar dâhilinde mesleğini icra etmek için çaba sarf etmek zorunda kalmaktadır.
Sorun varsa çözüm de vardır. Peki, çözüm nedir? Madde madde ifade edelim:
1. EKPSS ile atanacak bütün engellilere diplomaları doğrultusunda kadro verilmelidir.
2. Kamuda halen atanmış ve çalışmakta olan engelliler, herhangi bir ek şart ve sınav olmaksızın, diploma ve vasıfları doğrultusunda olmaları gereken kadrolara geçirilmelidir.
3. Kamu sektöründe çalışan engelli personel, vasıfları ve fiziksel şartları doğrultusundaki işlerde çalışmalıdır. Burada amaç, çalıştığı kurum için engellinin vasıflarından maksimum düzeyde faydalanmak, engelli içinse zorlu bir süreçle elde ettiği mesleğini olması gereken ekonomik şartlarda icra etmek olmalıdır.
4. Atanan ya da halen çalışmakta olan engelli personelin kamuya atanmadan önceki çalışmışlıkları, kamu/özel ayırt edilmeksizin hizmet birleştirilmesiyle derece/kademelerine yansıtılmalıdır. (Bu hususta geçerli mevzuata göre kişi eğer memuriyete atanmadan bir kamu kurumunda aynı teknik kadroda çalışmışsa, hizmet birleştirmesi yaptırdıklarında çalışmış oldukları günlerin ¾’ü derece/kademe olarak memuriyetlerine yansıtılmakla beraber, yüksek öğrenim görmüş engelliler, çoğu zaman olması gereken kadrolarda istihdam edilmedikleri için bu imkândan dahi faydalanamamaktadır.)
Şu anlatmaya çalıştığım tablo bir gerçeklikken “hakların elde edilememesi hatta gasp edilmesi” konusunda, engelliler açısından toplumsal duyarlılık gösterilmeyip söz konusu duyarlılığın farklı yerlere yönlendirilmesini “sosyal romantizm” olarak gördüğümü de ifade edeyim.
Hakların -mücadele ederek de olsa- elde edilebildiği bir sistemin kurulduğu günleri, yaşarken görmek umuduyla…