bugün

okumasını bilmeyen bir millet olarak türkiye'nin dört bir yanındaki kütüphanelerde belki de tek nüsha olarak bulunan el yazması eserleri bilmemek buna örnek olabilir. almanlar, ingilizler onlarca yıl önce bunları mikrofilmlere kaydedip götürmüşler ülkelerine. onu bırakın tapınağı götürmüş adamlar. koca tapınak nasıl götürülebilir ya? düşünün yani apartmanınızın berlin'e taşındığını. garip yani. çok garip.

abd'de route 66 var. yanılmıyorsam chicago'dan los angeles'a kadar uzanan 5000 küsur kilometrelik bir yol. insanlar chicago'dan altın vaadiyle kalkıp los angeles'a kadar gitmişler zamanında. sonra artık bu yol işlemez olmuş, yanına daha yeni ve işlek bir yol yapılmış. ama buna rağmen insanlar route 66 turizmi gibi bir sektör yaratmışlar. yol üstünde nerede ne yenir, neresi geziir gibi. 5000 km dile kolay. elvis'in konakladığı bir pansiyon var misalen. onun kaldığı odada kalmak diğer odalarda kalmanın 2 katı bedele sahipti. atlas dergisi'nin belki 5 yıl önceki bir sayısında irdelenmişti bu konu. oradan biliyorum ben de.

diğer batı ülkelerinde de öyle. gidin avrupa'ya. her şehir tarihiyle yaşar. gidin viyana'ya görün avusturya askeri'nin türk askeri'ni çiğnediği heykeli. burada öyle bir heykel dikseler, tam tersi olarak yani, önce bizim aydın geçinen satılmış adamlarımız itiraz ederler. paris mesela. eyfel kulesi ticareti var yahu bildiğin. kaç milyar frank giriyor devletin kasasına bilmiyorum. londra'da mesela trafalgar meydanı örnek verilebilir. münih, berlin, oslo, helsinki, roma, venedik, milano, floransa, napoli, madrid, barcelona, brüksel, amsterdam, varşova, moskova, kiev vs... hepsi kendi dokusunu oluşturmuşlar. budapeşte'yi de unutmamak lazım. bir bu şehirlerin havadan görüntülerine bakın, bir de bizim tarihin kültür başkenti bilmem ne birsürü sıfatı yakıştıramadığımız istanbul'unkine. çok afedersiniz amına koydu mimarlar, mühendisler, bürokratlar, ihaleciler istanbul'un. eski dokusundan eser kalan kaç yer kaldı yani? 10 yıl önceki haliyle çok benzeşen kaç yer kaldı? buldukları boşluğa bina diktiler, şehir içlerine avm'ler diktiler. gökdelenler kurdular. para hırsı, gösteriş hırsı istanbul gibi bir şehri yok etti. bu acı bir şeydir dostlar. burada yazanlar sanmıyorum ki cahil insanlar, bunları anlayamayacak insanlar. hepinizin bu tablo karşısında en azından sinirlendiğinizi düşünüyorum. umarım haksız değilimdir.

gidiyorsunuz ege ve akdeniz'de o hepimize zorla öğretilen ilk çağ uygarlıklarından kalma kalıntılar var. kaçımız kaç tanesine gittik? kaçımız nerede olduğunu biliyoruz? efes efes diyorlar, kaçımız gittik? itiraf ediyorum, ben hayatım boyunca manisa ve balıkesir'de ikamet ettim ve hiçbirine gitmedim. çoğumuz böyleyiz şimdi yalan söylemeyelim. adam tapınağı kaçırdı yurtdışına, haberimiz yok. zaten tapınaktan haberimiz yoktu ki kaçırıldığından olsun. doğu bölgelerimizde de var böyle kalıntılar, karadeniz'de de var rumlardan kalanlar. urartular'ın sadece su kanalları açtığını biliyoruz neden çünkü testlerde hep o sorulurdu. ani harabeleri sorulmazdı, kimse bilmiyor nerede diye. hasankeyf sular altında kaldı, kimsenin sikinde olmadı. hasankeyf'in ne olduğunu bile kimse bilmiyordu çünkü. ama hiçbir boktan haberi olmayan kütahyalı nenelerimiz arsenik bilmem ne diye isyan ettiler, arsenik ile bilgileri sıfırın altında olmasına rağmen. memleketin bir tek sorunu o kalmış gibi.

hepimiz yeşili seviyoruz, kaçımız çoluğumuzu çocuğumuzu kırlara, yeşilliklere, yaylalara götürdük? bugün 40-50 yaş ve üstü kesim genel olarak köy ve kasaba çocuklarıdır. ama nedense bundan bir utanç duyarlar genelde. köy ortamında kasaba ortamında yetişmiş olmaktan esef ederler. çocukları olur, doğdukları büyüdükleri yerlere götürmezler, hayvanlarla çocukları bulaştırmazlar. halbuki bunun çocuğa hiçbir zararı yoktur ki aksine yararı çoktur. çocuk 5 yaşına kadar bağışıklık sistemini tamamlar. ne kadar çok farklı etmenle karşılaşırsa o kadar hastalığa hazırlıklı olacaktır. bırakın kumda oynasın, bırakın gezsin, tozsun, boyunları kapkara olsun tozdan. çocuk düşe kalka büyür, lafını bir yabana atıyor şimdiki ebeveynler. apartman çocuklarından oluşan bir nesil geliyor. en ufak hastalıkta yataklara düşüp nazım nazım nazlanan bir nesilden bahsediyorum. kediden, köpekten korkan, ev kuşundan hazzetmeyen, hiç çekirge yakalamamış, cemile çık çık yapmamış, üstelik yapanları da babası-annesinin tutumu yüzünden aşağılayan bir nesil geliyor. bunlar devletin her kademesinde olacaklar birkaç on yıl sonra.

gelin etmeyin eylemeyin şu ülkenin biraz kıymetini bilelim. burada yazdığımı belki on yirmi kişi okur; ama bilinçlenmek önemli.